• İstanbul 14 °C
  • Ankara 21 °C

Ah Cizre Ah!...

Namık AÇIKGÖZ

Cizre adını önce meşhur Ulucami’nin kapı tokmağı vesilesiyle duydum. Sanat tarihi için çok önemli olan bu aslan başlı ve çift ejderhalı kapı tokmağı “Cizre Ulucami Kapı Tokmağı” olarak bilinir.  Muhteşem bir Selçuklu ahşap işçiliği olan kapının tokmağı tunçtan yapılmıştır ve kıvrımları son derece heyecan verici iki ejderha ile çok çarpıcıdır. (Şimdi İstanbul’da Türk İslam Eserleri Müzesi’nde) İslam dünyasında “kapı tokmağı” dendiği zaman ilk akla gelen bir sanat eseridir. 

Sonra, el-Istahrî’nin Kitabü’l-Mesâlik ve’l-Memâlik adlı eserinin 1463’te Karakoyunlu Türkmen Beyi Pir Budak atölyesinde minyatürlenmiş coğrafya kitabının bir sayfasında gördüm Cizre’yi; daha doğrusu Cezire-i İbni Ömer’i…

İslam halifesi Hz. Ömer zamanında fethedildiği için Cezire-i ibni Ömer denmiştir. “Cezire” olmasının sebebi de, Fırat ve Dicle arasını eski coğrafya anlayışına göre el-cezire (ada) olarak tavsif etmektir.

Termodinamik robotlarıyla bilim tarihinde yer alan Ebul-İzz’in lakabında (Molla Cezerî) gördüm Cizre’yi. Cezerî’yi öğrendiğimde, İslam bilim tarihiyle ilgili bilgim bir genişlik kazanmıştı. O robotların çizimlerini hâlâ büyük bir hayret ve merakla incelerim.  

Istahrî’nin minyatürlenen eserinde, pek çok Güneydoğu şehri yer alır. Harita-minyatür şeklinde işlenen coğrafyada Ruha (Urfa), Amid (Diyarbakır), Nusaybin, gibi şehirler işaretlenmiştir. Şehirlerin yanı sıra Cudi Dağı ve Habur Suyu da isimleri yazılarak işaretlenmiştir. Hatta Cudi dağında bir de ayı resmedilmiştir. İşte bu harita-minyatürde, Cudi Dağı’nın dibinde “Cezire-i İbni Ömer” yazar. Yanında da Semanin, yani seksenler köyü yer alır. (Buranın Kürtçe adı  Heştan’dır.  Köyün şimdiki adı Yoğurtçular’dır. Oysa “seksenler” denseymiş ne güzel olurmuş. Çünkü o Semanin köyünün mazisi, Nuh’un gemisinden çıkıp o köyü kuran 80 kişiye kadar dayanır. Köyün adını hiç ilgisi olmayan Yoğurtçular yapma gafleti 27 Mayıs darbecilerinin büyük başarısıdır (!) Bu konuda Vahdet’te bir yazı yayımladık.)

Eski coğrafya kitaplarında yer alan bu kadim şehir, 1983’lerde hayatıma, kömürüyle girdi. O yıllarda Elazığ’da çalışıyordum ve en rağbet bulan kömür Cizre kömürü idi. Parlak siyah ve hafif yanmaya başladığında lokum gibi eriyen, yanışı kolay ve kalorisi yüksek bir kömür idi. Birkaç yıl o sıcaklıkla hatırlarım Cizre’yi…

Şair Mela Cizirî (Molla Cezerî) ile girer Cizre hayatıma. Suriye’de Arap harfleriyle basılmış bir nüshasını elde edip okumuştum. Terennümleri, Eşrefoğlu Rûmî veya Aziz Mahmud Hüdayî ile aynıydı; aynı tasavvuf dünyasının duygulanmaları esiyordu şiirlerinde. 

1989’da dinlediğim Mem u Zin hikâyesinin mekânı da Cizre idi. Sonra, Ahmed-i Hanî’nin mesnevisini edindim. O umutsuz aşkın mekânında, Cizre kırlarını, dağlarını, nehir kıyılarını okumuştum. Mem ve Zin’in şehri idi Cizre. 

Sanat şaheseri kapı tokmağı, Istahri’den harita-minyatür, El-Cezerî’nin termodinamik robotları, Cezire-i İbni Ömer,  kömür, Mem u Zin, Mela Cizirî… Kültür ve medeniyet zenginlikleri ile andığım Cizre, şimdi terörle anılıyor…  O tarihî mirası barut kokusu ve bomba-kurşun sesleri kapladı…  İnsanlığın en önemli merkezlerinden biri olan bir şehir, şimdi ıssızlığa terk edildi. 120 bin nüfusun 115 bini o güzelim şehri terk etmiş….

Ah Cizre Ah!... Kaderin bu mu olacaktı? İnşallah tez zamanda eski barış dolu ve medeniyet fışkıran günlerine dönersin güzel Cizre’m!..

Bu yazı toplam 812 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim