• İstanbul 13 °C
  • Ankara 12 °C

Ahmet Efe: Hasan Demir’in Hatırasına Birkaç Kelâm

Ahmet Efe: Hasan Demir’in Hatırasına Birkaç Kelâm
Bismillah…

Sevgili Hasan Demir, 30 Kasım 2015 tarihinde, yatsı ezanları okunurken, Ankara’da vefat etti. 61 yıllık bereketli bir ömür sona erdi ve o, emaneti gerçek sahibine tevdi ederek ebedî âleme göçtü.

Uzun yıllar boyunca dünyanın çeşitli kahır, sıkıntı ve eziyetlerine adeta tek başına karşı koyarak, münzevî bir ömür yaşayan bu değerli dost, ne yazık ki gerçek kıymeti bilinmeden aramızdan ayrıldı. Hepimizin gideceği yere, bizden önce çekip gitti. Kendisi için kazılmış tertemiz kabrine yatırılıp, üzerine toprak çekildi.

Onu 1975 yılından beri tanıyan bir dostu olarak ne kadar büyük acı duyduğumu anlatamam. Bunun birçok sebebi; birlikte yaşadığımız birçok hikâye ve hatıra var. Komşuluk hakları, sohbet hakları, tuz-ekmek hakları var…

İsmini ilk kez çeşitli şiirler ve yazılar gönderdiğim Diyanet Gazetesinde okumuştum Hasan Demir’in. Kastamonu’nun Daday İlçesinde kütüphane memuru olarak çalışıyor, pek güzel şiirler ve hikâyeler yazıyordu. Aynı sahifelerde isimlerimiz görünüyor, sanki aynı gazetenin birbirine gönülden bağlı iki yazarı olarak çalışıp duruyorduk. Sonra ben Ankara’ya taşındım ve onun da, ziyaret sebebiyle yanımıza gelmesi sebebiyle şahsen tanışma fırsatı buldum. Daha sonra Daday’a gidip evinde misafir oldum. O, Ankara’ya geldiğinde bize konuk oldu. Nice tatlı hayaller, nice ümitler büyüttük içimizde. Birbirimize omuz ve destek vererek çocuklarımız için kitaplar yazdık. Editörlüğünü yaptığım Diyanet Çocuk Dergisi’nde onun pek çok yazısını yayınladım. Birçok kitabının neşrine yardımcı oldum.

1983 yılında memuriyetten istifa edip Kandil Yayınevi’ni kurunca da Hasan’ın roman, hikâye ve şiirlerini neşretmek bize nasip oldu. “Huzurlu Orman” isimli romanını okumayan çocuğumuz kalmasın diye epeyce gayret gösterdim. Gerçekten muazzam bir eserdi bu. Çizgi roman haline getirilmesi, filminin çekilmesi gerekirdi… Sonra çeşitli yarışmalarda derece almış diğer kitapları… “Bizim Evdeki Masa”, “Bizim Köylü Karınca”, “Bizim Kümesteki Tavuk, “Sinirli Ayna, “Beyaz Bisiklet”, “Bayrak Böyle Sevilir”, “Köle Kadın”, “Azgın Sularda Zafer”, “İyiler ve Kötüler”, “Sen Benim İçimdesin” isimli birbirinden güzel hikâye, masal, roman ve şiir kitapları. Bana göre Hasan Demir gerçek yetenek sahibi; içli ve duyarlı bir yazardı. Yaşıyorken kıymetinin bilinmemesi neyi değiştirir ki? İnşallah ilerde çok daha fazla tanınıp sevilecektir.

Hasan, mahviyet sahibi, kendi hâlinde ve mütevazi bir kimseydi. Övünmeyi sevmez, şöhret olmak için hiçbir gayret göstermezdi. Sessiz, sakin ve sabırlı bir kimseydi. Irsî bir kalp hastalığına müptela olduğundan mıdır, ocağını şenlendirecek bir çocuğu olmadığından mıdır bilmiyorum ama daha çok susar, kendi içine kapanır, evinden dışarı çıkmazdı. Dinî bir eğitim almadığı halde samimi ve dindar bir Müslüman olarak yaşamaya gayret gösterir, bilmediklerini sorar ve öğrendikleriyle amel etmeye çalışırdı. Bizim sohbetlerimiz daha çok kitap üzerine, dinî ve millî mevzular üzerine yoğunlaşırdı. Bir seferinde yeni bir roman yazacağından ve bu romanda ölümü anlatmak istediğinden bahsetmişti. Ölümü, her zaman çok yakınında hisseder ve her an tetikte dururdu. Zira babasını genç yaşta kaybetmiş, kendisinden küçük olan kardeşi de yine kalp rahatsızlığı sebebiyle vefat etmişti.  Sıra kendisindeydi. Hep öyle düşünür, geç bile kaldığını anlatırdı. Fakat yüce Mevla ona yine de uzun sayılacak hayırlı bir ömür bahşetti. Hayatını paylaştığı vefakâr ve cefakâr eşi Sakine Hanım’ın ihtimam ve şefkat kanatları altında, bütün acıları tevekkülle yudumlayarak yaşadı.

Onu 1990 yılının karlı bir kış gününde, yol iz kalmamız Ilgaz dağlarını bin bir güçlükle aşarak, bacanağım sevgili Nasrullah ile, Daday’dan alıp Ankara’ya getirmiştik. İhsan Arslan ağabeyin maddî ve manevî destekleriyle “Cıngar” adını verdiğimiz bir mizah dergisi çıkartacak, Türkiye’de, bu sahadaki boşluğu doldurmaya çalışacaktık. Hasan Demir’in üslûbunda mizah da vardı ve en iyi yaptığı işlerden biri de ince nükteleri ve tespitleriyle mizahî yazılar kaleme almaktı. Zaten bu sahada açılmış yarışmalarda birincilikler almış, rüştünü ispat etmişti. Cıngar’da yazı işleri müdürü olmuştu. Ben de derginin teknik sorumluluğunu üstlenmiştim. Aylarca çırpındık, didindik ve “Cıngar”ı neşretmeye başladık. Bu haftalık mizah dergimiz arzu ettiğimiz tıraja ulaşamadıysa da Türkiye’de aykırı bir ses olarak kendini gösterdi ve belli bir okuyucu kitlesine hitap etti. Sonra onu kapatmak zorunda kaldık ama Hasan da Ankara’dan tekrar Daday’a dönmek istemedi. Çeşitli gazetelerde köşe yazarlığı yaparak geçimini sağlamaya çalıştı. Zaten mal ve mülkte gözü olmayan, helâlinden üç-beş kuruş kazanarak geçinip gitmek isteyen gönlü gani bir kimseydi. Hiçbir hırsa kapılmış değildi. Belki bu sebeple ancak ömrünün en son yılında küçük bir dairenin sahibi olabildi…

Hasan’la kadim dostluğumuz devam ederken ayrı ayrı şehirlerde yaşamak zorunda kaldık. Birlikte geçirdiğimiz günler sayılı hâle geldi. Ancak bu uzaklık, telefon görüşmelerimiz ve Ankara’ya gidişlerimizdeki ziyaretler sebebiyle  hiçbir vakit kalıcı olmadı. Bayramlarda, kandillerde birbirimizi arayıp hal hatır sorduk. Zaman zaman telefon edip yine daha çok dinî mevzularla ilgili sorular  sordu. Hiçbir vakit: “Şunu yazdım, bunu yaptım… Şu kitabım yayınlandı, şunlarla birlikteyim…” gibi sözler söylemedi. Bizden habersiz bazı eserler neşretmiş, yine bizden habersiz başka çevrelerle irtibatlar kurmuştu ama bizimle olan samimiyet ve yakınlığından hiçbir şey eksilmemişti. Daha sonra neşrettiği bazı kitapları ve yazıları eleştirmek ve bazı konularda yanılmış olduğunu kendisine anlatmak istediğim zamanlar oldu ama hiçbir zaman bunu başaramadım. Çok hasta ve yalnızdı. Kendisini incitecek, kalbini yaralayacak bir şeyler söyleyemezdim. Susmayı ve onu dinlemeyi tercih ettim…

Ah sevgili Hasan Demir! Senin  gerçekten temiz yürekli, iyi niyetli, Allah rızasını arayan bir kalbin sahibi olduğuna şahitlik ederim. Hiçbir zaman inatçı ve acımasız biri olmadın. Kendi dinine, milletine ve vatanına sevdalı yaşadın. Millî ve manevi değerlerine sahip çıkıp, bunun mücadelesini verdin. Bu dünyaya garip gelip, garip gittin ama inşallah iyi eserler de bıraktın. Belki yaşarken bilinmeyen kıymetin bundan sonra daha iyi bilinir ve yazdığın faydalı kitaplar tekrar tekrar neşredilerek çocuklarımızın hizmetine sunulur.

Sevgili dost! Cenazeni defin sırasında hissettiğim duyguları nasıl dillendireceğimi bilemiyorum şimdi. Kastamonu’nun  Eymür Köyü, Ekim ayının 30’u olmasına rağmen yemyeşil çimenlerle süslüydü. Bu çimenler üzerine sarı yapraklar dökülmüş, altın misli bir ikindi güneşi etrafa yayılmıştı. Kenarına tabutunu koydukları uzun kavaklar hışırdıyor, büyük ağaçların dallarından yapraklar düşüyordu. Şimdi sen de koca bir çınarın yaprağı gibi yere düşmüştün. Uzak yakın şehirlerden koşup gelen ve hemen hemen hiç birini tanımadığım yüze yakın adam tabutun başında toplanmış, sana hakkını helal ediyordu. “Mevtayı iyi biliriz, hakkımızı helal ediyoruz!” diyorlardı. Bu ne büyük bir bahtiyarlıktır diye düşündüm. İyi tanınmak kolay bir şey midir sevgili Hasan? Şimdi sana nasip olan bize de nasip olur inşallah demekten kendimi nasıl alırım?

Yüce Mevla bütün kusur ve günahlarını affedip seni cennetinde konuk etsin. Çok sevdiğini söylediğin Efendimize komşu etsin. Geride gözü yaşlı kalan annene, eşine ve diğer akrabalarına sabr-ı cemiller ihsan etsin.

Bu küçük ve basit yazımı senin büyük imanına şahitlik eden güzel mısralarınla tamamlasam iyi olacak:

 

“Bir karınca bir buğdayı

Sürüklüyor ter içinde

Yoksa gücü yetebilmez

Vallah iman var içinde…”

 

Ahmet Efe

2. 11. 2015 / Üsküdar-İstanbul

 

Bu haber toplam 2042 defa okunmuştur
  • Yorumlar 2
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Diğer Haberler
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim