• İstanbul 17 °C
  • Ankara 22 °C

Akif Emre'den: Oğuz Atay'ın Mehmet Akif'i

Akif Emre'den: Oğuz Atay'ın Mehmet Akif'i
Türk entelijansiyasının bir yerlilik sorunu olduğu hep tekrarlanır.

"Mehmet Akif'i (Safahat) okudum. Adamın gücüne, sevgisine hayran oldum. Şimdiye kadar böyle gerçekten imanlı bir adama rastlamamıştım. Fakat ona da, örümcek kafalı, miskin sağcılar sahip çıkıyorlar. Sahip çıktıklarına göre bir şey yapsalar ya" (sy 64). Ölümünden bir buçuk yıl önce Mehmet Akif'i keşfeden bir vicdanın sesi bu. Türk edebiyatının "tutunamayan"ı Oğuz Atay'ın Mehmet Akif'i geç keşfinde hem bulunduğu ortamın hem de Mehmet Akif'in resmedilişinin etkisinin olduğu muhakkak. İdeolojik kamplaşmanın ötekine sağır kesilen bir dünyada zincirleri kıran bir ses bu...

Dönemin sol ve resmi ideoloji bitişikliğini resmeden en iyi örnek ise Türk Dil Kurumu'nun aydınlanmacı duruşunda ortaya çıkıyor. Yine aynı mektupta Oğuz Atay'ın verdiği örnekte Kemalist aydınlanmacılığın metalik soğukluğu tenimize işliyor adeta: "Fakat gene 'ödül alamayanlardan' Hilmi Yavuz'a, bir jüri üyesinin ne dediğini öğrenince iyimserliğin bu ülkede hayal olduğunu anlayacaksın: 'Hilmicim, şiir ödülünün sana verilmesi kararlaştırılmıştı, ama 'okullara Osmanlıca dersi konulmalı, eski kültür öğretilmeli' gibi sözler ettiğin için vazgeçildi. Özür dilerim. Türk Dil Kurumu jürisinde olmam dolayısıyla sana oy veremeyeceğim, çünkü oyumu kendi adıma değil, kurumun ilkeleri (!) adına veriyorum." Mehmet Akif'e resmi söylemin rehin aldığı portresi nedeniyle uzakta duran, ona yaklaştığı ölçüde de çevresinden uzaklaştırılan, sahicilik arayışında bir aydının serencamı...

Türk aydınlanmasının, çağdaşlaşmasının ideolojik temellerini deşifre eden bu tutumu sürdüren bir resmi refleks geçerliliğini sürdürüyor. Kendi kurumunun ürettiği bilimsel metinlerini okuyamayan bir üniversite düşünülebilir mi? Söz gelimi dünyada ilk açılan (1914) sosyoloji bölümlerinden biri olan İstanbul Üniversitesi Sosyoloji bölümünde Osmanlıca dersleri müfredata yeni giriyormuş. Bu zamana kadar kendi bölümünde ortaya konan çalışmaları okuyamayanlar bu toplumun tarihi, sosyolojisi hakkında ne söyleyebilir?

Sol aydınlar kadar sağ-muhafazakar kesimin de resmi formatın dışına çıktığı söylenemez. Sonuçta resmi söylemin Batıcı projesine ve din-dışı tutumuna rağmen sosyal çimento niteliğinde bir gelenek ve muhafazakarlığın özendirildiği söylenebilir. Bu biçimin devletin işlevi ve temel yapısı açısından hedeflediği medeniyet ekseni ile çelişki oluşturmadığı da açıktı.

Kendi toplumuyla, tarihi ile sahici bir ilişki kurmak isteyen sol aydınların sadece resmi çevrelerinden değil ait oldukları sosyolojik ortamlarından da adeta sürgün edilmeleri bu ülkenin fikir haysiyeti adına utanç verici bir durumdur. Diğer taraftan yerlilik adına sağcılaştırılan değerlere arayış içindeki cins kafaların ulaşmasına engel olunması da bu çevrelerin sorumluluğudur.

07.02.2012 Yeni Şafak
Bu haber toplam 1515 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim