Âkif’i câhillerinden, istismarcılarından kurtarmak!

Âkif’i câhillerinden, istismarcılarından kurtarmak!
Edib Âsım Doğruyol TYB Vakfı Mehmed Âkif Araştırmaları Merkezi

Mehmed Âkif ülkemizde en çok konuşulan hakkında en çok yazı, kitap yazılan edebiyatçımızdır. Onun edebiyatçılık dışında fikirleri, mücadelesi ve elbette örnek şahsiyeti de bu ilgiyi artırıyor olmalıdır.

Böyle büyük adamların samimi dostları da olur, düşmanları da. Asıl önemlisi dost görünen düşmanlarıdır. Bunların içinde şunun bunun adına kuduzluk derecesinde düşmanlık edenler de çıkabilir.

Ülkemizde Âkif’e atıfta bulunmak, onun şiirlerini okumak, fikirlerini yorumlamak sık yapılan şeylerdir. Bazı mısraları, beyitleri ve hatta şiirleri vardır ki, üzerinde ahkâm kesmekte yarışılır.

“Asrın idraki”ydi, “mülevves istibdad”dı, “Bedr’in arslanları” idi, “kahraman ırk”dı vs. vs.

Âkif sadece yazdıkları için değil, yazmadıkları için de suçlanır.

İstiklâl Marşı’nda neden Türk kelimesi geçmiyor? Asıl önemlisi neden İzmir Marşı gibi bir marş yazıp da “yaşa Mustafa Kemal Paşa” demedi? Medeniyete neden “tek dişi kalmış canavar” diyor? vs. vs.

Bir aralar Kemal Kılıçdaroğlu da Mehmed Âkif’e atıfda bulunmak ihtiyacını hissetmişti. Kastamonu’da konuşurken “Kurtuluş Savaşımızı desteklemek için Mehmet Âkif’in fetva verdiğini” söylemişti. Hazret “Vaaz”la “fetva”yı karıştırmıştı anlayacağınız.

Mehmet Âkif, Kurtuluş Savaşı’nı desteklemek için Kastamonu Nasrullah Camiinde veya başka yerlerde konuşmakla kalmadı, o Ankara’ya Millî Mücadele’nin manevî cephesini kuvvetlendirmek için “İslâm Şairi” olarak davet edilmişti, bunu vazife bilmiş ve yapmıştı. 

Mehmed Âkif’in Nasrullah Camiindeki konuşması da bu çerçevededir ve Sebilürreşad’da yayınlandıktan sonra Mustafa Kemal Paşa “Sevr Muahedesi’nin memleket için ne kadar feci bir idam hükmü olduğunu Sebilürreşad kadar hiçbir gazetenin memlekete neşredemediğini, bu derginin manevî cephemizin kuvvetlenmesinde büyük hizmetleri olduğunu söylemiş ve Mehmet Âkif ve derginin sahibi Eşref Edib’e bizzat teşekkür etmiştir.

Derin Tarih’in Aralık sayısında Mehmed Âkif’e genişçe yer ayrılmış. Halis niyetle büyük şairimize yapılan haksızlık izale edilmek istenilmiştir böylece. Dergide yer alan D. Mehmet Doğan’ın “Beş soru beş cevapta Mehmed Âkif” başlıklı yazısı bu maksatla kaleme alınmış ve yerli yerinde bir makale.

Derginin Mehmed Âkif hassasiyetini alkışlıyoruz elbette. Fakat dergide, daha önce de Âkif’in şiirlerinden gençlere yönelik seçmeler yaparak kurumlara pazarlamayı hedefleyen birisinin yazısına da yer verilmiş. Bu kitapda yapılan fahiş hatalarla ilgili 23.05.2012 ve 09.01.2014 tarihlerinde Yeni Akit gazetesinde yayınlanan yazılara bakılabilir. (https://www.tyb.org.tr/once-haya-sonra-safahat-6876yy.htm https://www.habervaktim.com/yazar/63113/safahat-ve-hayasizlik-rezaleti.html)

Bu sefer hazret Safahat’ın Latin harfli baskıları üzerine yazmış…

Son zamanlarda Âkif’le ilgili hiç bu kadar dehşete düşürücü yazı okumamıştım! Müthiş, korkunç, hatta şimdiki tabirle “süper”!

Meğer ki Fatih Kürsüsünde şiirinin ilk bölümünü Âkif yazmış, devamını ise Mithat Cemal Bey kaleme almış! Yani Safahat’da Midhat Cemal’in neredeyse bin mısralık şiiri varmış da cümle âlemin haberi yokmuş. Bugüne kadar araştırmacılar bunu keşfedememişler!

Hatta Midhat Cemal Mehmet Âkif bu şiiri beraber kaleme alacakların söylediğinde ne kadar heyecanlandığını hatıralarında anlatıyormuş.

Şerif Muhiddin değerli bir udi imiş! Şerif Muhiddin gibi Âkif’in tabiriyle “dahi-i sanat”ı udla sınırlandırmak ayrı bir cehalet. Genç yaşta ud icrasını zirveye çıkarmış, daha sonra viyolensel, keman, viyola ve lavta gibi sazların da mükemmel icracısı olmuştur.

Âkif safahatın Latin harfli baskısını arzu etmişmiş! Bunu arzu eden, son kitabı Gölgeler’i 1933’te Latin harfli bastırır, rejimin önderlerinin gözüne girer, belki de Türkiye’ye davet edilirdi. Halbuki memleketine dönünce neden ve nasıl geldiği sorgulanmıştır, Gölgeler kitabı imha edilmiştir. Ömer Rıza’ya dayandırılan bu rivayet, Ömer Rıza’nın 1940’lı yıllarda Safahatı yayınlayabilmek için bir rüşvet-i kelamı olabilir ancak.

Safahat Latin harfli olarak ilk defa 1944’te basılmış… Safahatın ilk Latin harfli baskısı 1943’te İnkılap Kitabevi tarafından yayınlanmış ve Kenan Matbaası’nda basılmıştır.

Ertuğrul Düzdağ, Âkif’in talebesi ve kendisinin hocası Mahir İz’in yol göstericiliğinde Safahat’ı elden geçirmiş ve ilk defa onun katkısı olan Safahat 1974’te yayınlanmıştır. Büyük uzmanlık havası atan vatandaşa göre, ise Düzdağ’ın katkıda bulunduğu Safahat’ın yayınlanması için telif haklarının düştüğü 1986’ya kadar beklenmiştir! Halbuki, 1974’ten sonraki baskılarda Düzdağ’ın adı vardır, mesela 1978 baskısı bizim kütüphanemizde de mevcuttur.

Ezcümle: Âkif’i câhillerinden, bilhassa da istismarcılarından kurtarmak lâzım!

1-040.jpg

2-036.jpg

3-038.jpg

Bu haber toplam 1458 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim