• İstanbul 15 °C
  • Ankara 14 °C

Aksiyon-Hareket polemiği, yahut Necip Fâzıl’la Nureddin Topçu

Aksiyon-Hareket polemiği, yahut Necip Fâzıl’la Nureddin Topçu
Hece dergisinin haziran sayısı “Türk edebiyatında polemikler özel sayısı” olarak yayınlandı.

Rasim Özdenören bey üstadımız, bu sayıya Necip Fâzıl-Nureddin Topçu polemikleri konusunda bir yazıyla yer almamızı istedi. Fikir dünyamızın iki önemli ismi arasında polemik olmamıştı. Daha doğrusu, Necip Fâzıl çeşitli zamanlarda ve vesilelerle Nureddin Topçu hakkında bazı iddialar ve isnadlarda bulunmuş, böylece bir polemik zemini oluşturmuştu. Buna karşılık Nureddin Topçu hiçbir yazısında bunlara cevap vermemişti. Hatta onun hiçbir yazısında Necip Fâzıl ismi de geçmemişti. Fakat Nureddin Topçu’nun vefatından sonra Necip Fâzıl’ın Bâbıâli isimli basın hatıralarında merhum Topçu hakında bir takım mesnetsiz iddialar ileri sürmesi üzerine, Hareket dergisi çevresindeki arkadaşlar Necip Fâzıl’a cevap mahiyetinde bir özel sayı yayınladılar. Bu gözden uzak kalmış konuyu Hece dergisinin bu sayısında yazdım.  

 

D. Mehmet Doğan

Necip Fâzıl’ın polemikçi tarafını uzun uzadıya izaha gerek yok; Üstad, sağlarla uğraşmakla kalmamış, merhum büyük şahsiyetlerimize de zaman zaman şiddetli hücumlarda bulunmuştur. Düşman ve hasım konumunda olmayanlar hususunda da Necip Fâzıl’ın keskin polemikçi üslubunu devreye sokmaktan geri kalmadığını biliyoruz.

Necip Fâzıl, aralarında beş yaş fark olan döneminin fikir ve mücadele adamlarından Nureddin Topçu ile ilgili zaman zaman bazı iddialar, isnadlar ihtiva eden yazılar yazmış, konuşmalarında aynı hususları dile getirmiştir. Buna karşılık Topçu, döneminin şahsiyetleri hakkında, eğer düşman ve hasım mevkiinde değilse, suskun kalmıştır. Necip Fâzıl’ın hücumları karşısında da bu tavrını değiştirmemiştir.

 

Nureddin Topçu: Hareket

Nureddin Topçu, 1939 Şubatında Cumhuriyet tarihinin ilk dinî muhtevalı muhalif fikir dergisi olan Hareket’i yayımlamaya başlamış, birinci devresi kısa süren bu dergi daha sonra da çeşitli dönemler halinde yayınını sürdürmüştür. Son devre 1966-1974 yıllarını kapsamaktadır. Necip Fâzıl’ın Büyük Doğu dergisi yayını dışında konferanslarla Türkiye’yi dolaştığı bu yıllar, bir anlamda tanınırlığının en yüksek noktasıdır. Bu dönemde Necip Fâzıl İslâm dünyasından eserleri tercüme edilen düşünürlerle birlikte dindar camianın bazı şahsiyetleri hakkında da olumsuz görüşler ortaya koymuştur. Topçu hakkında iddia ve isnadlar da bu döneme aittir. Topçu sağlığında kendisi cevap vermediği gibi, kurucusu olduğu Hareket dergisinde de doğrudan Necip Fâzıl’ı hedef alan yayın yapılmamıştır.

İki önemli fikir ve hareket adamının aralarındaki soğukluğun Topçu’nun vefatına yakın günlerde giderilmesi maksadıyla bazı teşebbüsler olmuş, bu meyanda Necip Fâzıl, Topçu’yu hastahanede ziyaret etmiştir. Bunun bir helalleşme ile neticelendiği tahmin edilebilir. Bu görüşmeden birkaç ay sonra Nureddin Topçu vefat etmiştir. (10 Temmuz 1975)

 

1950’lerdeki tanışıklık

İki şahsiyetin yüzyüze tanıştıkları, konuştukları biliniyor. Nureddin Topçu Hareket’in yayımlanmadığı dönemlerde Büyük Doğu’da yazıyor. Bu dergideki ilk yazısı, Büyük Doğu’nun 1949 devresinin ikinci sayısında yayımlanan Selahaddin Köseoğlu ile ilgili makalesidir. Millî Mücadele Meclisi’nde 2. Grubun öncü simalarından Selahaddin Köseoğlu, 6 Ekim 1949’da vefat etmiş, Topçu’nun yazısı Büyük Doğu’nun 21 Ekim 1949 tarihli nüshasında yayımlanmıştır.

Demokrat Parti iktidarının sonuna doğru, 1959’da Topçu’nun Büyük Doğu’da hikâyeleri ve yazıları yayımlanıyor. Nureddin Topçu’nun 1959 Büyük Doğularında yazmasıyla ilgili olarak Ali Ulvi Kurucu’nun hatıralarında ilgi çekici bilgilere rastlanıyor. Kurucu, hatıratında 1950’li yıllarda Risale-i Nur davalarının ünlü avukatı Bekir Berk’ten dinlediklerini aktarır. Buna göre, Maarif Vekili Tevfik İleri, Bekir Berk’i Başbakan’dan yardım alarak Büyük Doğu’yu yayımlayan Necip Fâzıl’ın müstear isimlerle dergiyi dolduracağına, memleketin sevilen imzalarına yazdırması gerektiğini söyler. “Ali Fuat Başgil, Nureddin Topçu ve Mümtaz Turhan’a gidin” der. Bekir Berk önce Ali Fuat Başgil’i ziyaret eder. Başgil, Necip Fâzıl için “meczup” nitelemesinde bulunur ve “bu mübarek, insanı bugün sever, yarın söver; neye güceneceği bilinemez, Nuredin Topçu’ya gidin o benden daha derviştir, sabırlı ve tahammüllüdür” der.

Bekir Berk bu tavsiye üzerine Nureddin Topçu’ya gider. Maksadını anlatınca, Nureddin Bey “beraber ziyaretine gidelim” der. Telefon edilir ve Cağaloğlu’ndaki dergi idarehanesinin yolu tutulur. Necip Fâzıl belden yukarısı çıplak, altında pantolan, misafirleri karşılar. Topçu’nun ayağına kadar gelmesinden memnun olmuştur. Ondan millete mal olmayan inkılâplar konulu bir yazı ister. Nureddin Topçu, böyle bir yazı yerine Türkiye’nin Maarif Davası isimli bir kitap hazırlığı içinde olduğunu, bu konu ile ilgili yazılar verebileceğini söyler. Necip Fâzıl memnun kalmaz, kahve söylemek üzere dışarı çıkar. Bekir Bey, Topçu’ya dâvanın kudsiyeti adına gösterilen tavra gücenmemesini söyler. Nureddin Topçu, “Bekir Bey, gücenmek ne demek? Asla gücenmem. Ben bu ruhları bilirim. Fakat şu anda Allah’ın namütenahi kudretine hayranım ki, bu bozuk makinada, bu dehayı nasıl saklıyor!..” der.[1]

Topçu’nun 1959 Büyük Doğu’larında ilk yayımlanan metni “Memuriyet Hayatı” adlı hikâyesidir (13 Mart 1959). 4. sayıda “Egsiztansiyalizm nedir” makalesi yayımlanır. Bir fasıladan sonra, 10 temmuz 1959 tarihli 19. sayısında “İnkılâp”, bir sonraki sayıda “Yine inkılâp” başlıklı yazıları neşredilir. Topçu, 13 Mayıs 1957’de Eminönü Öğrenci Salonu’nda “Maarif dâvamız” konferansını vermiştir. Bu konferansın metinleri Büyük Doğu’nun 25-32. sayılarında (25 Ağustos-9 Ekim 1959) sekiz yazı halinde tefrika edilir.

 

Necip Fazıl: Aksiyon

27 Mayıs 1960 darbesinden sonra tutuklanan Necip Fâzıl, bir buçuk yıl hapis hayatından sonra 18 Aralık 1961’de tahliye edilir. Darbe sonrası şartlarında yeni bir yol arayışına girer. 1959 Büyük Doğularında seri yazıları çıkan Nureddin Topçu’ya 1962’de “Anadolu’yu birlikte dolaşarak dâva için para toplama” teklifinde bulunur.[2] Topçu mizacına uygun olmayan bu teklifi kabul etmez.

Necip Fâzıl bu tarihten bir süre sonra, 1963’te seri konferanslara başlamış, vefatına yakın yıllara kadar da Türkiye’nin birçok şehrinde hatta bazı büyük kasabalarında konuşmuştur. 1963’te batıda Salihli ve İzmir’le başlayan konferanslar, doğuda  Erzurum  ve Van’la devam etmiştir. Bu konferanslardan Erzurum’da verilen “İman ve Aksiyon” başlıklı olanı önemlidir. Bu konuşma, 4 Ağustos 1963 Pazar akşamı yapılmış, 1964 yılında Bedir Yayınevi tarafından kitap halinde yayımlanmıştır.[3]

İlk konferansın başlığı ve konusu dikkat çekicidir. Hele konuşmanın mutevasına girdikçe, Nureddin Topçu’yu hatırlamamak imkânsızdır. Türkiye’de “aksiyon/hareket felsefesi”ni gündeme getiren, dergisinin Şubat 1939 tarihli ilk sayısında Maurice Blondel’in “Action” isimli kitabının hulasasını “Hareket Felsefesi” başlığı altında yayımlayan (s. 22-28) Nureddin Topçu’dur.

Necip Fâzıl’ın 1960 sonrası çıkışında fikir adamı olarak Nureddin Topçu’dan yararlanmak istediği anlaşılmaktadır. Fakat Necip Fâzıl’ın tarzı ile Topçu’nun tarzı, üslubu taban tabana zıttır. Topçu kalabalıkları etrafına toplamaktan kaçınır; mürşidlik, üstadlık taslamak istemez. Onun 1940’lardan itibaren çeşitli vesilelerle konuştuğunu, konferanslar verdiğini biliyoruz. Fakat bunlar muayyen yerlerde yapılmış ve İstanbul’un dışına pek taşmamıştır. İstanbul dışındaki konuşmaların en bilineni Bolu’da Diyanetin Vaızlar seminerinde yaptığı konuşmadır (1973). Bunun dışında Bursa ve Ankara’da da konuştuğu hakkında bilgiye sahibiz.

İman ve Aksiyon konferansı

Necip Fâzıl’ın diğer konferanslarından fikir ve felsefe temeli oluşturma tavrı ile ayrılan bu konuşma, kitap halinde yayımlanarak geniş kitlelere de ulaştırılmak istenmiştir.  Necip Fâzıl’ın 13 yıl sürecek konferanslar dizisinin gerçek mânada Erzurum’da ve bu konferansla başladığını söylemek mümkündür. 

Hareket değil aksiyon!

Necip Fâzıl, konferansın başlığındaki Fransızca “aksiyon” kelimesinin dinleyicilerde ekşi bir his uyandırmamasını temenni eder. Ona göre bu Fransızca kelimenin tam karşılığı dilimizde yoktur.  “Aksiyon, basit bir ifadeyle sadece şuurlu hareket, teşebbüs, hamle, tesir…”dir. “Fiilde erimiş fikir”dir. Lisanımızda barışabileceği tek kelime ise “amel”dir.

Necip Fazıl’ın esas olarak Topçu’nun adlandırmasından farklılaşmak maksadıyla aksiyon kelimesini kullandığını tahmin edebiliriz.

Necip Fâzıl, İslâmda, Osmanlı’da aksiyonla ilgili bilgileri sergiledikten sonra, eski Yunan’da aksiyon üzerinde durur. Avrupa’nın haçlı seferleri de tersinden bir aksiyondur. Bunlardan sonra batıda gelişen aksiyon felsefesi hakkında bilgi vermeye başlar. 4. asırda Sent Ogüsten aksiyonculuğun ilk felsefesini yapmış olan insandır. 19. asırda Niçe, daha sonra Blondel. Onlardan sonra da Rozenberg ve Haydeger...

Blondel, yeni ölmüş bir adamdır.[4] Yani modern bir filozoftur. “Aksiyon” isimli müstakil bir kitabın sahibidir. Kitap, 1893 senesinde doktora tezi olarak yazılmıştır. Blondel sonraki eserlerinde de bu kitabı aşamamıştır. 1936’da yayımlanan “Fikir” isimli eseri, bu eserin biraz genişletilmişidir. Blondel, iki fikirciye istinad eder: Sent Ogüsten ve Paskal.

“Blondel'in tezi şudur: Hakikate ne saf zihinle, ne de saf imanla erişilebilir. O, bütün bir amel, fiil, iş ve aksiyon hâlinde tecelli eder. Bu prensip hakikatte bizimdir; çünkü bir şey aksiyon olmaz, hayata çıkmazsa ruhsuz demektir, kelimelerden ibaret kalır ve erişilmez. Ve devam ediyor: Bilgi bizi hareket ettirmeye asla kâfi değildir. Varlığın özü aksiyondadır… Felsefenin başı sonu olmayan o dedikodu manzumesinin mihrakını da düşünceden hamleye geçirmek lâzımdır! Bir nevi din tarifi yapıyor, farkında mısınız? Ve (Katolisizm), katoliklik gayreti içinde. Biraz sonra göreceksiniz, (Neo-Katolisizm) diye anılan, yeni (mistik) diye ifade ettikleri bir ruh pişirmeye çalışıyor. Bilmeden de islâmî hikmetlere yaklaşı(yo)r. Fakat nasib meselesi, dairenin içine giremiyor. Blondel isimli filozof, yapmak, olmak kelimelerinden kurtulmak, mütemadiyen işlemek ve ermek, özlenen hayata ermek… Amel, amel, amel ve hamle…Bunun insanıdır ve bunun felsefesini yapmıştır. Blondel’e göre, gerçek sonsuz ancak aksiyonda mündemiçtir ve aksiyon Allah ile insan arasında köprüdür.”[5]

Necip Fâzıl, “Keşke Blondel İslâm tasavvufunu bilseydi”, diye hayıflanır. Blondel'in felsefesi, Avrupa’da modernizm ekolü olarak anılmaktadır. Halbuki Türkiye’de modernlik dinsizlikle, materyalizmle aynileştirilmiştir. Türkiye'de aydınlar bayat eşyayı hazmetmekle meşguller. Halbuki hayat ve zaman düz değil, bir daire üzerinde akar. İleride görünenler gerçekte geride olabilir.

“Aksiyon ruh ve fikri İslâm'dadır.”

Beşeriyetin birinci vasfı mütemadiyen kendini aşmaktır. “Ebedî terakki Allah’a ermek yolunda sonsuz cehd ve hamle.”

“Sahabi, aksiyon ruhunu fert halinde bize olanca tecellisi ile veren yegâne örnek”tir.

Necip Fazıl iki büyük aksiyon yolundan söz eder. Cemiyetimizle dışa doğru ve ferdiyetimizle içe doğru. İçe doğru aksiyon, büyük dava, tasavvuf. “Biz şimdi içtimai vazifemiz üzerinde duralım ve umumî aksiyona bakalım”[6] Hadise yaşanan an üzerindedir. Müslüman yaşadığı anın mes’ulüdür. Aksiyonun baş şartlarından biri de disiplindir. Disipline örnek tasavvuftandır: Mürid şeyhin elinde ölü yıkayıcının önündeki meyyit gibidir.

Aksiyonun olmadığı yerde şahsiyet yoktur. Taklitle aksiyon olmaz. Dört yüz yıllık aksiyondan mahrum bir devrimiz var. Onun içinde 125 yıllık bir devre, en sonra da 40-50 yıllık bir son çığır. Bu devreler batıya karşı perişan bir savunma, baş eğme ve nihayet teslim olma, gaye ve ideal bakımından tam bir çöküş, aksiyonsuz kalış manzarasıdır.[7] Necip Fazıl, “Bizi büyük bir aksiyon beklemekte” der. Bu siyasi bir söz değildir.

“Dâvamız ilmî ve mücerret. Bizi, nefs murakabe ve muhasebesinde erdikten ve şahsiyet mihrakımızı tayin ve tespit ettikten sonra boşlukta mekân işgal etmek haysiyetini temsil edeceğimiz bir millet olma aksiyonu bekliyor. Yoksa, o milletle bu milletin rekabeti arasında hudut imtiyazı satarak geçinirsek, bu rekabetler bittiği zaman bize dünya tersine döner, ‘haydi git sen şimdi haymanayı sula’ derler. Bu durumdan kurtulmak lâzım. Bu mihrak imandır. Onun olmadığı yerde hiçbir şey olmaz...Ve bu mihrak, öyle iphamlarla gizlemelere lüzum yok, kelimenin tam mânasıyla İslâmiyet'tir.”[8]

İman ve Aksiyon kitabından bu kadar alıntı yapmamızın sebebi, 1960’tan sonra Necip Fâzıl’ın fikir temeli arayışına dikkat çekmektir. 1943’ten beri aralıklarla magazin ve aktüalite muhtevası dikkatten uzak tutulmaması gereken Büyük Doğu dergisini yayımlayan Necip Fâzıl, bu dönemde şiir kitaplarına ilave olarak bazı tasavvufî eserler yayımlamıştır. Büyük Doğuya Doğru (İdeolocya Örgüsü) ilk fikir kitabıdır. Daha sonraki İdeolocya Örgüsü baskıları yanında 1959’da yayımlanan bu eserin kitap değil “kitapçık” olduğunu söyleyebiliriz.

Nureddin Topçu’nun hareket felsefesi ile ilgisini, onun bir anlamda Moris Blondel’in talebesi olduğunu Necip Fazıl elbette bilmektedir. Bu düşünce temeli üzerinde 1939’dan beri yazıp çizen Topçu ile birlikte bir hareket başlatmak istediğini, bunu kendisiyle paylaştığını ve onun da bunu reddettiğini daha önce belirtmiştik. Bunun akabinde Necip Fâzıl’ın Erzurum’da verdiği ve ardından birçok şehirde tekrarladığı İman ve Aksiyon konferansını nasıl bir çerçeveye oturtmalıyız?

Necip Fâzıl, birlikte çıkmak istediği yolculuğa Topçu’nun kabul etmemesi üzerine tek başına çıkmıştır. Topçu’nun fikrine kendi cevvaliyetini ekleyerek sürdürülecek bir hareket başlatmayı düşünmüşken, fikirle hareketi tek başına üstlenmek mecburiyetinde kalmıştır. Necip Fâzıl’ın aksiyon felsefesi konusundaki açıklamaları ve yorumlamalarını Nureddin Topçu’ya bir çalım olarak değerlendirebiliriz.

 

Dostluktan polemiğe

Necip Fâzıl’ın, 1949 Büyük Doğu’sunda yayımlanan ilk yazısından itibaren Topçu’ya ilgi gösterdiği, evinde ziyaretine gittiği, Büyük Doğu Klübünde yer almaya davet ettiği, Nureddin Bey’in bunu reddettiği, 1959’da ve 1960’ların başında da birtakım temasların olduğu Necip Fâzıl’ın Bâbıâli isimli hatıratında belirtiliyor. Necip Fâzıl bu temaslara rağmen Topçu ile ilgili birtakım ben merkezli görüşler ileri sürüyor.

Necip Fâzıl’ın Topçu’nun sağlığında yaptığı eleştiriler esas olarak onun sosyalizm kavramı etrafında ortaya koyduğu görüşlerle ilgilidir. Topçu’nun “ruhçu sosyalizm” kavramı etrafında oluşturduğu görüşleri, İslâmın iktisadî sisteminin kapitalizm olamayacağı yönündeki fikirleri Necip Fâzıl tarafından şiddetli şekilde eleştiriliyor. Topçu bunlara cevap vermiyor. Asıl önemlisi vefatından sonra Necip Fâzıl’ın Bâbıâli isimli hatıratında öne sürdüğü iddialardır. Hareket dergisi çevresinde bulunan bazı yazarlar, artık hayatta olmayan bir kimse hakkında dayanaksız iddialar ortaya atan Necip Fâzıl’a cevap vermek gerektiğini düşünmüşlerdir. Bunun için seçilen yol Necip Fâzıl’ın daha önce başvurduğu tarzda hayalî bir mahkemedir. Necip Fâzıl hayalî mahkemelerde Mehmed Âkif’i, Yahya Kemal’i ve daha başka isimleri yargılamıştır. Bu defa kendisi, kendi tarzında bir mahkemede muhakeme edilecektir!

Derginin 115. sayısında (Ekim-Mart 1976-1977) “Bir mahkeme kurulurken” başlıklı sunuşta şu görüşlere yer verilmektedir:

Kendi aksiyonu ile birlikte cemiyetin kadirşinas gönlünde belli bir yer işgal eden Necip Fâzıl, uzun yıllar aynı davaya samimiyetle hizmet eden diğer bazı zevatı anlaşılmaz bir inat ve enaniyetle karalamaya devam etmektedir. Bu durum bilhassa genç nesiller tarafından ağızdan çıkan her sözün hikmet mesabesinde kabuledilebilirliği ile yanlış kanaatların uyanmasına vesile olmakta, hatta giderek memlekette kendisinden başka bir fikir ve sanat adamının kalmadığı, olanlarınsa türlü suçlamalarla malûl duruma düştüğü noktasına varmaktadır.

İslâmcı gençliğin gerçek bilgi kaynakları ile temas imkânını kaldırmakta, hissi ve günübirlik heyecanlarla, dedikodu atmosferi yaratarak kurtarıcı gençliğin ileriye matuf adımlarını baltalamaktadır.

Bunların yaşadığımız şu günlerde kendi bağlıları kadar diğer mahfillerde de doğru değerlendirilmesi, Necip Fâzıl Kısakürek’in ise bu mahkeme ile bir nefs muhasebesine yeniden başlaması, hiç olmazsa ölülerimizi rahmetle anmayı şiar edinmesi için ortaya konulması icab etmiştir.

Yirmi sayfalık mahkeme metninde Necip Fâzıl’ın olumlu ve olumsuz yönleri, yaşayan ve ölü şahitler dinlenerek sergilenmekte, birtakım tutarsızlıkları belgeleriyle ortaya konulmaktadır.

Metnin ilgi çekici bir tarafı, sağlığında Necip Fâzıl’la tartışmaya girmeyen Nureddin Topçu’nun “amme şahidi” olarak konuşturulmasıdır. Bu konuşmada Topçu’nun Necip Fâzıl’la tanışıklıkları anlatılmakta ve onunla ilgili düşüncelerine yer verilmektedir. Topçu’ya isnad edilen metnin bir bölümünde Necip Fâzıl’ın nefsî buhranı anlatılmaktadır:

Necip Fâzılı 1925’lerden beri gıyaben tanırım. Ben 1939’da Hareket dergisini yayınlayarak, mevcut düzene karşı tenkidî bir tavır belirttim. O da özellikle 1948’den sonra aynı şekilde tenkidî bir tavır gösterdi. Bu yüzden aramızda hedef ve tavır olarak yakınlık vardı. Fakat o sebatsız ve iradesizdi. Eline geçen bütün imkânları har vurup harman savuruyor, öbür taraftan yine ricale ve tüccara avuç açıyordu. Bir adım atarak onun bu zaaf taraflarını gidermeyi, müşterek bir hatta mücadele etmeyi denedim. 1959 Büyük Doğu’sunda neşriyatına katıldım. Korkunç bir iradesizlik içindeydi. Bir defasında ağlayarak nefsi buhranını itiraf etti: ‘Kurtulamıyorum bu hayattan!’”

Topçu’nun Necip Fazıl’la ilgili görüşlerinin kendisinden dinlenmiş olma ihtimali var mıdır? Bu elbette mümkündür, fakat esas olarak dergiyi yayınlayan ekibin o sıralar çevrelerinde dolaşımda olan görüşleri ifade ettiklerini söyleyebiliriz.

Mahkeme sayısı yayımlandıktan sonra o sıralar Necip Fazıl’la yakınlığı bilinen bazı isimlere (mesela Mustafa Miyasoğlu) dergi Üstad’a ulaştırılmak üzere verilmiştir. Eğer cevap mahiyetinde yazmak isterse, yayımlanacağı da belirtilmiş olmasına rağmen, Necip Fâzıl dergide ortaya atılan iddiaları cevapsız bırakmıştır.

Mahkeme sayısı, Necip Fâzıl etrafında kümelenen, kendisini ona bağlı addeden kesimde sert tepkiler oluşturmaya başlamışken bir gelişme bunu izale etmiştir. Necip Fâzıl kuruluşundan beri desteklediği Millî Selamet Partisi’ne (ve liderine) karşı bazı iddialar ileri sürerek Milliyetçi Haraket Partisi’ni desteklemeye yönelmiş, bu partinin mitinglerinde konuşmaya başlamıştır. Bu durumda bağlılarının ve taraftarlarının Necip Fâzıl müdafaası da akamete uğramıştır.

 

 

[1] M.Ertuğrul Düzdağ (haz.): Üstad Ali Ulvi Kurucu Hatıralar. C. 3. sf. 336-338

[2] “Mahkeme” Fikir ve Sanatta Hareket, Ekim-Mart/1976-77, S. 113, sf. 68

[3] Necip Fazıl Kısakürek, İman ve Aksiyon, Bedir Yayınevi, İstanbul 1964.

“Konferans külliyat içinde yayımlandığında, takdim, bazı hitap cümleleri, alkış ve tezahürat ibareleri, salonun havasını yansıtan parçalar çıkarılmıştır.”

[4] Maurice Blondel (1861-1949) Fransız filozofu. Eserleri: Aksiyon 1893, İdealist Yanılsama 1898,  Ahlakî Hayat Mantığının Temel İlkeleri 1903, Katolik Felsefenin Meseleleri 1932, Düşünce 1934,  Varlık ve Varlıklar 1935, Aksiyon (gözden geçirilmiş baskı) 1936-37, Medeniyet İçin Mücadele ve Barış Felsefesi 1939 (Meydan Larousse)

[5] a.g.e., sf. 48-49 Topçu’nun tercümesi: “Hareket, insanla Allah’ın bir terkibidir.”

[6] a.g.e., sf 53

[7] a.g.e., sf 54

[8] a.g.e., sf 55

 

 

Bu haber toplam 3315 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim