Altan Çetin: Ok-u-mayı Bilenlere

Altan Çetin: Ok-u-mayı Bilenlere
Semboller bir milletin varlığa yükledikleri mefhumlardır. Şeyler, asli işlevleri yanında o millettin mefkûresine göre muhtelif art anlamlar kazanırlar.

O milletin asli hususları bu manada sembolizmde öncelikle teşekkül eder. Tarihini okumayı bilmeyenler için bu sembol ve mefhumlar manasız birer fantezi olmaktan öte mana taşımazlar. İbn Haldun'un isabetle ortaya koyduğu üzere bir toplumun millet olarak kaynaşmasının husule gelmesi için bir arada yaşama, yekdiğerini savunma, uzun süren temas, birlikte yetişme ve süt emmenin durumunun meydana getirdiği rabıta ile hayat ve mematla ilgili olan içtimai zaruretler ve kader birliğine iştirak esaslarında imdada koşma ve yardımlaşma hali söz konusu olmalıdır. İşte bu birliği sağlayan en önemli hususlardan biri bu sembol mefhumlarındaki müşterekliği paylaşmak keyfiyetidir.

Türkler askeri karakter taşıyan hususiyetlerine dair unsurları en önemli müessesleri olan devletlerine ait mefhumlara dönüştürmüşlerdir. Bu manada ok ve yay uzun asırlar Türk askeri hayatının başlıca silahları olarak devlet hayatında önemli roller oynaması yanında remzî anlamlar kazandığı da görülür.  

İşte biz bu büyük önemin izlerini Türklerin en eski efsanevi tarihlerinin vesikalarından olan Oğuz Kağan destanında buluyoruz. Bu destan Türklerin telakkilerinde ok ve yayın ne kadar eski bir zamanda beri devlet ve millet sembolizminde söz konusu olduğunu bize gösterir. “-Oğuz Kağan-Ondan sonra sabah olunca büyük ve küçük oğullarını çağırttı ve: "Benim gönlüm avlanmak istiyor, ihtiyar olduğum için benim artık cesaretim yoktur: Kün, Ay ve Yultuz, doğu tarafına sizler gidin: Kök, Tağ ve Tengiz, sizler de batı tarafına gidin" dedi. Ondan sonra üçü doğu tarafla, üçü de batı tarafına gittiler. Kün, Ay ve Yultuz çok av ve çok kuş, avladıktan sonra, yolda bir altın yay buldular; onu aldılar ve babalarına verdiler. Oğuz Kağan sevindi, güldü, yayı üçe boldü ve: "Ey büyük (oğullarım), yay sizlerin olsun; yay gibi okları göğe kadar atın" dedi. Kök, Tağ ve Tengiz çok av ve çok kuş avladıktan sonra, yolda üç gümüş ok buldular; aldılar ve babalarına verdiler. Oğuz Kağan sevindi, güldü, okları üçe üleştirdi ve: "Ey küçük (oğullarım), oklar sizlerin olsun, Yay oku attı: sizler de ok gibi olun" dedi.” Böylece 24 Oğuz boyuna ata olacak oğulların bir kısmı yay sembolizminde devleti, diğerleri ise ok sembolizminde milleti tabiiyet ilişkisi içinde temsil edecek şekilde yer alır. Yay olmadan ok nasıl işlevsiz ise ok olmadan da yayın mahiyetine dair bir manası da kalmaz. Bu ikisini birleştiren kiriş ise ok ve yayın birleştiği müşterek değerler dünyasını temsil eder.

İşte ok ve yayın devlet-millet hayatındaki bu sembolizmi tarihi kaynaklara hâkim olana tabi olunmak ve davet aracı olmak noktasında bize yansır. Ok-u-mak fiili bugün hala ülkemizde çağırmak, davet etmek manasına gelir. Okuntu davetiye manasında kullanılır. İşte bugün günce hayatımızdaki bu realite tarihi kaynaklarda karşımıza çıkar.  

Bu haber toplam 476 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim