• İstanbul 18 °C
  • Ankara 20 °C

Amina Siljak Jesenkovic: Bajramluk

Amina Siljak Jesenkovic: Bajramluk
Daha önce de yazdığım gibi, bizde sadece ‘Ramazan’ ile ‘Kurban Bayramı’na bayram denir. Gerisi praznik, yani tatil günü. Tatil günleri tatile gidilir, yazlıklara gidilir, gezilere gidilir.

Çünkü tatil bize gelen, evlerimizi şereflendiren bir şey değildir. Evimizden, okul ve iş ortamımızdan bıktığımız an tatile gideriz. Ruhumuzun ikaz lambası yanıp sönmeye başlayınca, tatil zamanı gelmiş demektir.
Bu yüzden bayram, Ramazan ve Kurban bayramıdır. Nam-ı diğer ‘Hadzilarski bajram.’ Hacılar bayramı yani. Nazar değmesin diye, o baklavaların içinde ceviz dağları, tereyağı, tirit kumsalları (eh bizim baklavanın içine ceviz, yanında un, sadeyağ, yumurta sarısı karışımı bir hamur yapılır, tarhana gibi ince, tirit deriz), artı koyu şerbet ırmakları dokunmasın diye, Ramazan Bayramına, ‘Şeker Bayramı, Kolesterol Bayramı, Tansiyon Bayramı’ demeyiz. Bayram bizde tatil değil. Yani, iş günü de değil, son 28 sene içinde, ama tatil olmaz.
Evin en ücra köşesinden tozlar alınır, eskiden Bayram hazırlıklarının olmazsa olmazıydı bu boya badana işleri, şimdi… Oruçlu oruçlu boyacının suratına kim baksın, boş ver, temizlik yeter. Ama adam gibi bir temizlik. İçimizi oruçla, namazla, ibadetlerle temizlerken, mal mülkümüzü zekâtla temizlerken, evimizin de bayramlık hakkı var.
Çocukken, bayramlardan günler öncesi itina ile seçtiğimiz kıyafetler, ayakkabılar, çoraplar, içlikler, pijamaya kadar her şey yepyeni, her şey bajramluk’tu. Bayram günü sabahtan beri – evimiz karınca yuvası misali kaynıyor. Hane ehli için kahvaaltı, sonra – kadın kısmı evde misafirleri karşılıyor, erkek kısmı bayram ziyaretlerine gidiyor.
Her gelen misafirin önüne şerbet-kahve-baklava (kimi evde tercihen baklavanın yanında yaş pasta) ikram edilirdi. Misafir ‘valla kalsın, çok fazla tatlı yedim’ sözleriyle direnirse, anne o meşhur göz kaş işaretiyle bize misafirin önüne börek, kuru et, peynir gibi tuzlu bir tabak getirmemizi emrederdi. Hiçbir söz sarf etmeden, misafirle başladığı sohbeti kesmeden, neler getirmemiz gerektiğini hatasız bilirdik.
Kimin nasıl kahve içtiğini, kimin ise içmediğini, kime çay ikram edeceğimizi adımız gibi bilirdik. Hiçbir şey sormadan, üstümüzdeki yeni giysilerle defile ile garsonluk arasında bir tecrübeydi… Çocukluk dükkânımızda sadece nakit makbul sayılırdı, şeker ve çikolata karşılığında riyakârca bir tebessümle teşekkür edilirdi. Bir araya toplandığımızda (Bayramın ikinci veya üçüncü günü genellikle) biz çocuklar kendi aramızda da yarışırdık: kim daha çok kazandı diye. Bayrama seviniyorduk, mutluyduk, seviyorduk o kimliğimizin bayramını. Bayram evimize geliyordu, biz de kutluyorduk. Neşeliydik, mutluyduk. Çünkü bayram bizim evimizi misafirlerle şenlendirecek, şereflendirecek.

Devamı: http://www.gercekhayat.com.tr/yazarlar/bajramluk/

Bu haber toplam 408 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim