• İstanbul 12 °C
  • Ankara 12 °C

Asr-ı Saadet’ten bugüne hüznün yârânı

Ahmet Doğan İLBEY

Modernizmin ifsadından korunmak ve İslâm’ı kuru akıl hâlinde yaşayanların tesirinden uzak kalmak için arada bir hüznün yâranını yâdetmek gerek.

Hasan-ı Basri’den Rabia el-Adeviyye’ye, Şems’den Mevlâna’ya, Yunus’dan Fuzûlî’ye, Şeyh Gâlib’den Fethi Gemuhluoğlu’na uzanan hüzün âbideleri geçiyor her gece yüreğimin üstünden. Hüzün türküleriyle selâmlarım büyük hüzünkârları.

 

Yâri özlüyorsanız hüzünkârsınız

Hz. Ali Efendimiz’in, “Mumun tebessümü yüzünde, hüznü ise kalbindedir” sözünü okuduğumdan bu yana âcizane mumun kalbindeki hüzünkâr olmak için tâlim ediyorum. Hüzünkâr olmaya tâlibseniz, Şems Hz.lerinin hüznü kucaklayan kelimelerini bir iksir gibi damarlarınıza akıtın ve zikrederek kendinizi bir sınayın. Eğer vecd ile kendinizden geçip kalbinizde mâsivadan iz kalmamışsa hüzün ehli olduğunuz kesindir:

“Hüzün dalgası çarptıysa bir insanın yüreğine ya Mevlâ’sını özlemiştir, ya da Mevlâ’sı onu. Mevlâ’yı özleyen gönül ya hüznü bekler, ya da hüzündedir. Belâ, gam ve keder Mevlâ’nın, sevdiklerine gösterdiği kamçıdır. Vurdukça kendine çeker. Şüphesiz sonsuz hüzün, daimi tefekkür imdada ve yardıma gelir...” 

İmam Rabbânî Hz.leri bir mektubunda Abdülhak Devlevî’ye, “Bu dünya hayatında en faziletli metaın gam ve hüzün olduğunu” yazar. Oğlu Muhammed Serhindî de, “Sevginin zuhurunun çoğu hüzündür. Gönüldeki sevgi ateşi dışa hüzün olarak yansır. Âlemlerin Efendisi (s.a.v) sevgi deryası olduğu halde daima hüzünlü idi. Gülmeleri tebessümden ibaretti” diyerek hüznü kalbin cilası sayar.

Hüznün yoldaşlarına, hüznün büyük yârânından Abdülhâkim Arvâsi Hz.lerinin sözlerinin hüzünkârlığımın gücüne güç kattığını aşkla anlatmalıyım: “Hüzün, insanın kalbini Mevlâsını unutmaktan korur. Hüznü olmayan sâlikin senelerce kavuşamadığı manevî derecelere hüzün sahibi olan kimse kısa zamanda kavuşur. Allah teâlâ kalbi kırık ve hüzünlü kimseleri sever. Raibatül-Adeviyye ki, ‘Vâ Hüznâ! Vah hüznümüz, ah hüznümüz’ diyerekten bu mertebeye kavuşmayı arzu etmiştir. Ebul-âdab, yani edeblerin babası ve âmiri yine bu hüzündür. Zira hüzün olmadık gönülden âza üzerine edeb tezahür etmez. Fakirin gönlüne gelen şudur ki, insanı hayvandan ayıran o edeb hüznün sevkiyledir ve tamamiyle hüznün hâsılatıdır.”

 

“Ey hüznüm, senin zamanındır!”

Rabiatül Adeviyye’nin, “Ey hüznüm, senin zamanındır!”nidasını gönlümden fışkıran vecdli bir nâra olarak çokça attığımı söylesem tasavvuf edebini aşmış olur muyum? Ümmetin ilk hüzünkârlarından olan bu ârifenin hüznü kuşanışını hep titreyerek okumuşumdur: “ De ki ey kifayetsiz hüznüm! Nefsini sürgüne gönderen bu esrarlı adamlar, bâkî yurdunu özlediklerinden, her ölümle sarsılıyorlar hüznün elinde. Tir tir titreyerek hâta yapmaktan dolayı hüzünle hesaba çekiyorlar kendilerini. Kalbin zekatıdır hüzün.”

Bu mübarek hatunun ifadelerini hurufata dökerken,  Peygamber Efendimiz’in “Hüzünlü olmalısınız. Çünkü hüzün kalbin anahtarıdır” hadisi düştü birden gönlüme. Ehl-i hüznün kim olduğunu Muhyiddin Arabî’ye sormadan hüzünle yolculuğa çıkmak zordur: “Hüzünlü insan, saklı bir inci ve korunan bir sırdır. Ancak, onun gibi olan onu tanır ve değerini bilir.”  Mâveraünnehr’e İslâm’ı götürenler hüzün ehliydi. Tasavvuf medeniyetinin Asya’daki ilk vatanına hüzünle, yâni îmanın ateş ve ıstırapla pişen gücüyle taşıdılar İslâm’ı. Horasanlı nakşî âlim ve mutasavvıf Abdurrahman Câmi, gönül medeniyetini inşa ederken irşadına şöyle başlıyordu: “Üstün ruh, daima hüzün ve kaygı içinde olandır. Hüzün ve kaygı çekmeyen insandan gaflet kokusu gelir. Hüzün ve kaygı çeken insandan da huzur rayihası tüter.”

Hadis âlimi Buharî’nin tavsiyesine nasıl bigane kalabilir yüreği sancılı bir mümin: “Hüzün sahibi, hüzünlü olmayanların senelerce kat edemedikleri Allah’a giden yolu bir ayda kat eder. Allah kalbi hüzün içinde olan tüm kullarını sever.”

Ebu Ali Dakkak, “Hüznünü kaybedenin birkaç senede katedemediği mesafeyi hüzün ehli bir ayda kateder. Hüzünden daha hızlı koşan at mı var cennete!” Bu mübarek zâtın hüznü savunan sözlerini yazıp ham ervahların ve akılcı ulemanın önüne bırakmak istiyorum bir gün.

 

“Hüznümü Allah’a arz ederim”

Yûsuf sûresinin 84 ve 86. âyetlerinde, Hz. Yûsuf’un başına gelenler sebebiyle Hz. Yakub’un çektiği ağır acı ve üzüntü hüzün kelimesiyle ifade edilmektedir. Oğulları, ona “Vallahi sen, Yusuf’u anmaktan hasta olacaksın yahut öleceksin” dediklerinde, “Ben hüznümü ve kederimi yalnız Allah’a arz ederim...” diyor.

Bunun içindir ki, Hz. Yusuf’un yokluğuna ağladığı ve hüznüne derman bulduğu mekânına “Beytü’l-hâzen” yahut “Külbe-i Ahzân”, yani “Hüzünler Evi” denmiş. Hüznün timsâli olan Hz. Yakub’un hüznünü yaşamak ne büyük nimettir anlayana.

Abdülkâdir Geylânî Hz.lerinin büyük hüzünkâr olduğunu bilmeden tasavvufu anlamak mümkün değildir: “Mümin, insanlara karşı yüzünden sevinçli olduğunu gösterir. Fakat kendi mahzundur. Peygamber Efendimiz ‘müminin sevinci yüzündedir. Halbuki kalbi mahzundur’ buyurmaktadır. Müminin tefekkürce ağlaması çok, gülmesi azdır. Tebessüm ile kalbindeki hüznü gizler.”    

 

Boyumu aşsa da hüznü, büyük hüzünkârlardan Hz. Mevlâna’nın “hâl”lerinde bulmak, mâveraî duygularla coşturuyor iç evimi. Mevlevîler aşk derdini hakikat yolunda gerekli gördükleri için birbirlerine “Allah derdini artırsın” derlermiş. Hayatımı mânalı kılan hüzün de böyle bir hâl olsa gerek.

 

Müslümanın kalbi hüzünlü olur

“Hüzün olgunlaştırır” diyen Hz. Mevlâna’nın hüzne dair kelâm-ı kibarını anlamayan biri hüzünkâr adayı olabilir mi?: “Kederin bir fincan hüzün içtiğini görüp seslendim: ‘Tadı güzel değil mi? Beni yakaladın, diye cevap verdi keder. İşimi mahvettin. Bir lütûf olduğunu bilirsen, sana hüznü nasıl satacağım?” Onun, derûnumda yer alan şu sözleri, hüznün “asıl vatan”a duyulan hesapsız ve ulvî ıstıraplarla donanmış bir “hâl” olduğunu gösteriyor:

“Ey gönül! İşte sen, işte O’nun derman olan derdi. Gam ye ve ağzını açma; çünkü ferman böyledir. Derdin, seni Tanrı’ya yaklaştırdığını ve dünyayı senin gözünde soğuttuğunu görmüyor musun? A gönül, bir sen varsın, bir de O’nun derdi, derman da budur zaten.”

Bundandır ki, Hz. Mevlâna, Şems-i Tebrizî Hakk’a uçunca beyaz sarığı bırakıp, koyu mor renkli, yani hüznü çağrıştıran “Duhânî” sarık sarmaya başlamış.

Sual şu: Biz modern zaman Müslümanları büyük hüzünkârların yaşadığı ulvî hüznü hüzünsüz, yâni makinalaşmış kalplerimize dost edebilecek miyiz?

---------------------------------------

Genç kalemlerin dergisi: Zevahir

“Zevahir” dergisinin Kasım’ 2019 / 3. sayısı okuyucu huzuruna çıktı. Şehr-i Maraş Türkiye Yazarlar Birliği Şubesinin, yâni Fikir ve Gönül Dükkânı’nın müdavimi olan liseli ve üniversiteli gençlerin çıkarttığı edebiyat ve kültür sanat dergisidir Zevahir. Ahmet Turan Bayraktar’ın editörlüğünde çıkan derginin Yayın Kurulunda Emre Hacıarap, Aziz Can Karakoyun, Mehmet Bozdağ yer almaktadır.

Kendilerinden emin bağımsız bir duruşları var. Bu duruşlarını derginin künyesinde beyan etmişler: “Dergimiz Kültür Bakanlığının gölgesinden faydalanmamaktadır. Bundan onur duyuyoruz.” Bu yola çıkarken kendilerine cesaret versinler diye ağabeylerinin hikâye ve şiirlerine de yer vermişler ve şiir üzerine röportajlar yapmışlar.

Derginin önceki sayılarında Ahmet Turan Bayraktar, Mehmet Bozdağ, Osman Emre, Aziz Can Karakoyun, Ömer Faruk Günay, Kadirşinas,  Serap Uzanır, Cebrail Avcı, A-LA, Ahmet Hüsrev Yener, Safa Gayret, Fazlı Bayram, İparhan Uygur, Hasan Ejderha, Hasan Keklikçi imzalarının bulunduğu Zevahir samimi, içten ve edebî kimliği haiz bir dergidir. Derginin bu sayısı ilgi çekici yazı ve şiirlerle dolu. Bu sayıda yazanlar:

Nevbahar (şiir) / Kadirşinas

Hasan Keklikçi /Yahya’nın Dövizi (hikâye)

Yasin Mortaş Röportajı / Zevahir Çetesi

Cumhuriyet Savcılığına (şiir) / Furkan Turna

İtiraf (şiir) /Aziz Can Karakoyun

Anadolu’da çocuk olmak (şiir) / İsmail Akkaya

Dedemin Hikâyesi (anı) Hasan Ejderha

Davut’a Özür (şiir) Emre Hacıarap

Şiir / Mehmet Bozdağ

Anadolu Çocuğu (şiir) Ferhat Altun

Cemiyet Kusur Bulmaya Bayılır (şiir) Safa Gayret

Banka Sistemi Nasıl Çökertilir (anı) / Mustafa Cihan Alliş

Eski Dost Yeni Sevgili (şiir) / Mustafa Karatut

Fıskiye Memuru (şiir) A. Turan Bayraktar

Korku Ağacı (öykü) / Muhammed Faruk Sezginer

Çizgiler (deneme) / Ömer Faruk Günay

Sonbahar I (şiir) / Mehmed Yaşar

Tiyatro (şiir) / Talha Kılçık

“Çin’in Yiwu şehriyle kardeşlik protokolü” Kahramanmaraş’a ihânettir (deneme) / A. İlbey

---------------------

Haberleşme: zevahirdergi@gmail.com

 

Bu yazı toplam 317 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim