• İstanbul 16 °C
  • Ankara 22 °C

Ayşe Yıldız: Geldin ve Geçtin Şehrime Uğramadan

Ayşe Yıldız: Geldin ve Geçtin Şehrime Uğramadan
Eskiden de böyle hızla akıp gider miydi zaman? Çocukluk günlerimizde de böyleydi sanırım. Mahallenin çocukları ile oyuna daldığımız zamanlarda annelerimizin sesi ile irkilirdik.

“Akşam oldu hadi çabuk eve…” Karanlık çökmüştü farkında değildik. Yarım kalan oyunlarımızın tadı damağımızda evlerimize dönerdik.


Geldi mi? Kaç gün kaldı? Göründü mü? Derken geldi ve geçti Ramazan. Göründü hilal. Gönüller, şehri Ramazan ile hemhal. Hilali gördüm. Âlem gördü ben de gördüm. Gün artık eskisinden de daha değerliydi. Rahman`ın buyurduğu gibi sayılı günlerdi. Sayılı günler çabuk geçerdi. Kıymeti bilinmeliydi. Kıymetli oluşu sayılı olmasından değildi elbette. Kıymettar oluşu Kur`an-ı Kerim`dendi. Rahman`ın kitabı o ayda yeryüzüne indirildi.

 

Daha önce nerelerdeydi? Kur`an-ı Kerim`de nüzulü beyan eden ayetlerden bazısında “Enzele”, diğer bazı ayetlerde “Nezzele” ifadesiyle tabir buyurulması nedendi? Demek ki inzal ile tenzil farklı şeylerdi. “İnzal” topluca indirmek, “Tenzil” ise ayet ayet, parça parça indirmekti. Kur`an-ı Kerim`in Levh-i Mahfuz`dan alınarak dünya semasındaki beyt-i izzete indirilmesi bir defada ve bir bütün halde olduğundan “İnzal” kelimesi ile ifade edilmekteydi. Vak`aların durumuna göre zaman zaman gönderilme şekline “Tenzil” adı verilmekteydi.


Ey şehri Ramazan! Gelirken bize Rahman`ın lütfu olan Kur`an`ı getirdin. Kucağında Levh-i Mahfuz`dan aldığın o ilahî sedanla geldin. “Bu kadar değildi” dediğini duyar gibiyim. Ve bir de o kutlu gece… Hani Rahman`ın bildiği bizim bilemediğimiz... “Kadir gecesinin ne olduğunu bilir misin sen? ” Bilemeyiz Rabbim, bilemeyiz. Biz âşıklara, tutkunlara kelimeleri öğretensin. Tövbeyi babamız Âdem (AS )`e ilham edensin. Sen lütfetmezsen biz nereden biliriz. Bildiğimiz yegâne şey hiçliğimiz.


Ne zaman? Hangi gece? Tekli, çiftli, üçlü derken Kadir gecesini de verdik elden. İhya edenlerden olmayı affa mazhar kılınmayı ne çok isterdik! İstemenin kâfi gelmediğini derk edemedik. “Günahlarınız belinizi çökertti. Yükünüzü secdelerinizle hafifletin” buyuran Habibullah (SAV)`ın sedasını duyamadık. Yine dünya meşgalesine daldık.


Ey şehri Ramazan! Sayılıydın, geldin ve geçtin. Biz bir çocuk gibi oyuna daldık. Bir bayram ezanı ile uyandık. Annemizin sesi gibi… Mutlu olmalıydık. Bayramdı bugün. Rahman`ın iman edenlere hediyesi... Nefsimize hoş gelen, ne de hoş gelir hayatımıza! Tatlılar, kahveler, ziyaretler, gezintiler, bayramı fırsat bilerek geçirilen tatiller, “nerde o eski bayramlar…” diye başlayan manasını yitirmiş malayani sohbetler... Be ey gafil nerde o eski Ramazanlar? Hani Habibullah (SAV)`ın “Üzerinden Ramazan gelip geçtiği halde günahları bağışlanmayan kişinin burnu sürtülsün” buyruğuna duçar olduğumuz Ramazanlar?

Devamı: http://www.yenisoz.com.tr/geldin-ve-gectin-sehrime-ugramadan-makale-39105

Bu haber toplam 429 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim