• İstanbul 20 °C
  • Ankara 18 °C

Ben de zayıf isterim hocam!

Ahmet Tâlib ÇELEN

Eyüp Hoca, sırası gelen öğrenciye ders kitabındaki metni okuttu. Metnin yanında yazı yazılacak bir boşluk bırakılmıştı. Yapılacak çalışma, okunan metni kendi cümleleriyle yeniden yazmaktı.

−Çocuklar, demedi demeyin, yarın bu ödevin yapılıp yapılmadığını kontrol edeceğim. Yapmayanların  ders içi performans notunu düşük vereceğim, dedi.

Ders bitti, çocuklar neşeyle koşuşarak sınıfı boşalttılar.

Eyüp Hoca, ertesi gün derse güler yüzle ve etrafı kolaçan ederek girdi. Çünkü o gün 1 Nisandı. Dikkatli olmakta da haklı çıktı. Talebeler kravatlarını başlarına bağlamış olarak karşıladılar öğretmenlerini. Eyüp Hoca anlayışla karşıladı. Güldü. Öğrenciler bu defa kravatları çıkarıp salladılar, bağırıp çağırdılar. Eyüp Hoca sabırla şakanın bitmesini bekledi. Nihayet sesler azaldı, sınıf sakinleşti. Masaya oturup sınıf defterini yazmaya, yoklama kağıdını doldurmaya başlarken “Çalışma kitaplarınızı çıkarın, ödev kontrolü yapacağım.” demeyi unutmadı. Öğrencilerin bir kısmı “Yaşasın!” diye çığlık attılar. Çünkü Eyüp Hoca ödev kontrol etmeyi pek sevmezdi. Çalışkan öğrenciler o kadar emekle yaptıkları ödevlerin boşa gittiğini düşünür, pek üzülürlerdi. Ama işte bu defa boşa gitmeyecekti, kendilerini gösterebileceklerdi. Bazı öğrenciler ise belli belirsiz homurdandılar. Belli ki ödevlerini yapmamışlardı.

Eyüp Hoca sınıf defterini yazmayı bitirdi, ceketinin iç cebinden kırmızı pilot kalemini çıkardı. Çantasından da -başka sınıflarda da kullandığı belli olan- bir kâğıt çıkarıp ön sıradan kontrole başladı. Ödevini yapanların yazılarının altına o pek basit imzasını atıyor, bazı öğrencileri, “Çok kısa olmuş, yazını biraz güzelleştir, çok aralıklı yazmışsın…” şeklinde ikaz ediyordu. Ödevini yapmayan öğrencilerin de isim ve numaralarını elindeki kâğıda yazıyordu.

Sıra Emine’ye geldi. Emine, kaynaştırma öğrencisiydi. Zekâca sınıf seviyesinin altında idi. Normal bir sınıfta öğrenim verilerek normale yaklaşması ümit ediliyordu. Emine ve iki arkadaşı bir sırada üç kişi oturuyorlardı. Hoca yanlarına geldi. Hepsi tedirgin bakıyordu. Evet, hiçbirisi ödevini yapmamıştı. Eyüp Hoca isim ve numaralarını sorup elindeki kâğıda yazdı. Emine'nin kitabına şöyle bir baktı, dudağını büktü, düşündü. Emine’nin adını ve numarasını almadı. Belki onu üzmemek için, belki de “Emine yapsa ne olur, yapmasa ne olur?” diye düşünerek almamıştı.

Ondan sonraki günler normal geçiyordu… Normal miydi acaba? Eyüp Hoca, ilk günler hiçbir şeyin farkına varmadı. Neden sonra Emine’nin kendisine mesafeli durduğunu, karşı karşıya geldiklerinde selam vermeden yüzünü başka tarafa döndürdüğünü fark etti. Pek bir şey anlamadı doğrusu. Ama merak etmeye de başlamıştı. Ne oldu bu çocuğa?.. Sıra arkadaşlarını çağırdı, sordu. Kem küm ettiler, pek bir şey söylemek istemediler. Belki bir şey bilmiyorlardı da. Eyüp Hoca, zihnini kurcaladı, geçmişin bütün karelerini hiç atlamamaya gayret ederek gözünün önünden geçirdi. Çocuğa karşı yanlış bir şey mi yapmıştı acaba? Hayır, bir şey bulamamıştı. O halde neden soğuk duruyordu bu çocuk kendisine? En iyisi kendisine sormaktı, başka çare yoktu.

Teneffüs zili çalınca Emine’ye “Benimle gel.” mânâsında işaret etti. Sınıftan çıktılar. Çocuk hem saygılı hem günlerdir sürdürdüğü mesafeli tavrıyla hocanın peşinden geliyordu. Kuytu bir köşeye çekildiler. Eyüp Hoca:

−Söyle bakalım Emine, günlerdir selam sabah yok. Ne suç işledik de böyle davranıyorsun?

Çocuk önüne bakarak konuştu:

−Hocam, ödev kontrolü yaparken, yapmayanların isim ve numaralarını alıyordunuz. Ben de yapmamıştım; ama beni atladınız, benim ismimi ve numaramı almadınız. Ben buna çok üzüldüm. Oysa benim ismimi de almanızı istiyordum. Ben de arkadaşlarım gibi zayıf almak istiyorum.

Hadise Eyüp Hoca’nın beyninden şimşek hızıyla geçti. Çocuk doğru söylüyordu, onun ismini almamıştı. Çarpıldı. Dondu kaldı. Bu davranışının Emine tarafından “aşağılanmak” olarak anlaşılabileceğini hiç, ama hiç düşünemezdi.

−Sen merak etme Emine, hallederiz, dedi.

Bir sonraki derste Eyüp Hoca bir punduna getirerek,

−Çocuklar, geçen gün ödevleri kontrol ederken yapmayanların isimlerini alıyordum. Emine de ödevini yapmamıştı. Fakat ben onun ismini yazmayı unutmuşum, dedi.

Emine’ye babacan bir ifadeyle bakarak,

−Niye yapmadın kız ödevini? dedi. Şimdi ödevini yapmayanlar listesine onun adını da ekliyorum ve onun ders içi performans notunu da düşük vereceğim.

Sonraki gün, daha sonraki gün… Emine’nin neşesi geri gelmişti. Artık Eyüp Hoca’yla karşılaşınca eskiden olduğu gibi gülümsüyor, selam veriyordu.

Bu yazı toplam 2297 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 3
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim