• İstanbul 23 °C
  • Ankara 24 °C

Bilgiden öte tavır, üslup, ahlak sahibiydi Kutuz Hoca

Bilgiden öte tavır, üslup, ahlak sahibiydi Kutuz Hoca
'Cumhuriyet Devri’nde Bir Köy Hocası & Kutuz Hoca’nın Hatıraları', yeni ilavelerle, 15 yıl aradan sonra 4. baskısı ile okuyucuyla buluştu. Abdullah Güner yazdı.

Cumhuriyet Devrinde Bir Köy Hocası & Kutuz Hoca’nın Hatıraları, 15 yıl aradan sonra 4. baskısı ile okuyucuyla buluştu.

Rize’nin İkizdere ilçesine bağlı Güneyce köyünde Büyük Cami imamlığı yapan Hafız Mehmet Kara (Kutuz) Hoca 1918 doğumlu bir köy hocasıdır. Tahsil hayatı ve hocalık hizmetleri Cumhuriyet devrinin zor ve sıkıntılı zamanlarında olan hocanın yaşadıkları ve anlattıkları, yakın tarihimizi bir köy hocasının gözünden okumak isteyenler için ilginç detaylar içeriyor.

Cumhuriyetin kurulduğu ve inkılâpların yapıldığı yılların Türkiye’sine dair bize hayatın içinden bilgiler veren Kutuz Hoca’nın Hatıraları kitabında, Cumhuriyet’in ilk yıllarında bir köy hocasının ailesini, köyünü, komşusunu, tahsilini, camisini, cemaatini, hocalığını bulacaksınız. Ayrıca Türkiye’de dini hayata yapılan müdahaleler, bu süreçte hocaların ve cemaatin yaşadığı sorunlar ve bu sorunlarla insanların nasıl mücadele ettiklerine dair gayri resmi bilgilere de ulaşmanız mümkün.

Kutuz Hoca’nın üç özelliği

Böyle bir dönemde dini hizmetlerin inkıtâya uğramaması için mütevazı bir şekilde hayatını sürdüren Mehmet Hoca, adeta, Mehmet Akif’in Safahat’ta geçen “Köse İmam” şiirinin ilk mısrasındaki gibi “İlmi az, görgüsü çok, fıtratı yüksek bir imam” olarak karşımıza çıkıyor. Kitabı yayına hazırlayan Prof. Dr. İsmail Kara Hoca, belki de bu özelliğini hayatında yaşayarak gördü/görüyor ki, (kitapta) babasından “bilgiden öte tavır, üslup ve ahlak tahsil ettim, ediyorum” sözleriyle bahsederek bu durumu anlatıyor bize.

Yıllarca babalarının hatıralarını dinleyen üç kardeş (Mustafa, Hüseyin ve İsmail Kara) ellerindeki hatırat notlarını bir araya getirerek Kutuz Hoca’nın Hatıraları kitabını hazırlıyor. Bununla da yalnızca babalarının bir camide yapmış olduğu imamlık vazifesini anlatmıyorlar, aynı zamanda bir devrin tarihine, kültürüne, ilmine, irfanına, geleneğine dair bize doyurucu bilgi ve tecrübelerin aktarılmasına öncülük ediyorlar.

Hatıratı okuduğumda Mehmet Kara Hoca’nın dikkatimi çeken üç özelliği oluyor: Birincisi hocalığı siyasete alet etmemesi (bunu aşağıda açıyoruz), ikincisi para ile olan ilişkisinde muazzam helal-haram dengesi ve takva boyutunu gözetmesi, üçüncüsü toplumsal hayatın merkezinde hoca olarak insanlarla iç içe yaşaması, beş vakit namazı kıldırıp köşesine çekilmemesi. İmamlık ve hafız yetiştirme vazifesinin yanı sıra cemaatinden hasta olanlar olduğunda onların doktoru olması, köye misafir geldiğinde onunla ilgilenmesi, yol, su ve cami inşaatı işlerini takip etmesi, muhtaçlara para toplaması, köylülere fenni arıcılığı öğretmesi, üç oğlunun üçünü de dizinin dibine oturtarak hafızlık yaptırması, onları vatanına milletine hayırlı evlat eylemesi ve daha bilmediğimiz nicesi…

Kitaba yapılan yeni ilaveler

Rahmetli Hafız Mehmet Kara Hoca’nın hatıraları, 1985 yılında ilk kez 32 sayfalık bir kitapçık halinde (Kutuz Hoca: Mehmet Kara, Hayatı-Hocaları-Talebeleri) yayınlanmasının ardından, ilk baskısı 2000 yılında yapılarak (Kutuz Hoca’nın Hatıraları: Cumhuriyet Devri’nde Bir Köy Hocası) gerçek manada okuyucuyla buluştu. Aynı yıl içinde üç baskısı yapılan kitabın 15 yıldır yeni baskısı yapılmıyordu. Mehmet Hoca’nın 2011 yılında vefatının ardından hem kitabın tükenmesi hem de ek ilave bölümlerin ortaya çıkması kitabın yeni baskısını zorunlu hale getirdi.

Hatıratı daha önce okuyanlar için bu baskının bazı özelliklerini anlatmamız gerekirse hatıratın içerisinde yeni bazı ek bölümlerin olduğunu ve fotoğrafların çeşitlenip renklendiğini belirtelim. Bu yeni baskıda yapılan ek ilavelerle hatırat daha fonksiyonel ve vasıflı hale geliyor, sanki eksik kalan yerleri bir bir tamamlanıyor.

Kutuz Hoca’nın hatıratına ilave edilen üç ek bölüm ise şöyle: Ek bölümlerin ilkinde, “Baba, Hoca, Meslektaş” başlığında Mustafa, Hüseyin ve İsmail Kara, babalarıyla ilgili hatıralarını anlatıyor. İkinci ek bölümde, “Kutuz Hoca’nın Hatıraları Kitabına Dair Yazılar” başlığında kitapla ilgili dergi ve gazetelerde yazılmış müstakil yazılara yer veriliyor. Üçüncü ek bölümde “Kutuz Hoca’nın Vefatından Sonra Çıkan Yazılar” bir araya getiriliyor. Son bölüme ek önemli bir çalışma göze çarpıyor: “Cumhuriyet Devri Hoca ve Şeyhlere Dair Hatırat, Biyografi ve Monografi Kitapları” listesi. Ve son bölümde ”Kutuz Hoca’nın Aile Şeceresi” bulunuyor.

Jandarmalar camilere ve Kur’ân kurslarına baskın yapıyor

Mehmet Kara Hoca, medreselerin kapalı, Arapça tahsilinin yasak olduğu, din eğitiminin çok kısıtlandığı ve zorlaştırıldığı yıllarda, zor şartlarda tahsilini görüyor. Cumhuriyet’in yeni kurulduğu, yeni harflerin kabul edildiği, eğitim sisteminin değiştiği, geçmişle irtibatın koparılıp şapka kanununun çıkartıldığı, sarık ve cüppenin cami dışında yasaklandığı, din dersinin kaldırıldığı, imamlık vazifesinin camiye hapsedildiği bir durum yaşanmaktadır memlekette.

Din eğitiminde bütün zorlukların yaşandığı yerin merkezi camidir ve camideki kendi öğrencilik yıllarında neler yaşandığını Mehmet Hoca şöyle anlatıyor: “O yıllarda jandarmalar ansızın camilere ve Kur’ân kurslarına baskın yapıyor, körpe çocuklara bağırıyor, takkelerini tüfeğin namlusu yapıyor ve eliyle yere fırlatıyor, bazen dayak atıyor, hocalara hakaretler yağdırıyor, canı isterse alıp götürüyor, dayak atıyor, hakaret ediyor, bazen birkaç gün hapsediyordu. Jandarmaların geldiği haber alındığı veya uzaktan görüldüğü zaman ilk yapılan şey Kur’ân, cüz ve Elifbe nüshalarını ortadan kaldırmak olurdu, takkelerimizi de saklardık çünkü bunlara karşı tepkileri her zaman daha sertti.”

Cüppe ve sarıkla dolaşmak o yıllarda yasak olduğu için hocalar buna kendilerince bir çözüm üretiyor. Hocaların bir kısmı özel diktirilmiş uzun ceketler giyiyor. Geleneksel kültürümüzde yeri olan takke (fes) ve sarık takmak ‘Şapka Kanunu’ndan sonra yasaklandığı için özellikle medrese ve tekke mensupları için baş açık bulunmak, dolaşmak âdaba mugayir görülüyor ve bu insanlar yasaklardan sonra kasket takmaya başlıyorlar. Çünkü kasketi baş açık olmaya karşı ehven-i şer olarak görüyorlar. Bu dönemde fötr şapka takan hoca ve şeyler olmuyor değil. Dönemin Rize Müftüsü Nuh Efendi’nin başında fötr şapkayla sokağa çıkması halk tarafından tepkiyle karşılanıyor. İnsanlar müftüyü bu halde görünce utanıyorlar.

Cumhuriyet devrinde yapılan inkılâplardan sonra fes takmak uzun yıllar korkulu bir şey haline geliyor. Hele o dönem jandarma gördükleri zaman gayriihtiyarî ilk yaptıkları hemen başlarındaki fesi alıp ceplerine koymak oluyor.

Ezan Arapça okunduğunda insanlar camiye koşarak geliyor

Mehmet Hoca’nın ilk mektep tahsilini yaptığı 1931-34 yılları arasında tek kitapla ilkokul bitiriliyor, o da “Kıraat Kitabı”. Bütün dersler bu kitabın içinde fakat din dersi yok, müzik dersi var. Haftada iki gün şarkılar ve marşlar söyleniyor. Bu yıllardan itibaren din dersi aşamalı olarak ilkokul, ortaokul ve liselerden kaldırılıyor.

Türkçe ezan kararı yine Mehmet Hoca’nın çocukluğuna denk geliyor. Yaşlı hocaların bu durumdan çok rahatsız olduklarını, bir kısmının Türkçe ezan okunurken hayâ edip yere baktıklarını, ağladıklarını sonraları fark ediyor. O dönemde hocalar, Türkçe ezan kararını ezanı okumayarak uyguluyorlar. Köydeki Büyük Cami’de ezanı ilk defa Türkçe okuyan Mehmet Hoca oluyor. Ezan aslına dönüp Arapça okuduğunda kendisi yine minarede bulunuyor. Yasağın kalktığını söylediklerinde ilk başta inanamıyor ve ezanın aslıyla okunduğunu duyanlar camiye doğru koşarak gelmeye başlıyorlar. Hoca’nın deyimiyle “bir bayram havası, bir bâsübâdelmevt yaşanıyor o gün”.

İmamlık vazifesini yaparken siyasi duruşunun ne kadar önemli olduğunun farkındadır Mehmet Hoca. İmamlık yaptığı müddetçe ve ondan sonra hiçbir parti ile irtibata geçmiyor. Camide veya dershanede doğrudan siyasetle ilgili meseleleri konuşup tartışmıyor. Genellikle oy kullanıyor fakat kime rey verdiğini aile fertleri dâhil hiç kimseye söylemiyor. Siyasetle ilgili bütün bu titizliklerinden dolayı bir partiden yana açıkça tavır koyan meslektaşlarının da yanlış yaptıkları kanaatini taşıyor. Çünkü memleketimizde siyasetin kirli bir iş gibi yürüdüğünü düşünüyor. Din adamlarının bu kirli işin kenarında köşesinde açıkça yer almalarını doğru bulmuyor.

1950’li yıllara kadar eski hocaların çoğunun Halk Partili olduklarını da Mehmet Hoca’dan öğreniyoruz: “1950 seçimlerinden önce köyümüzdeki hocaların çoğu Halk Partili idi. Bunlarİnönü’yü ileri derecede sever, Mustafa Kemal Paşa’dan pek hoşlanmazlardı. Hocalarda bir miktar Halk Partililik damarı olduğundan şüphe yoktur. Demokratları umumiyetle hafifmeşrep, devletin hazinesini müsrifçe kullanan, devlet adamlıkları zayıf insanlardan müteşekkil görürlerdi. Fakat dini hayattaki serbestiyet hocaları da Demokratlara yaklaştırdı.”

Devamı için: http://www.dunyabizim.com/Manset/22991/bilgiden-ote-tavir-uslup-ve-ahlak-sahibiydi-kutuz-hoca.html

Bu haber toplam 1123 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim