• İstanbul 18 °C
  • Ankara 24 °C

Bir mebusun danışmanı olsaydım

M. Ali ABAKAY

Arada bir yazı kaleme almadan önce tumturaklı başlıklar bulma, yazıyı kaleme almak daha zor. Ben, bunu yazdığım kitapların ismini düşünürken başkalarından çok sonra keşfettim. Bu eksikliğimizin farkına varınca akıllandık. İnsanlar, kitap almıyor, kitabı ismi ve kapağı sattırıyor. Ne günlere kaldık, Rabbim!..

Mebus aday adaylığı için yüzlerce isim başvurmuş, şehrimde 11 kontenjan için. Her bir mebusluk için en az 35 kişinin başvurduğu söyleniyor. Bazısına göre bir mebusluk için 40 kişi.

Mebus olmak mı amaç, isim yapmak mı? Mebus olmaktan çok isim yapmanın ve seçilmeyeceğini bile bile iki ay içinde etrafa kendisini tanıtmanın formülü olan bu başvuru, ileride kimi iş ihalelerinde anahtar olabilecek tarzda.

Bir öğretmen dostumuzun da müracaat ettiğini bildiğimiz aday adaylığı, bana çok manidar geldi. Ayak diretmeseydim, az kala bir aday adayının basın danışmanı olma mertebesine erişecek ve siyasetin taşlı-zorlu yollarında ben kendimi politikacı aday adayının en gözde yanı olan basın danışmanlığında görecektim.

Her işte bir hayır vardır, elbette. Kötü-şer olan bazen hayra dönüşür, hayırlı bir insanın duasıyla. Bazen hayırlı görünen şerre dönüşür, bir olumsuz durumla.

Ben, basın danışmanı olmak istemedim. Yalnız, gelebilecek sorulara karşı kendimce cevaplar bulmaya çalıştım.

 Çalışma masamın üstünde bu soruları yazdım, cevaplarını da iliştirdim. Bakarsınız araya hatırı sayılır biri girer de mahcup kalmayalım.

….

-İş için geldim, benim tam yüz oyum var.

-iyi ya yüz kişiden ayda 10 TL alsan senin iş derdin olmaz. 

-Kızım işsiz.

-Evlendir be anneciğim, helal süt emmiş birisini bul, her şeyin hayırlısı.

-Kurban ben evlenmek istiyorum. Bana yardımcı olun.

-Ah ah!.. Emmi sen şöyle haline dua et. Rabbim hayırlı ise kısmetin açar.

-Sen milletvekili olacaksın, dualarımız seninle.

-Yahu mübarek insan, senin duan kabul olsaydı, bu kapıya gelir miydin?

-Ya kardeşim, üç kezdir geliyorum, Sayın Milletvekilimizi görebilme şerefine nail olamadık. Ben bu hasretle ölüp giderim. Davamız, mezara kadardır. 

-Sen onu külahıma anlat. Herkes kendi çıkarına göre davranır. Hadi kardeşim, bugünkü randevu defterimiz doludur.

-Milletvekilimizi görmeden bir yere gitmeyeceğim.

-Keyfin bilir, kur çadırını aha şuraya. Bu kapıdan girince ya da çıkınca konuş.

-Ben sizi şikayet edeceğim. Yardımcı olmuyorsunuz…

-Sanki maaş alıyorum… İstediğin yere şikâyet et.

-Ben olmasam bu ilçeden oy-moy çıkmaz!..

-Sen bu sözü on kişiye söylemişsin. Haydi başka kapıya.

-Sayın Basın Danışmanım, gazeteciler geldi. Ne diyelim?

-Onlara haberi fotoğraflarıyla geçeceğimizi söyle. Lan oğlum, öğle yemek paralarını ödemekten bıktım, be!..

-Efendim, mezralarda kalanlar yol istiyormuş…

-Kolay, köylere gelince onlara da yol yapılır.

-Ben, şu okul müdüründen şikayetçiyim. Oğlumu sınıfta bırakmış.

-Olur beyefendi, biz milletvekili olunca kendisini idam edelim. Yahu kardeşim, adam işini yapıyor.   Milli Eğitime git.

-Basın Danşmanı Sayın Oğlum, ben kiramı ödeyemedim.

-Valla teyze Sayın Milletvekilimiz de bu ay maaşımı ödemedi. Her halde istifa edeceğim.

-Siz, olmasanız bu millet ne yapacak?

-Eminim başka bir partinin kapısına yığılır.

-Ya kaç keredir telefon açıyorum, bana dönen yok. Ayıp olmuyor mu? Nerede sizin beyaz masanız? Halkın dertlerini dinleyin, ayıptır!..

-Sen bizi bir dinle, kafayı yersiniz…

-Burası A Partisi değil mi? Hakkımızı isteriz.

-Yok anneciğim, B Partisi. Bak tabelada yazıyor.

-Canım kardeşim, sana sığındım.

-Dur be gözüm, biz de şerlilerden Allah’a sığınıyoruz. Hemen ortadan kaybol, yağmur yağabilme ihtimali var. Sen git kendine şemsiye al. Bu büromuz dar, dışarıda kalırsın.

-Ne olurdu, sizin mübarek ellerinizden doya doya öpseydim, vekilim.

-Lan oğlum, bela mı ararsın? Adam milletvekili olacak, el öptürür mü? O, ancak milletin ayağına gider, el öptürmez.

….

 

Temayül yoklamaları tamamlandı.  İlk on bire giren kimse olmadı, açıkçası. Ben de bu soruların cevapların tarihin yitikleri arasına girmemesi için yazayım, dedim. Muhtemelen hazır cevaplı biri olmama rağmen, kimse verdiğim bu cevaplarla beni “Basın Danışmanı” yapmayacaktı. Bunu da biliyorum. Basın Danışmanı olsaydım, bu cevapları verdiğim ilk gün kovulmuş olacaktım.     

Nasıl cevaplar vermemiz lazımdı, danışman olsaydık:

-Sayın Vekilim, günaydın… Gazeteciler gelecekti, Efendim. Ne zaman müsait olursunuz?

-Sayın Vekilim, öğle yemeğinizde ne arzu edersiniz?

-Sayın Vekilim, kravatınız ile gömleğiniz uyumlu olmuş.

-Sayın Vekilim, size bakanlık çok yakışır…

-Sayın Vekilim, siz olmasaydınız bu parti ayakta zor durur.

-Sayın Vekilim, siz bu şehir için Allah’ın bir armağanısınız…

-Sayın Vekilim, sizinle dünyanın öbür ucuna gelirim.

-Sayın Vekilim, varlığınız ülkenin teminatıdır.

-Sayın Vekilim, bu ülkeye hizmetleriniz unutulmayacak!..

-Sayın Vekilim, siz olmasanız önergeleri kim verir?

-Sayın Vekilim, sizin hakkınız Başbakanlıktır.

-Sayın Vekilim, yarın Cuma. Hangi camide namaz kılacaksınız?

-Sayın Vekilim, televizyon programınız ilk beş arasında izleyici rekoru kırmış..

-Sayın Vekilim, facebook sayfanız altıncı 5000 kontenjan doldu. Twitter’da 169.999 takipçiniz oldu.  

….

Hepinize kavgasız-gürültüsüz bir adaylıkta millete-memlekete hayırlı kim ise o olsun diyoruz.

Bu yazı toplam 1104 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim