• İstanbul 23 °C
  • Ankara 25 °C

Birecik; 3K Şehri: Kelaynak, Köprü, Kanaat

Fahri TUNA

Kelaynak şehri. Kelaynak city. Kelaynakland hatta.

Bireciklilerin merhameti, hassasiyeti ve örnek ev sahipliği olmasa, yeryüzünden silinecekti bir kuş türü daha. Az daha Lillahi Tealal-Fatiha diyecektik. Düşünün iki bin üç senesinde bütün dünyada sadece yirmi beş Kelaynak kalmıştı. Onlar da küsmüşlerdi dünyaya, darılmışlardı insana, insanlığa. Bireciklilerin yufka yürekleri sayesinde bu sayı şimdilerde iki yüzleri aştı, çok şükür. Bu şefkat hareketi bile tek başına Birecik için büyük bir onurdur. Bütün insanlığın onuru omzunda taşıdıkları. Bin teşekkürler Birecik.

Kırmızı hayattır. Eyvallah, aldık kabul ettik. Canlılığı, heyecanı, umudu sembolize eder. Birecik’in Kelaynak kuşları da kırmızı yüzlüdür. Birecik kadar hareketli, Birecik kadar vefalı, Birecik kadar bereketli olduklarından olmalı.

Su Fırat’ın suyu akar serindir, ölem ölem derdo ölem, akar serindir                                                                                                                          Yarimi götürdü anam kanlı zalimdir, ölem ölem kanlı zalimdir, nasıl gülem                                                                                                                      Daha gün görmemiş taze gelindir, ölem ölem derdo ölem taze gelindir                                                        Söyletmeyin beni anam yaram derindir, ölem ölem yaram derindir nasıl gülem

Neşet Baba (Ertaş) bir gün bana ‘Türküler yalan söylemez Fahri Gardaş’ demişti. Elhak doğrudur. İnanırım. Ona da türkülere de.

Fırat’ın suyu serin midir bilmem. Bakmadım. Ama bir şeyi iyi biliyorum. İki bin sonbaharında ömrümde ilk kez Birecik’te görünce Fırat’ı dilim tutulmuştu adeta. Ve dilimden ‘bizim Sakarya, Fırat’ın yanında dereymiş yahu’ sözleri dökülmüştü. İyi hatırlıyorum.

Ne dediğim iyi anlaşılsın diye hatırlatmak isterim: Birecik Köprüsü’nün uzunluğu ne kadardır biliyor musunuz? Yüz, hayır; iki yüz hayır; üç yüz, o da değil; dört yüz o zaman, hayır hayır o da değil; beş yüz mü? Vallahi değil; hadi be, altı yüz değildir artık, çık çık daha da; deme be, yedi yüz mü? Tam yedi yüz yirmi altı metre, evet!  Fırat, nehir değil de boğaz sanki. (Kıyısında gezinirken sehven ‘bu Fırat Deresi’ diye söz başlayan Ordulu Felsefe profesörü Hakan Poyraz kardeşimin kulakları çınlasın.)

Birecik Köprüsü, sanki Fırat değil Sırat Köprüsüdür mübarek; iki şehri değil de iki ülkeyi, iki dünyayı bağlar birbirine. Öyle büyük öyle estetik öyle gizemlidir.

Rahmetli kayınpederim İsmail Altay’dan dinlemiştim. 1956’da askermiş Urfa’da. Komutan şoförüymüş. Hem inşa aşamasında sık sık getirirmiş komutanını köprüye, hem de rahmetli Menderes’in açılış törenine şahitlik etmiş. (Sıkı bir CHPli olmasına rağmen ‘rahmetli Menderes’ der, gözleri parlardı anlatırken, bu hatıranın da payı olmalı bunda.) Sandalcılar karşıymış köprüye. Geçim kaynakları yok oluyor diye. ‘Ekmek davası’ derdi rahmetli. Büyük olaylar, karşı eylemler, isyanlar olmuş. Üç beş kişi ölmüş o arbedede mesela. Anlayacağınız, 726 metrelik dev köprü kolay inşa edilmemiş.

Köprü dedim de. Kadir İnanır geldi değil mi aklınıza. Benim de geldi çünkü. 1975 yapımı, Fikret Hakan ve Necla Nazır ile Kadir İnanır’ın başrollerini paylaştığı o trajik film hani. Köprü filmi bir Birecik hikâyesidir. Denildiğine göre ana hatlarıyla gerçektir. Ayniyle vakidir. Ben söyleyenlerin yalancısıyım.

Birecik, ne kadar Kelaynak ise o kadar da köprüdür. Köprüdür, hüzündür, hicrandır. Altmış küsur senedir altından geçen Fırat’ın suyu serinletse de acıları. Bir yerlerde yazılıdır hüzünler.

Seksen bir ili dokuz yüz altmış yedi ilçesi olan kocaman bir ülkeyiz, çok şükür. Bana mevcut ilçeler içerisinde kendine has özgün ve güçlü kültürü, tarihsel zenginliği, bölgesine kattıklarıyla ‘vilayet olmayı hak eden üç ilçe sayar mısın?’ diye bir soru sorsanız, hiç düşünmeden ‘Tarsus, Akhisar ve Birecik’ isimleri dökülür dilimden. Samimiyim, bu üçünü söylerim.

Birecik ilk sırayı alabilir içlerinde.

Hadi oradan diyorsanız eğer, anlatayım: Lahmacunu Urfa soğanlı yer, Antep sarımsaklı. Ya Birecik? Soğanla sarımsağı karıştırarak… İki komşu ilden farklı olarak sentez yaparak, uzlaştırarak, yeni lezzetler üreterek. Çiğ köftesini, mumbarını, “unutbeni”sini, patlıcan kebabını lezzet anlamında anlatmak az gelir, yemek lâzım!

Birecikliler hep söylerler: ‘Futbolda 1970’lere kadar Urfa ofsaytı bilmiyordu, amatör küme maçlarında biz gösterdik onlara. Bu cehaletleri altında öyle ezildiler ki, sonunda Serdar Tatlı diye bir Süper Lig hakemi çıkartıp geri kalmışlıklarını kapatmaya çalıştılar.”

Unutmadan: Bir Birecikli ancak Urfa sınırları dışında, yani gurbete çıktığında ‘Urfalıyım’ der. Urfa topraklarında Bireciklidir

Urfa tribünleri, Birecik OnTemmuzspor’la maç yaparken nasıl tempo tutar, bilir misiniz? ‘Entep uşakları, Entep uşakları’ diye. Ya Antep tribünleri? Onlar da ‘Urfalı baboşlar, Urfalı baboşlar’ diye. Sanırsınız ki rahmetli Halit Çelikoğlu şarkı sözlerini Birecikliler için yazmıştır da, rahmetli Müslüm Gürses o ezilmişlerin dışlanmışların itilip kakılmışların tınısıyla şarkısını Birecikli hemşerileri için söylemektedir:

Hataya düşmüşüm bunca sevmekle / Aramı açtılar benim gülmekle  / Ömrümü geçirdim boyun bükmekle / Yine de kimseye yaranamadım

Birecik ne İsa’ya ne Musa’ya, ne Urfa’ya ne Antep’e yaranamayanların şehridir. Yaranmak gibi bir dertleri da yoktur zaten.

Kalesinden, tepesinden, Fakıbaba Camii’nden bahsetmeyeceğim. Onlardan Güneydoğu’nun her şehrinde var zaten.

Ama insanı insandır Birecik’in. Konakları haza konaktır. Kapıları açıktır. Sofraları geniştir. Gönülleri zengindir.

Birecik kurtuluş savaşında Fransız’a karşı koymuştur. Hem de ne silahlarla!.. Sıkı durun; tahtadan top yapmışlardır düşmana karşı… Martenci Ahmet isimli Demirci ustasının gövdesini tahtadan, namlusunu demirden yaptığı topla düşmana karşı koymuştur Birecik… Tarihî tahta top bugün Fransa’nın ünlü Louvre müzesinde sergilenmektedir. Düşman hayretler içerisinde kaldığı silahı alıp hatıra diye götürme gereği duymuştur.

Birecik; Şeyh Ali Nariki dir. Melik-i Tahir’dir. Hacı Halil (Nurullah)tır. Dolapçı Mahmut’tur.

Hasılı Birecik candır canadır canandır.   

Kanaatkar samimi cömert insanlar diyarıdır Birecik.

Akif Ağbi(Gürkan) Konağı’nda defalarca yaşadık bunu biz. Bir otobüs insanı zengin sofralarından önce güler yüzleri tatlı dilleri edepleriyle doyurdular. Hem de kaç kere.

Birecik Mimar Âkif Ağbi’dir benim için. İki dünyayı bir konakta birleştirip misafirlerine ikram eden aziz dosttur. Birecik hikâyeci Ahmet Karacan’dır benim için. Kalemi kadar özü sözü de zengin, geniş, lezzetli yazar. Birecik Kerim Temel kardeşimdir. Bir gece, sabaha kadar beni - üstelik beş para almadan - Birecik’ten Mardin’e, en az beş saat, İzzet Yıldızhan’dan;

Antebin kalesine astılar fermanımi, aman aman aman aman aman astılar fermanimi,
Urfa Mardin beyleri kestiler fermanımi,  aman aman aman aman aman kestiler fermanımi,
Seven ölür yar için can verir canan için, seni sevdigim için le kestiler fermanımi

Türküsünü bin kere dinleye dinleye ulaştırmasını, gözünü kırpmadan sabaha doğru geriye dönüp mesaisine yetişmesini nasıl unutabilirim.

Birecik Kaymakamı Ozan Balcı’yı tanımıştım iki bin onda. Fidancılıktan süs bitkiciliğine, eğitimden okuma seferberliğine, yayından şiir akşamlarına; ‘işte vali olacak adam. Nice şehirlere vali olarak hizmet eder inşallah’ dediğim kaymakam. Adeta çağ atlatmıştı Birecik’e kısa sürede. O şimdi Tokat Valisi. Bileğinin hakkıyla gelen biri o makama. Orada da yerinde duramayan bir güzel yönetici o. Daha çok şehre nasip olur inşallah hizmetleri. Ozan Balcı ile Birecik ne de yakışmıştı birbirlerine.

Birecikli ne kadar bu dünyada yaşıyorsa, o kadar da öte dünyada yaşamaktadır; mümin şehirdir. İki dünyalıdır. İki dünyacıdır. İki dünyadadır.

Birecik vefadır, samimiyettir, cömertliktir.

Birecik Oğuz yurdudur. Oğuz dillidir. Oğuz gönüllüdür.

Birecik üç K’dır aslında:Kelaynak, Köprü ve Kanaat.

Hep de böyle kalmalıdır, kalplerimizde.

 

Portre / Fahri Tuna

 

1.birecik-koprusu.jpg4.firat-kenarinda-birecik-siir-aksamlari-2010.jpg

Bu yazı toplam 1721 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim