• İstanbul 12 °C
  • Ankara 11 °C

‘Biz Anadoludan Hiç Kopmadık’

Fatma Gülşen KOÇAK

Makedonya Devlet Bakanı Beycan İlyas ile iki ülke arasındaki ilişkileri Mekedonya’daki Türklerin temel meselelerini konuştuk.

Buradan baktığınız zaman Türkiye’yi nasıl görüyorsunuz? Türkiye hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Bir soydaşa Türkiye’yi nasıl görüyorsun sorusu zor bir sorudur. Türkiye benim anavatanım. Dolayısıyla bizden uzak olmayan kendimizi ondan tutmayan bir kişi olarak görüyorum. Ben dediğim zaman aslında biz demek Makedonya’daki Türkler olarak söylüyorum. 100 yıllık bir kopma söz konusudur. Özellikle  Osmanlı döneminin sona ermesinden sonra belli bir kopukluk söz konusuydu. Kalbi olarak ve ruhi olarak biz Anadolu’dan hiç kopmadık. Çünkü biz bir parçaydık. Fakat coğrafya olarak bir nevi bir kopukluk söz konusu oldu. Biz hiçbir zaman uzak durmadık. Kalbimiz her zaman Türkiye ile birlikteydi. Çünkü bir vücuttan uzuvları ayırırsan o vücut artık tam bir vücut değildir. Biz de o şekilde görüyoruz. Hiçbir zaman bir kopukluk olarak görmedi. Sadece coğrafik bir tanım olarak gördük. Biz o şekilde yaşadık. Bize babalarımızdan ve annelerimizden aktarılan o düşünce ve duyguları biz yaşatıyoruz.

Temsil ettiğimiz bütün Makedonya’daki soydaşlarımız aynı şeyleri yaşamaktadır. Biz de aynı duyguları bizim evlatlarımıza da aktaracağız ve bu şekilde kıyamete kadar devam edecek. Dolayısıyla kalbimiz sürekli Türkiye ile attı. Türkiye’nin yaşadığı bütün zorluklarda biz de üzüldük. Elimizden geldiği kadarıyla anavatanımız ile birlikte olduk. Onlara karşılıksız destek çıkmaya çalıştık. Bu böyle de devam edecektir. Bu böyle bilinsin. Bu şu demek değildir; biz yaşadığımız devletlerde, ait olduğumuz devletlerde halkımıza ve devletimize çalışmayacağız diye bir konu olarak algılanmasın. Çünkü bu kopukluk bizlere de sıkıntı ve zorluk verecek. Dolayısıyla biz ait olduğumuz devletler için çalışacağız. Burada yaşayan bütün halkların barışı ve refahı için çalışacağız. Ama bir tarafta da kalbimizin bir ucunda Türkiye de olacak.

İki ülke arasında gençleri buluşturmak ve iki ülkenin gençlerini birbirleriyle tanıştırmak anlamında ne gibi kültürel faaliyetler yapmamız gerekiyor?

Bir siyasi oluşum olarak konuşmak belki doğru değildir. Soydaşı sadece siyasi olarak algılamamak gerekir. Farklı yanlarına da bakmak gerekir. Birbirimizi daha iyi anlayabilmek için özellikle bu uzak kaldığımız bu dönemi birbirimize daha iyi anlatmak için şüphesiz ki sık buluşup görüşmek gerekir. Biz bu konuda siyasi oluşum olarak dönem dönem Türkiye ile birlikte karşılıklı hem gençlerin anavatanımıza gidip değişik projelere katılması konusunda iş birliğimiz vardı. Hem de yarıca Türkiye’den gelen heyetleri misafir ettik. Makedonya’nın dört bir tarafını gezdirip burada yaşayan soydaşın halini hatırını onlara ilettik. Bizim için en önemli mesele sosyal ve kültürel aktiviteler olacak. Bu konuda birçok proje var ve bu projelerin geliştirilmesi konusunda sivil teşkilatları teşvik etmekteyiz.

YTB adı altında Yurtdışı Türkler Topluluğu kuruldu. Mesela bu kuruluş ile yaptığınız faaliyetlerden, bundan sonrakiler için örnek olabilecek bizim ile paylaşmak istediğiniz faaliyetler var mıdır?

YTB’nin başkanlığını yaptığı birçok projeye biz şahidiz. TİKA burada da hem YTB’nin hem de diğer hükümet yetkililerinin yaptığı projeleri destekleyip birçok projeye imza attı. Fakat YTB bu konuda çok etkili olabilir ki zaten kurulma amaçlarından birisi de budur. Bizim için çok önemli bir kurumdur. Burada geliştirilmiş olan projeler konusunda örnek verebileceğim bir proje mesela İzciler Projesidir. Bütün Makedonya’ya hitap etmese bile ne kadar başarılı bir proje olduğunu sizlere aktarabilirim. Arkadaşlarımız ile de konuştuk proje üretimi konusunda bizim çok daha verimli olmamız gerekir. Değişik projeler yapılabilir. Mesela tarihi dokuyu, Anadolu’nun birçok yerinde bulunan ve bizim için tarihsel önemi olan birçok yer konusunda proje geliştirilebilir ki bu istek çok var. Bu sadece gençlere hitap eden bir proje değil bizim daha yaşlı popülasyona yönelik bir proje olarak da düşünülebilir. Bu konu ile ben kültür bakanı ile de görüştüm. Bu konuda bize destek çıkması için kendilerinden rica ettim. Çünkü buradan Çanakkale Savaşında birçok şehit verildi.

Çanakkale Destanı burada hala yaşatılan bir destandır. Oraya gidip gezmek isteyenler çok var. Bizden göçüp de Anadolu’nun değişik şehirlerinde yaşayan soydaşlarını gidip ziyaret etmek isteyen, onların yaşayış tarzını görmek isteyen, onlar ile bir daha kavuşmak isteği ile yanıp tutuşan bir kesim var. Bunun gibi projeler yapılabilir. YTB kapılarını her zaman bizlere açık tuttu. Her daim bizleri dinledi ve ellerindeki imkânlar dâhilinde bizlere yardımcı olmaya çalıştı. Sadece bu değil, eğitim konusunda da yapılabilecek çok şey var. Biliyorsunuz Büyük Öğrenci Projesi Rahmetli Turgut Özal zamanında başlatılmıştı ve biz her zaman örnek gösteriyoruz. Bu şuanda tam olarak suyun üzerine çıkmaya başlayan ve ürünlerini vermeye başlayan bir projedir. Bu projenin bir ürünü olarak Makedonya Devlet Bakanı olarak karşınızda ben durmaktayım. Çünkü bu proje dâhilinde eğitim gördüm.

Türkiye’den Balkanlara yapılan gezileri bakan olarak nasıl yorumluyorsunuz?

2016 ve 2017 yılında gösterilen rakamlar Makedonya’yı ziyaret eden turist sayısı olarak Türkiye birinci sıradadır. Bu yılın il dönemi içerisinde de Türkiye ilk sırada. Bu çok önelidir. Öncelikle Balkanlar bir dönem Anadolu insanına yabancı kaldı. Buradaki hem tarihi dokuyu hem de doğayı tanımak bence çok isabetli. Bir nevi uzak kalmış Osmanlıyı yaşayabiliyorsunuz. Değişim ülkelerde değişik eserler var. Özellikle Türk-İslam eserleri bulunmaktadır. Osmanlı döneminden kalmış değişik tarihi eserleri hala bugün canlı canlı görebilirsiniz. Sadece o değil, değişik milletlerin de eserlerini görme şansınız var. Balkan doğası güzel bir doğadır, gezilmesi gereken bir coğrafyadır.

Türkiye’den yapılan bu ziyaretler Makedonya’daki soydaşlarımıza, kardeşlerimize ne kazandırıyor?

Sizin buraya gelmeniz bizleri sevindiriyor. En azından nerede, nasıl yaşadığımızı öğrenmiş bulunmaktayız. İleriki dönemde yapacağımız görüşmelerde en azından bir ön fikriniz olmuş olur. Onun dışında herhangi bir kazanım bizim için söz konusu değil, belki ülke ekonomisi kazanmakta. Çok yoğun bir tur programı olduğu için gelen misafirler halk ile pek ilişkide bulunamıyor. Böyle başlaması da çok iyi. Ama ileriki dönemlerde bunun farklı bir teması da olabilir.

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Üsküp’e karşı bir hassasiyeti ve sevgisi var. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Bu hassasiyetin kaynağı burada o kadar çok seveni var ki tabi ki o enerjiyi almıştır bizim başkanımız. Biliyorsunuz, maalesef özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkanlığını yaptığı zaman o hukuki süreç içerisinde Üsküp’te ve Makedonya’nın değişik şehirlerinde kendilerini misafir etme şansımız olmuştu. Hatta kendisinin bir lafı mensubu bulunduğu siyasi partinin ilk adımlarını bu topraklarda atmıştı. Ondan sonra Türkiye’ye gelip şahlanışın ilk adımlarını atmıştı. Tabi ki biz çok gurur duyuyoruz. Bu çok farklı bir duygudur. Türkiye’ye hizmet etmiş çok devlet adamlarımız vardı. Ama benim ağabeyimin söylediği bir lafı burada söyleyeceğim; “Yüce Mevla’m Türk milletine 100 yılda bir özellikle en zor zamanlarda bir şahsiyet gönderiyor.” Sayın başkanımız da tartışmasız o şahsiyettir. Bizlere bir defa millet olarak ne kadar güçlü olduğumuzu daha sonra birlik ve beraberliğe ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu ve bunu yapabilme gücünün bizde olduğunu bizlere gösterdi. Gerçekten lider oldu. Biz maalesef hiçbir zaman kendisine oy veremedik. Çünkü öyle bir hakkımız yok. Ama her zaman kendisine destek çıktık.

Burada yaşayan Türklerin sorunları nelerdir?

Çifte vatandaşlık herkesin arzu ettiği bir meseledir. Ama bu bize ne kazandırabilir veya bizden ne alabilir diye sormak gerekir. 1950lerde hatta ondan önce Balkan Savaşlarında yaşanan 1980lere kadar devam eden göçü düşünürsek, acaba böyle bir hakka sahip olmamız bizlere ne kaybettirir diye düşünmeden de edemiyoruz. Acaba Türksüz bir Rumeli kime yarar sorusu aklımıza geliyor. Şüphesiz ki biz çifte vatandaş olmak isteriz. Ama bu buradan göçüp oraya yerleşme diye anlaşılmasın.

Şüphesiz yaşadığımız bu zorlu dönelerde özellikle bizim yaşadığımız sorunlarımız öncelikle bu dönemlerde dünyanın belli başlı bazı güçlerinin senaryosu uyarınca Balkanlarda değişik gelişmeler söz konusu. Bu siyasi gelişmeler balkanlarda çoğu ülkelerde azınlık olarak yaşayan Türkleri zor duruma sokmakta. Bu men siyasi hem de insan hakları durumunda. Biz de böyle bir sorun yaşamaktayız. Hatta belki de tarihimizde çoğulcul demokrasiye geçtiğimiz o tarihten beri yaşadığımız en zor günleri yaşamaktayız. Çünkü Makedonya’da iki kutuplu bir politika yürütülmektedir. Arnavutların bulunduğu bir kutup ve Makedonların bulunduğu bir kutup ve arada kalan üçüncü grubu oluşturan Türkler en zor dönemi yaşamaktadır. Biz kendimizi şu şekilde ifade etmek zorundayız. Bizler bu ülkenin vatandaşı olarak herkesin yaşadığı aynı hakları yaşamak istiyoruz.

Dilimizi dinimizi ve kültürümüz yaşamak ve yaşatmak istiyoruz. Özellikle bizim ödün vermeyeceğimiz noktalar bunlardır. Bizim de kendi kırmızıçizgilerimiz var. Şüphesiz bunları korumak konusunda zorluk çekiyoruz. Bu dönemde her zamanınkinden çok dosta ihtiyacımız var. Bu dostlar, bu kardeşlerimiz anavatanımızdadır. Türkiye kamuoyu şunu çok iyi bilmelidir; bizler Anadolu’nun uç karakollarıyız. Biliyorsunuz ki Makedonya çok uluslu bir devlettir. Türkiye’ye musallat edilen bazı şer odakları tarafından dönem dönem alevlenen özellikle milliyetçilik kartını oynayan milletler arası hoşgörüyü yok etme gayreti var. Ama Makedonya’da buna çok fazla uymadı ve uymayacakta umarım. Türkler olarak burada siyaset yapmak çok zor. Siyaset temsiliyet demektir. Bizim temsiliyetimizi özellikle seçim kanunu tam olarak izin vermiyor. Dolayısıyla bir yerde toplu olarak yaşamadığımız için temsiliyet konusunda sıkıntı yaşıyoruz. Tabi ki bu temsiliyet konusu ileride farklı sıkıntılar olarak karşımıza gelmektedir. Biz yine de siyasi oluşum olarak uzun yıllardır hem hükümetin parçası hem de mecliste temsilcilerimiz var. Çözümler konusunda azami gayret gösterdik. En azından bazı dönemlerde sesimizi çıkarttık ve kendimizi anlatmaya çalıştık. Bunu da hedeflediğimiz o temsili bir yere kadar yapabilme gücüne sahibiz. Önümüzdeki dönemde ne olacak biz de bilmiyoruz. Çünkü bizde günlük değişen bir siyaset söz konusudur. Şunu da çık söyleyelim, Makedonya’ya dışarıdan müdahale olduğu sürece Makedonya rahat dönem yaşamayacak.

Türkiye olarak Temmuz gibi bir işgal girişimi atlattık. Buradan bakıldığı zaman siz bu konu hakkında ne söylersiniz?

Özellikle Balkanlarda ciddi anlamda konuşlanmış bu terör örgütüne bağlı yapılanmalar var. Türkiye ne yapmalı da buradaki oluşumu temizlemeli?

15 Temmuzu sadece Türkiye’de yaşanan bir darbe girişimi olarak görmemek gerekir. Bunu ayağa kalmaya çalışan büyük bir coğrafyaya yapılmış olan bir darbe olarak kabul etmek gerekir. Şüphesiz ki Makedonya’da yaşayan soydaşlar ve Türkiye’yi seven diğer milletler olarak 15 Temmuz gecesi biz hemen ayaklandık. Anavatanımıza nasıl yardımcı olabiliriz diye düşünmeye başladık. Sadece düşünmekle değil hemen çalışmalarına başladık. O gece Cumhurbaşkanı İstanbul’a varmadan önce biz Üsküp’te toplandık. Türkiye coğrafyası dışındaki belki de ilk nöbetlerinden birisini başlatmıştık. Birçok arkadaşımız evlerimize gidip helalleştik. Çünkü şunu çok iyi biliyoruz, eğer ki o gece Allah korusun darbe girişimi başarılı olsaydı biz tamamen bu coğrafyadan silinecek durumdaydık. Bunu çok iyi bildiğimiz için biz güçlü desteğimizi vermiştik.

 Siyasi oluşum olarak hemen 2-3 gün sonra Ankara ziyaretinde bulunduk. Dışarıdan gelen ilk heyetlerden biriydik. Desteğimizi sunmuştuk. Türkiye ile birlikte kalbimizin attığını söylemiştik. İleriki dönemde özellikle bu darbe girişimine kalkışan ve terörist bir örgüt olarak gördüğümüz bu örgütü özellikle balkanlardan bertaraf etmek bizim de görevlerimizden birisidir. Biz görüştüğümüz hükümet yetkililerine bu konuda hazırda olduğumuzu söylemiştik. Planlanma konusunda neler yapılabilir diye düşünmüştük. Yapılması gereken ilk iş öncelikle dost olarak görünen ve dost olarak bildiğimiz bütün bu balkan ülkelerine Türkiye Cumhuriyeti bu yapının ne olduğunu, sadece Türkiye için değil bütün balkanlar için bir tehlike arz ettiğini anlatmalıdır. Bu sürecin hem hızlandırılıp hem de yoğunlaştırılması gerekiyor. Maalesef bizim gösterdiğimiz bu samimiyet herkes tarafından gösterilmedi. Öncelikle Türkiye Cumhuriyeti bu topraklarda kimin dost kimin zor gün dostu olduğunu iyi bilmesi gerekiyor. Ondan sonra destek istemesi gerekir. Makedonya’da ilk girişimler başladı fakat hükümet kurulamadığı için bu biraz uzadı. Ama önümüzdeki dönemde bu girişimle yoğunlaşacak. 

Bu yazı toplam 852 defa okunmuştur.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim