Hatay’dan Yüksekova’ya kadarki sınır şeridimizde, gözetilmesi gereken hasasiyetlere vurgu yapmak suretiyle ezcümle (her zaman arkasında durduğum ve duracağım) şu satırları yazdım:
“...demokrasiden taviz vermeyecek şekilde ve yine onun içinden, teklif ettiğim atama konusuna mahsus bir form üretilebileceği gibi, partili cumhurbaşkanı (devlet başkanı) seçmenin buna kendi başına demokratik bir dayanak olarak yeterli gelebileceğini ve bu bahiste onu tekrar seçmemenin onun ilgili seçimlerini seçmemek olacağını tutarlı bir tez olarak öne sürmek de mümkündür. Yeter ki, bekamızı demokrasiye feda etmeyelim ve yanlışlıklar bataklığında çırpınıp durmayalım.”
Burada tarışmaya açtığım vatan, devlet ve demokrasi ilişkisi ile beka kavramı olduğuna göre, tartışma zemininin de yine bunlarla mukayyet olması gerekirdi.
Oysa ki, bu satırları yazdığım günden beri, ileri sürülen onlarca itirazın hiç birisi bu zeminde yapılmadı. Dolayısıyla ben de bu nedenle o itirazların hiçbirisini kaale almadığımdan, cevap yazmadım.
Bunun en tipik örneklerinden biri de iki gün önceki bir yazıyla verildi.
Bu yazısında, demokrasi ve beka meselesini, biz ve başkası karşıtlığı içinde, başkalarının hak ve özgürlüklerini güya savunma zeminine aktaran yazar, sırtını da İslam ahlakına yaslamaya çalışarak, yukarıda zikrettiğim önerimi ahlak dışına itmeye çalışmış.
Devamı: https://www.yenisafak.com/yazarlar/omerlekesiz/zeminsizlik-sorunu-uzerine-2050079
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.