• İstanbul 14 °C
  • Ankara 22 °C

Cihan Aktaş: “Seattle Ruhu”ndan Sarı Yelekliler’e

Cihan Aktaş: “Seattle Ruhu”ndan Sarı Yelekliler’e
Sarı Yelekliler’in protestoları küreselleşmenin gidişatından muzdarip herkeste bir heyecan oluşturdu ilk duyulduğunda.

Bir açıdan 1999’da Seattle’da gerçekleşen küreselleşme karşıtı protestoları hatırlatırken aynı zamanda 2005’de Paris varoşlarından yükselen göçmen ayaklanmalarının sahnelerini de çağrıştırıyordu. Dönemin İçişleri Bakanı Sarkozy, göçmen ayaklanmacıları “ayaktakımı” diye nitelendirmişti.
Bir ömre kaç hayal kırıklığı sığdırabilirsiniz? Ezber edilmiş vaatlerle gerçek hayattaki uçurum arasındaki boşluk her geçen yıl daha da derinleşiyor. Kimileri sabretmeyi sürdürürken kimileri de artık katlanamaz hale geliyor. “Yeni ekonomik model”in bedelini sadece hak hukuktan nasibini almamaya alışmış işçiler ödemiyorlar. İşsizlikten şikayet eden genç, “Şu sokaktan karşıya geçsem iş bulurum” şeklinde bir cevap alıyor Macron’dan.
Direnme kaynaklarına yabancılaştıran bir hareketliliğin yakıtıydı kitlelerin umutları. Geçen yıllar içinde ne çok umut paketi tüketildi! 80’lerden bu yana küreselleşme, pazarladığı rüyalar için ödenmesi gereken bedelleri sert, zorlayıcı bir süreçte öğretti. Yirmi yıl kadar önce Seattle protestoları küresel planda vazedilen hayat tarzından şüphe duymaya çağırıyordu. Sarı Yelekliler ise kendi başlarına gelen konum, iş ve mekan kayıpları nedeniyle eyleme başladılar. Karbon vergisine itiraz ediyor ama “sera gazı” olarak da bilinen bu gazın yol açtığı çevre felaketleriyle ilgilenmiyorlar.
Hatırlıyorum, Türkiye’de 80’lerde küçük memurların aklı kısa yoldan zengin eden türde “girişimler”e kaymaya başlamıştı, köşeyi dönmek için. Thatcher “Alternatifi yoktur” demişti 1980’lerde ve biz yıllarca bu cümleyi duymaya devam ettik. Özelleştirmenin alternatifi yoktu, göçlerin şehirlerde oluşturduğu yığılmanın, betonlaşmanın, gelir uçurumları oluşturan desteklerin, vergi kaçırmanın veya vergiden muafiyetin, yoksulu daha da borçlandıran teşviklerin… Köylüler tarımdan umutlarını kesmiş olarak, şehirlere bağlı vaatlerin de etkisiyle topraklarını terk ettiler. Göç hızlandı, tarım alanları çoraklaştı, köyler boşaltıldı, köylüler peyniri marketten, ekmeği kasaba fırınından almaya götüren tarım politikalarına yenik düştüler. Ayakta kalmamızın ve özgüvenimizin sebebi olan, değerlerimize dayalı, kendi içinde üretken hayat tarzımız yeni bir şehircilik (daha doğrusu kentleşme) kurgusu ve köşeyi dönme hayalleriyle gözden düşürülüyordu. Ayakkabı tamircileri, terziler dükkanlarını kapattılar. Semtlerde merkezi bir konuma sahip pasajlar izbe, karanlık labirentler haline geldi.
Giderek daha çok zenginleşen azınlık karşısında ücretlilerin haklarını savunacak sendika gibi yapılar güçsüzleşti. Özelleştirmeler arttıkça sosyal haklar zayıfladı. Olumlu her tecrübe, her yapı şirketlerin devinime ayak uydurduğu ölçüde ayakta kalmayı dileyebilirdi. Hayatı değil teoriyi de öğretemeyen diplomalar için yıllarını harcayan gençler çıraklığa, mutfaktan başlamaya, somut olarak alın teri dökmeye dayalı işlere burun kıvırarak layık olduklarına inandırıldıkları makam için CV’ler kurgulamaya devam ettiler. Bizi tarıma yabancılaştıranlar ise vazgeçmediler topraktan.

Devamı: http://www.gercekhayat.com.tr/yazarlar/seattle-ruhundan-sari-yeleklilere/

Bu haber toplam 518 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim