• İstanbul 16 °C
  • Ankara 16 °C

Cihat Zafer; Tek Kişilik İktidar

Cihat Zafer; Tek Kişilik İktidar
Babalarını tanımadım. Ama biliyorum. Tüvasaşlı Makine Mühendisi Burhan Ağbi. Dört güzel evlat yetiştiren güzel baba. Yiğit mert adam. Kulakların çınlasın. Sağ olasın. Var olasın.

Bu çocuklar Mengenli. Mengen. Haz cenneti. Lezzet cenneti. Bu çocuklarının hepsinin de bu kadar lezzetli bir Türkçe konuşmaları/yazmaları, bu kadar haz alarak/vererek sahne almaları, bu kadar naif akıcı ve akılcı konuşmaları bence Mengenli olmalarından en çok da. Sanki Suna Yengemiz, saf arı tertemiz Türkçeyle emzirip büyütmüş bu dört çocuğu. Leziz zarif naif Bolu Mengen Türkçesiyle.

Cihat, Zuhal, Nihal, Serhat. Dört Angaralı. Yok yok dört Bolu Osmankadılarlı. Yok hayır, dört Adapazarlı. Evet evet, dört özbeöz Adapazarlı. Ne Adapazarlısı yahu: Dört Adabazarlı onlar. Hatta Adalı. Benim kadar, bizim kadar, sizin kadar! Şahidim buna. Nereden nasıl mı? En az otuz yıldır tanıdığım Cihat kardeşimle tüm zamanlarımızdaki konuşmalarımızın - hilafsız söylüyorum vallahi- en az yüzde 80’i Adapazarı veya Adapazarlılarla ilgilidir de ondan. Ha, sadece Adapazarı’ndaki konuşmalarımızın değil, onu da diyeyim size; Mostar’da da böyle oldu, Manisa’da da, Mardin’de de. Çankırı’da da böyle oldu Üsküp’te de. İstanbul’da da böyle oldu Gümülcine, Edirne, Prizren’de de. Ve dahi Filibe’de, Bar’da, Kotor’da, Sarayevo’da da.

Ne çok anımız, ne çok acımız, ne çok derdimiz, ne çok sevincimiz, ne çok mücadelemiz, ne çok hatıramız var Cihat’la. Cihat Zafer, benim katıksız katışıksız katkısız kardeşimdir. Bin bir farklılığımızın rağmına.

İlk röportajını ben yapmıştım onunla. Dün gibi. ‘Güneş Bizi Geçemez’ kitabı yayımlanmıştı. Sene 1991. Üstadımız, hocamız, yol göstericimiz, ağabeyimiz merhum Selahaddin Şimşek’ten onay alarak. Yirmisini yeni bitirmiş, uzun boylu, sakallı, yakışıklı, bileği künyeli, boynu gümüş zincirli, sanki tarihî bir Yeşilçam filminden çıkıp gelmiş görünümlü bir gençti. Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştaydı tam da. Yeni bir Fatih adayıydı tam da. (Hâlâ da o yaştadır bende Cihat Zafer) Adnan Borazancıoğlu’nun ofisinde gerçekleştirmiştik söyleşiyi. Yeni Sakarya’da yayımlanacaktı. Yayımlandı da. Çok hoş, çok nitelikli, çok iddialı, çok çok çok… sözler etmişti. (Bakıyorum yıllar sonra. Birçoğunu da gerçekleştirdi. O tersini iddia etse de. Biz razıyız ondan.) Selahaddin Ağbi sormuştu söyleşi akşamı: ‘Nasıl buldun Cihat’ı?’ Anlatmıştım bütün güzel vasıflarını. Mutlu olmuştu o da. (Bir de ‘‘durmadan sigara içti ve ‘sigara içmezsem düşünemiyorum’ dedi’ demiştim. Kendisi de iyi bir sigara tiryakisi olan Selahaddin Ağbi’nin genç Cihat’ın bu hâlini onaylayacağını sanırken kükremişti, hayret: ‘Bu ne küstahlık böyle!’ diye. Üzülmüştüm. Ama bakıyorum da hoş bir hatıraya dönüşmüş bugün, Cihatla zaman zaman konuşup güldüğümüz. Cihat’ın da ‘Selahattin Ağbi haklıydı’ diye onayladığı bir hatıra.)

Bir küçüğü Zuhal’imiz ayrı fenomendir. En küçükleri Serhat daha ayrı.  (Üç numara Nihal’i çok tanımadım. O anne babasını bekliyor Angara’da evde, üçünün adına. Duyuyorum, iyi bir İngilizce öğretmeniymiş. Şüphemiz mi var.)

Cihat’ın deyişi: ‘Hepimiz Selahaddin Şimşek’in paltosundan çıktık.’ Elhak, doğrudur bu, şeksiz şüphesiz hem de.

Selahaddin Şimşek demek en çok Asmaaltı Akademisi demekti. Orayı anlatmazsam konu da Cihat da eksik anlaşılabilir: Bizim ‘Yenicami Selahaddin Şimşek Asmaaltı Akademi’nin süsü, yıldızı, büyük kabiliyeti Cihad Zafer’di daima; kuvvetle muhtemel ki ‘yeteneklerimiz ölçüsünde’ seviyordu ve ilgileniyordu rahmetli Selahaddin Ağbi de bizimle. O nedenle de en çok Cihat kardeşimizle ilgili ve beraberdi. Selim Gündüzalp ile ‘Cihad Zafer üzerinde’ bir hakimiyet çekişmesini de tatlı bir anı ve Selim Gündüzalp’in itirafı olarak hatırlıyorum yıllar sonra. TRT’de yayımlanmış olan ‘İstanbul’un Şehirleri’nin başarılı ve ödüllü yönetmeni Aybars Bora Kahyaoğlu da Asmaaltı Akademisi’nin yıldızlarındandı. Sezgin Çevik (Skylife Dergisi eski genel yayın yönetmeni), ‘her şeyi bilen adam’ Eczacı Engin Gündoğar, sinema dünyasına gönül vermiş sevgili Fevzi Günal, elektrik mühendisi/sahaf güzel adam Osman Öztopaloğlu, elektrik mühendisi aziz dost Sinan Meriç, günümüz düşünce dünyasının deruni adamı elektrik mühendisi Ahmet Şahin de Asmaaltı’nın en iyi öğrencilerindendi. Cihat’ın en küçük kardeşi Serhat Demirel de (ki şu anda SAÜ Fen- Edebiyat Fakültesi’nde dört dörtlük bir edebiyat doktorudur) Asmaaltı trenine son anda erişebilmiş şanslı delikanlılardandır. Rahmetliyle birlikte İran’a yirmi bir gün enfes bir seyahatte bulunduğunu, her şairin başında rahmetlinin geniş bilgiler verip ezberinden o şairin şiirlerini okuduğunu her daim söyleyen ‘Adapazarı’nın delikanlıbaşı’ Rahmi Sak’ı, Selahaddin Ağbinin organizasyon/çile arkadaşı Alaattin Kalay’ı, Serdivan’dan gelip giden sessizlik ve edep abidesi Nihat ve Sedat Çetin kardeşleri de bu akademinin içinden saymamız gerekir. Bu satırların sahibi, fakir-i kalem ve fakir-i kelam da Asmaaltı Akademi’ne devam etmiş olmayı şerefyab olarak addetmektedir, bir ömür!

Adapazarı Atatürk Çay Bahçesi. 1990’ların başı. Selahaddin Ağbi ve etrafında sekiz on geç. Muhabbet ediliyor çaylar eşliğinde. İkindi ezanını yükseliyor Orhan Camii minaresinden Hâfız Hasan Çolak’ın o mübarek sesinden: ‘Allahü ekber, Allahü ekbeeer!’ Biri densizlik ediyor gençler, okunan ezana biraz da saygısızca konuşuyor. Bundan rahatsız olan Cihat soruyor Selahaddin Şimşek’e hemen: ‘Ezan okunurken adam dövmek câiz midir?’ Selahaddin Ağbi, o an ne düşünüyorsa diğer gencin saygısızlığını fark etmemiş, faturayı bizim Cihat’a kesiyor; kıyamete kadar sürecek güzel bir iltifatla üstelik: ‘Adı Cihat Zafer’se dövülür!’ Hatırlayıp hatırlayıp gülüyoruz şimdilerle bu anıya Cihat’la.

2019 Kasımından, bugünden geride kalan otuz seneye dönüp bakıldığında da en başarılı olanımız, Asmaaltı Akademisi’nin tek kişilik başmüderrisi Selahaddin Şimşek’i en iyi anlayanımız Cihat Zafer olmuştur. En çok benzeyenimiz de odur. Duruşu, bakışı, müktesebatı (bilgi birikimi), ‘odunu sert çağa keskin balta’ öfkesi ve çıkışları, ‘tek kişilik çoğunluk’ ve ‘tek kişilik ordu’ oluşu, zekâsı, çözüm önerileri, az sayıdaki güçlü yazıları, titizliği, güzel giyimi, etkili hitabeti, karizmasıyla. Vesaire vesaire. Abartmıyorum. Samimiyim.

Az sayıdaki güçlü yazıları dedim de: İsmail Aydın’ın müthiş ısrarlarına rağmen, 50’sine yaklaşan Cihat’ın bugün için yayınlanmış sadece dört kitabının olması biz okurları ve sevenleri için ne büyük haksızlık ve bahtsızlıktır. Halbuki onun yazılarından bal damlamaktadır, bal. (Bazen de kan. Hak edenlerin kanı elbette. Hatta kelleler… Çağdaş Malkoçoğlu’muzdur zira Cihat bizim.)

Altmış yıllık ömrümde çok insan tanıma şansım oldu benim, çok şükür. Ünlüsünden garibine, valisinden belediye başkanından şoförüne odacısına, yazarından sanatçısına çaycısına garsonuna. Binlerce. Birçoğu ilk beş dakika çok iyi, on beşinci dakika vasat, otuz beşinci dakika yoktular. Cihat Zafer öyle mi? Hep aynıdır; hep başarılı, hep titiz, hep etkileyici, hep muzip, hep dost, hep kardeş, hep vefalı, hep mükerrem (ikram eden), hep cömert, hep veren, harcayan, destekleyen, yanınızda olan.

Dili silahıdır. İki cümle ile karşısındakini kimyasal silah gibi yok eder. Etmiştir. Edecektir de.

Yeryüzünde hem bu kadar güzel düşünen, hem bu kadar güzel ifade edebilen, hem de bu kadar güzel yazabilen; sesini yüzünü vücudunu bu kadar güzel kullanabilen, girdiği her toplulukta, çıktığı her sahnede, yazdığı her yazıda bu kadar başarılı olmuş Cihat Zafer’den başka birini görmedim ben hayatımda. Görmedim, tanımadım sevmedim.

Benim için ‘vefa organizatörü’ diye yazmıştı. Ben de onun için ‘vefa abidesi’ diyorum.

Dostluğu ömre bedeldir. Ne zaman bir araya gelsek ‘bir komedi filminin içinde’ buluyoruz kendimizi. Bir farkla ama; komedi filminin hem oyuncuları bizi, hem yönetmenleri hem de seyircileri. Tabii ki başrol onda, daima. Yakışanı ve doğrusu da bu.

Düşmanlığı ömre kederdir. Buraya girmeyeyim. Muhalifleri bilir bunu. Kılıç pardon bir kelam/bir kalem darbesiyle kaç kelle aldığını, ne büyük hüzün verdiğini.

Unutmayalım: Cihat Zafer, aslen Boluludur. Köroğlu ile hemşeridir.  Cihat Zafer aslında tam bir Köroğlu’dur. Çağdaş bir Köroğlu. Makamları mevkileri manevi koltukları ele geçirmiş iktidardaki ‘Bolu Beyleri’yle elli yıldır savaşan kalem ve kelam Köroğlu’su.

Ondandır hep devlette olamayışı.

Ama asıl devlet, Cihat Zafer olmaktır.

Cihat Zafer kelamı ve kalemiyle tek kişilik bir ordudur.

Cihat Zafer, tek kişilik bir iktidar. Hatta tek kişilik bir devlet.

Ne büyük saadet.

Selam olsun Cihat Zafer okuyanlara ve okutanlara.

Teşekkürler Zeki Aydıntepe. Teşekkürler İsmail Aydın. Teşekkürler Mutlu Işıksu.

Bu şehir sizlere teşekkür borçlu.

eskader-selahaddin-simsek-finali-15.4.2016.jpgaysenur-gulsum-tuna-isa-ilkay-karabasoglunun-nikah-cuzdani-merasimi-7.10.2016.jpg

Bu haber toplam 2200 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim