• İstanbul 13 °C
  • Ankara 13 °C

D. Mehmet Doğan: 30 Ağustos Nasıl Kutlanmamalı?

D. Mehmet Doğan: 30 Ağustos Nasıl Kutlanmamalı?
Gelelim isim meselesine... Gülhane’ye bir şahsın ismi verilmesi gerekse idi, tarih bilenler “Abdülhamid” derdi. Çünkü Gülhane, 1898’de Sultan Abdülhamid tarafından kurulmuştur. İlaveten Haydarpaşa’daki Tıbbiye binası da Abdülhamid devrinin eseridir!
30 Ağustos Zafer Bayramı kutlanmasından vazgeçilebilecek bir gün mü? Yakın tarih dikkate alınırsa, değil elbette. 
30 Ağustos askerî bir zafer. Kutlamasının da ona göre olması tabiidir. Türkiye’de bayramlar konusundaki kargaşa hâlâ giderilemedi. Bir ülkenin tek “millî gün”ü olur. Esasında bu Cumhuriyet Bayramı olarak kabul edilmiştir. Diğerleri, çeşitli, daha çok da ideolojik sebeplerle kutlanan günlerdir. Bir kısmı Zafer Bayramı gibi Cumhuriyet öncesinde kutlanmaya başlanan, bir kısmı da 19 Mayıs gibi, sonradan icat edilen (1938) günlerdir. 

Bayramlar konusunda bu kargaşa elbette bir gün sona erecek. Eğer “devlet” sözkonusu ise, millî gün Cumhuriyetin ilânı mı olmalıdır? Eğer devlette devamlılıktan söz ediliyorsa, Osmanlı, Selçuklu kökleri kabul ediliyorsa, ki şimdi kabul edildiği ortada, daha eski bir tarihten başlamak düşünülebilir. 

Selçuklu Devleti’nin kuruluşu Dandanakan zaferine bağlanır. Eğer öyle ise, 24 Mayıs 1040’ın yıldönümü millî gün olabilir. “Efendim, Dandanakan şimdi Türkmenistan sınırları içinde. Büyük Selçuklular da İran merkezli bir devlet” denilebilir. O zaman Malazgirt zaferinin yıl dönümü, yani 26 Ağustos bir başlangıç olabilir. Belki de en doğrusu, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu esas almaktır. 

Eğer rejim değiikliklerini esas alırsak, İttihatçılar başarılı olabilselerdi, milat olarak 2. Meşrutiyet’i kabul edecek ve kutlamaları ona göre tanzim edeceklerdi. 2. Meşrutiyet, yani 24 Temmuz Cumhuriyet’ten sonra da 1930’lara kadar kutlanmıştır. Meşrutiyet bir rejim değişikliği idi, Cumhuriyet de. Cumhuriyet’ten sonra tek fark, Osmanlı hanedanının yönetimden uzaklaştırılmasıdır. Türkiye, Cumhuriyet’in ilanından önce neyse, sonra da odur!

30 Ağustos bir askerî zaferin hatırası. Bu zafer Anadolu’da Türk-Yunan savaşını bitirdi. Yunan ordusunun boyundan büyük Anadolu macerası 30 Ağustos’ta mutlak hezimetle nihayetlendi. Bu beklenen bir sondu: Yunanlılar bir İngiliz oyununa kurban edilmişlerdi!

Bugünlerde “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri” emri tartışılıyor. Bu emri bugünün bilgileriyle düşünürsek, çok anlamlı bulmayabiliriz. Çünkü Yunanlıların kovalanınca gidecekleri deniz, bugünkü anlayışla Akdeniz değildir. Peki, neden M. Kemal Paşa “Ordular ilk hedefiniz Ege’dir” demedi? 

Şimdi “Ege Denizi” denilen denize, “Adalar Denizi” veya “Akdeniz Adaları Deniz’i” derdik! Muhtemelen Kemal Paşa lâfı uzatmamak için “Akdeniz” deyip kesip attı. Bu durumda da şunu sormalı değil miyiz: İlk hedef buysa, sonraki ne? 
Ordumuzun sonraki hedefi İstanbul olmalıydı. Çünkü işgal altında bulunan yer orası idi. Ordumuz Çanakkale’de Boğazı kontrol eden İngiliz askerleriyle karşı karşıya kaldı. Bunun bir krize yol açacağı görüldü. Daha öteye gidilmedi. 
Ülkemizin en önemli şehri işgal altındayken Lozan’da masaya oturtulduk!

Neyse, bahsimize dönelim: 30 Ağustos kutlanmaya devam edilecekse, bunun askerî bir kutlama olması, askerî varlığımızı görünürleştiren törenler yapılması doğru olacaktır. Bu sene ağır araç ve silahların kullanıldığı askerî kutlamalardan vazgeçilmesi, darbe teşebbüsüne bağlanabilir. Umulur ki, gelecek yıllarda kutlamalar amacına uygun yapılır. Bu bayram ve diğer bayramlar konusunda asıl vazgeçilmesi gereken, devlet erkânının cümbür cemaat Anıtkabir ziyaretine koşması ve oradaki deftere Atatürk’e hitaben mesajlar yazmasıdır. 

Bu kutlamalarda ilk vazgeçilmesi gereken husus budur! Atatürk olsa idi, böyle bir kutlamaya ilk o itiraz ederdi! Kabir ziyaretlerini men etmiş, türbeleri (dönemlerinin anıtmezarlarını) kapatmış bir tarihî şahsiyetin kabrinin ziyaret edilerek anılması, türbelerde dilekte bulunur gibi, kabir defterine mesajlar yazılması kabul edilebilir değildir. 
Bakalım bu sakil uygulamadan ne zaman vazgeçilecek? 

GÜLHANE’Yİ KİM KURDU? 

Atatürk’ün sözkonusu olduğu yerde, Abdülhamid’in adının da geçiyor alması, eskiden mutlaka menfilik anlamında idi. Artık Abdülhamid ismi öyle bir olumsuzluk uyandırmıyor. Bu çerçevede Haydarpaşa’daki askerî hastaneye Sultan Abdülhamid’in adı verildi. Murat Belge de bu adın verilmesiyle mekân arasında bir alâka kuramayanlardan. Abdülhamid’le ilgili hayırhah sözler söylemesi beklenmeyen bu yazarın yorumları da çok indi. Cumhuriyet önderlerinin Abdülhamid aleyhtarlığını yetişme dönemlerinde onun istibdadına maruz kalmalarına bağlıyor. Cumhuriyetçilerin istibdadı Abdülhamid’in istibdadından daha mı hafifdi? Asıl sebep şu olmalıdır: Cumhuriyet’in bütün gerçek modernlik iddiaları Abdülhamid modernleşmesinin devamıdır. Eğer Abdülhamid büyük işler yapmışsa, şimdi yapılanlar neyin nesi olabilirdi? Öyleyse Abdülhamid nefret kutbu haline getirilmeliydi. 

Gelelim isim meselesine... Gülhane’ye bir şahsın ismi verilmesi gerekse idi, tarih bilenler “Abdülhamid” derdi. Çünkü Gülhane, 1898’de Sultan Abdülhamid tarafından kurulmuştur. İlaveten Haydarpaşa’daki Tıbbiye binası da Abdülhamid devrinin eseridir!
 
Vahdet, 31.08.2016 
Bu haber toplam 753 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim