• İstanbul 16 °C
  • Ankara 24 °C

D. Mehmet Doğan: Beştepe’de Kur’an, ezan ve iftar

D. Mehmet Doğan: Beştepe’de Kur’an, ezan ve iftar
Daha önce “Beştepe’de iftar” yazımızda Türkiye Cumhuriyeti’nin tabiî meşruiyet zeminine oturması ile ilgili esas meseleye temas etmiştik.

Bu topraklardaki 9 asırlık devlet varlığı, dinî muhtevası kavranmaksızın tam anlaşılamaz. Din-devlet ilişkilerinin Cumhuriyet’in kuruluşu ile aldığı şekil, yeni devletin tabiî bir zeminden yoksun kalmasına yol açtı. Devleti tabiî zeminine oturtma yönündeki gelişmeler son dönemde ivme kazandı. Artık namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek, dinî gerekçelerle başını örtmek... mesele teşkil etmiyor. Dinî tezahürlerle ilgili sınırlamalar tedricen tarihe karışıyor.

Devlet başkanının bir zamanlar dinden bahsetmesi, hatta Allah demesi dahi mümkün değildi. Bununla ilgili 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye isnad edilen fıkra yeterince açıklayıcıdır. Hazrete konuşmalarında Allah lâfzının geçmemesinin oy kaybına yol açtığı söylenince tepkisi “Allahaısmarladık diyorum ya!” olmuş!

Şimdi Cumhurbaşkanlığı’na ait mekânlarda iftar verilebiliyor, Kur’an tilavet ediliyor ve ezan okunuyor. Bütün bunlar on yıl öncesine kadar zordu, şimdi mümkünün alanına girdi. Bu Türkiye’nin gelişme çizgisine uygun bir durum. Tabiî sistemin bu çok da yavaş olmayan değişiminin kolaylıka hazmedilmesini beklememek lâzım. Bir taraftan ramazan münasebetiyle aşırı ölçüde dinî telkine yönelik (ve bayağılaşmaya mütemayil) yayınlar, öte yandan ramazanı sadece oruç tutulan olağan hayatın dışında anlama yönündeki uygulamalar. Bunlar işin tabiatına uygun sayılamaz. Ramazan hayatın dışında bir zühd ayı değildir, hayatın akışı içinde ibadet etme dönemidir.

Günlük hayatı zoraki dinîleştirmek işin tabiatına uygun değildir. 

Mevzumuza dönersek, Beştepe’deki iftar Çankaya sonrası Devlet’in aldığı şekille ilgili ciddi bir gösterge. Çankaya’ya cami yapma fikri, Cumhuriyet öncesinde vardı; Cumhuriyet sonrasında değil Cumhurbaşkanlığı arazisine, semte bile cami yapılmaması yönünde bir direnç oluştu. Bindokuzyüz doksanlarda bu konunun şiddetli tartışmalara yol açtığı hatırlanmalıdır. Çankaya’ya cami inşası da galiba neredeyse 10 yıllık geçmişe sahip.

Beştepe’de ise bir taraftan yönetim binaları inşa edilirken neredeyse eşzamanlı olarak cami de yapıldı. Millet Camisi Külliye’nin hem dışında hem içinde... Aslında yönetim alanının dışında, fakat geçiş çok kolay. Bütün olarak bakılırsa, Külliye’yi meydana getiren yapılar içinde camiin dikkat çekici bir konumda olduğu görülebiliyor.

Cumhuriyetin ilk kurucu iradesi, camisiz bir yönetim tarzı tuturmak istedi. Fakat yeni bir kurucu irade, camiyi tekrar devlet ve toplum hayatındaki yerini tanıyarak inşaa ediyor.

*

Durup dururken sözü Beştepe iftarına getirmedik. Cumhurbaşkanlığı’nın iftarlar dizisinde sivil toplum kuruluşlarına da yer verilmiş. Geçen sene dâvetli idik, katılmamız mümkün olmadı. Esasen devlet/devletli iftarlarının dışında durmaya itina gösteriyoruz. Mümkün olduğu kadar kurum iftarlarına katılmıyoruz. Bu iftarların mahiyet itibarıyla konunun esasıyla tam tetabuk halinde olmadığını düşünüyoruz. Geçen sene katılmadık, Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı Musa Kâzım Arıcan katıldı. İftar sonrası Cumhurbaşkanı ile el sıkma sırasında Kâzım Hoca bizim neden davete icabet etmediğimiz sorusuna muhatap olmuş.

Âdeta bu sorunun cevabını vermek için Beştepe’nin yolunu tutuyoruz.

Bu sene üçüncü defa Beştepe’deyiz. İlki Kültür Bakanlığı Ödül Töreni dolayısıylaydı. Ödül sahibi olarak bizden katılımcı listesi istediler. Biz de bazı yakınlarımız, dostlarımız, TYB yöneticilerinden oluşan bir liste verdik. Kapıya geldiğimizde onlar içeri girerken, “listede sizin adınız yok” denildi!

Devlet’in işleyişi konusundaki bu aksaklığı çözmek bizim işimiz değildi, neyse fazla mesele olmadan içeri alındık!

Türk Dili Yılı’nın açılışı dolayısıyla dâvet edilmiştik, yine aynı cevaba muhatap olduk. Listede adımız yoktu! Durumu gören bazı kişilerin müdahalesiyle bir hayli bekledikten sonra salona alındık.

Bu defa böyle bir muamele beklemiyorduk doğrusu. Cumhurbaşkanlığından aranmış, TYB’deki görevli katılacağımızı teyid etmişti. Kâzım Hoca ile kapıya vardığımızda böyle bir mesele yine karşımıza gelince, şunu düşünmeden edemedim: Birileri bizim ismimizi görünce çizik atıyor! Bu “birileri” kimdir, neden bunu yapıyor, bilmiyorum. Esasen bizim muhalif, doğrucu çizgimizi bilenler için bu çizik hiç şaşırtıcı değil. Doğru bildiğimizi dün söyledik, bugün de yarında söylemeye devam edeceğiz.

Benim hemen dönme konusundaki eğilimimi bilen Kâzım Hoca meseleye müdahil oldu. Bir takım telefonlar, temaslar derken üçüncü defa duvarı aşmaya muvaffak olduk! Buna sevinmeli miyim, bilemiyorum! Neyse bu son Beştepe ziyaretimiz!

Beştepe iftarında ağır bir dinî hava hissediliyordu. Biz salona dâhil olduğumuzdan iftara kadar Mısırlı, Suriyeli dünya birincisi hâfızlar Kur’an tilavet ettiler. Gerçek anlamda bir ziyafetti. Sonra bu hafızlardan biri ezan okudu, o da mükemmeldi.

Bundan sonra her şey batı teşrifatı üzereydi. Garsonların kıyafeti, masaların tertibi, tabakların komutla hep birden konulması ve kaldırılması...

Yemek listesi yerli olmasına yerliydi de, yemeklere abartılı isimler verilmişti nedense!

Birçokları için görünme ve kendini gösterme hevesinin iftarı geride bıraktığını kaydedelim.

Bunları niye yazıyorum? Kimse yazmayacağı için! Gelecekte de merak edilecek hususlar bunlar. (Hatta bu yazının sonunda yemek listesi ile programı da göreceksiniz.)

Yemek müziği olarak da tasavvuf mûsıkisi tercih edilmişti. Konya Tasavvuf Müziği topluluğu çok güzel eserler icra etti; ne kadarına kulak verilebildi, o ayrı bahis.

Katılımcılara gelince...Bir hayli “sivil toplum kuruluşu” temsilcisine rastladım. Bu “sivil toplum kuruluşu” deyiminden hiç hazzetmem. Batılılar NGO diyorlar. "Non Governmental Organization", yani Hükümet (Yönetim) Dışı Kuruluşlar! Türkiye’de bunun çok fazla mümkün olmadığı iftar vesilesiyle burada bulunanlardan anlaşılabiliyordu. Bu kişilerin bir kısmı devlet kurumlarının veya devlet tarafından kurulmuş yapıların (odalar, sendikalar) yöneticileri idi. Olmayanların bazıları da devlet destekli “sivil” kurum yöneticileri, tabii Cumhurbaşkanlığında çalışan bazı personel de iftarda idi.

Cumhurbaşkanı iftar sonrası konuşmasında sivil toplum kuruluşlarının öneminden bahsetti. Onlar olmaksızın devletin hedefine tam olarak ulaşamayacağını söyledi.

Bu hususta tereddüt yok. Biz “Sivil Toplum Kuruluşları” adlandırmasını doğru bulmuyoruz demiştik. Doğrusu “gönüllü kuruluşlardır”. Biz tarihte vakıflarla bunun en muhteşem örneklerini verdik. Şimdi de gönüllü kuruluşların gerçek anlamda kabul görmesi ile birçok işin üstesinden gelebiliriz.

Peki bunun vasatı var mı?

Bu sorunun cevabı, 40 yıllık Yazarlar Birliği tecrübesi ile sabit: Maalesef yok!

Gönüllü kuruluşların ya siyasete hizmet etmesi bekleniyor, ya da bazı güç odaklarına.

Meşhur Bitlis türküsünü uyarlayarak söyleyelim:

Ankara’da Beştepe

Beri gel cânan beri gel 
Yüreğim dolu dertle 
Beri gel canan beri gel! 

tarama_20170623-(2).jpg

tarama_20170623-(2)-001.jpg

Bu haber toplam 2067 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim