• İstanbul 15 °C
  • Ankara 20 °C

D. Mehmet Doğan: Müfredatın ruhu yok!

D. Mehmet Doğan: Müfredatın ruhu yok!
“Türk dili ve edebiyatı dersi” müfredatı ile ilgili dört yazı yazdım. Maarif camiasının bağrıyanıklarından, aziz muallimlerden teşekkür mesajları alıyorum.

Bunlar dertli insanlar. Dilimizin maruz bırakıldığı muameleden rahatsızlar, edebiyatımızın kötü (veya vasat) örnekler üzerinden okutulmasından rahatsızlar. Çocuklarımıza dil şuuru ve edebiyat zevki aşılanamamasından müştekiler…

Peki masanın öte tarafında oturanlar?

Yani Millî Eğitim ilgileri? Yöneticileri? Erkân-ı maarif?

Onlardan tık yok!

Diyoruz ki, “Müfredat metnini Millî Eğitim’in üst kademesi okumamış!”

“Okuduk” diyen çıkmıyor.

Önemli olduğuna inandığımız eleştirilerimiz sessizlikle karşılanıyor.

Hani Bakanlık “yeni” müfredatı eleştiriye açmamış mıydı?

“Açtık, ama iş olsun diye. En doğrusunu zaten biz biliriz!”

Bu tavrı hissediyor ve üzülüyoruz.

“Türk dili ve edebiyatı dersi programı’nda asıl noksan olan nedir?” sorusuna daha gelmedik. “Öyle veya böyle türler, devirler, isimler ve eserler üzerinden bir program uygulanıyor, öyleyse mesele yok” mu demeliyiz?

Bizler, merhum Nihat Sami Banarlı’nın ders kitaplarını okuyarak yetişenler, bu yemekte çok önemli bir noksanın olduğunu hissediyoruz. Sanki tuz gibi, yağ gibi esas bir unsur…

Tadsız, tuzsuz üstelik soğuk bir edebiyat programı!

Çocuklarımız bu müfredatla dilimizi sevemez, edebiyatımızı benimseyemez ve ondan zevk alamaz.

Nihat Sami Banarlı’nın üniversiteden Fuat Köprülü’nün talebesi olduğunu biliyoruz. Banarlı Hoca, edebiyat zevki ve kültürünü ondan aldığını belirtir. Fakat daha önemlisi bir çok konuları edebiyatımızın 20. yüzyılının büyük şairi Yahya Kemal’le müzakere etmesidir. Yahya Kemal, onun tabiriyle “Edebiyatımızın birçok devrelerini derin bir vukufla bilmektedir”, onun büyük kültüründen ve nâfiz görüşlerinden alınan feyzin Banarlı’nın kitabında mühim yeri vardır.

Ahmet Hamdi Tanpınar, Mehmet Kaplan, Orhan Okay…Bu edebiyatçı hocalarımız Yahya Kemal’den aldıkları heyecanla meş’aleyi taşımışlar ve bugüne kadar getirmişlerdir. Orhan Okay hocayı yeni kaybettik. Keşke Türk dili ve edebiyatı müfredatı onun nâfiz görüşlerinden istifade ile bir grup akademisyen ve edebiyatçı tarafından hazırlansa idi.

Tabiî müfredat programı metnini yazanlar “nâfiz” diye bir kelime tanımazlar; bu kelime geçince çay ocağındaki veya arşivdeki Nâfiz gelir hatırlarına! Nâfiz, “Nüfuz eden, içe işleyen” demek. Bunların öyle derdi yok. Satıhta kalmaktan, kabuktan öteye gidemezler.

Bu müfredatta kalıp var, ruh yok! Esas olması gerekenden yoksun bir program.

Sanki yabancılar, dilimiz ve edebiyatımıza dışarıdan bakıyor, öylesine bir müfredat; içten bir bakış yok. Müfredatta bakış açısı noksan!

Türk dili ve edebiyatı ders programı sadece bir bilgilendirme programı olmamalıdır. Talim ve terbiye programı olmalıdır. Gençlerimize dilimizi sevdiren, edebiyat zevki aşılayan bir müfredata ihtiyaç vardır.

Bilmem ki derdimizi anlatabildik mi? 

Bu haber toplam 1828 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim