• İstanbul 14 °C
  • Ankara 20 °C

D. Mehmet Doğan: Yeni icat bir devrim: Orman devrimi!

D. Mehmet Doğan: Yeni icat bir devrim: Orman devrimi!
​Orman kanunu” malûm da “Orman devrimi”ni yeni duyduk!
Ölümünden 70 yıl sonra bile yeni devrimlere vücut veren bir liderden bahsediyoruz. “Altın çağı” geride kaldı, fakat “altın devrimleri” sürüyor!

İşte son kayda geçirilen devrimi “Orman devrimi”.

Bu da neyin nesi?

Efendim Atatürk Orman Çiftliği’nin bir bölümü özel bir üniversiteye, daha ötesi bir bakanın ilişkili olduğu üniversiteye tahsis edilmiş…

Peşin söyleyelim: Ankara’nın göbeğinde bir yeşil alanın ne şekilde olursa olsun bu özelliklerinin kaybettirilmesi yanlış! Üniversite çok, böyle yeşil alan yok!

Üniversite yapacaksan, Ankara’da yer mi yok? Yıldırım Bayezid Üniversitesi Çubuk’ta. Neden Çiftlik’te olmasındı? Gazi Üniversitesi Çiftliğe komşu, neden yer darlığı çeksin?

Gelelim işin “kült” veya “tabu” tarafına! “Orman Çiftliği Atatürk tarafından kuruldu, bu yüzden asla ve kat’a dokunulmaz!”

Aklın, mantığın, ülke ve dünya gerçeklerinin dikkate alınmadığı bir dokunulmazlık, tabulaştırma söz konusu olamaz.

Mustafa Kemal Paşa Ankara’ya geldiğinde Çankaya’da bir bağ evi tahsis edilmişti. Sonra bu araziye Çankaya köşkü yapıldı. Cumhurbaşkanlığı köşkünü bir Avusturyalı mimar, Clemens Holzmeister yapmıştı. Birçok bakanlık binası ve TBMM binası gibi.  Çok sayıda devlet binasını tasarlayan Holzmeister’in Türkiye Cumhuriyeti’nin mimarî nisbetlerini belirlediğini söyleyebiliriz. En büyük bina Meclis’tir. Şeklen de olsa, sistemin merkezinde o vardır; hâkimiyet-i milliye esastır. Sonra Erkân-ı harbiye ve Millî Müdafaa vekaleti binaları gelir. Onları İçişleri bakanlığı takip eder…ve diğerleri… Cumhurbaşkanlığı binası, adı üstünde “köşk” mütevazı tutulmuştur. Bilen bilir, büyük kabullerin verilmesine müsait değildi. Turgut Özal, Süleyman Demirel dönemlerinde çeşitli ek yapılarla kullanılır hâle getirilmeye çalışılmıştır.

Günü geldi, Cumhurbaşkanlığı Çankaya Köşkü’nden taşındı, resmî törenlere, kabullere, daha müsait bir “Külliye”ye geçildi.

O zaman da aynı tantana çıkarıldı. Şöyle denilse, anlaşılabilir: “Çankaya köşkünün sembolik bir anlamı vardır. Cumhuriyet’in kurucusu burada ikamet etmiştir. Bu yapı da bu özelliğinden ötürü kullanılmaya devam edilmelidir.”

Dönelim orman bahsine: Ormanların korunması bir Cumhuriyet siyaseti değil, köklü bir devlet siyasetidir. Fatih Sultan Mehmet ormanlarından değil ağaç, dal kesilmesini dahi men etmiştir. Devlet Osmanlı döneminde de Cumhuriyet döneminde de ormanların korunması, işletilmesi konusunda tedbirler almıştır. Yani Cumhuriyet bu konuda da milat değildir. Orman teşkilatının kuruluş tarihine bakınız: 1839. Neredeyse Cumhuriyet’ten bir asır önce. İlk ormancılık öğretimi 1857’de başlıyor. Fakat bir zaman geldi ki, ağaç insandan önemli görüldü. Bir orman köyünde öğretmenlik yapmış birisi olarak, köylülerin ormancı, “işletmen” korkusunu çok iyi bilirim.

Osmanlılar kendilerini Selçuklu devletinin tabiî devamı olarak gördüler. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında bu toprakların Osmanlı geçmişi inkâr edildi. Daha ötesi, Osmanlı dönemi karalanarak Cumhuriyet yüceltilmeye çalışıldı. Artık bu tavrın savunulabilir bir tarafı yoktur.

Bir Ankaralı olarak Atatürk’ün (esasında Gazi’nin) Ankara gibi kurak bozkır şehrinde nasıl da bir Orman Çiftliği kurduğu hikâyesini hep şaşkınlıkla okurdum. Ankara bozkırın ortasında ama bağlarla bahçelerle çevrilmiş bir Anadolu şehri idi. Ankara merkezindeki evlerden fazla bağ evlerine sahip bir yeşil kuşaklı şehirdi. Şimdi “Yeni şehir” büyüdü ve bütün bağları bahçeleri yuttu son kalanlar Dikmen ve Balgat’tı, onlar da yok artık.

Peki bu “orman çiftliği” hikâyesi neyin nesi? Yani Orman çiftliği Atatürk’ün eseri değil midir?

Elbette bu hâli onun eseridir. Fakat Ankara’da “Orman Çiftliği”, Atatürk ana rahmine düşmeden önce de vardı! İşte 1872 Ankara Sâlnamesi’nden:

“Şehrin batı yönünden gelen ve o taraftaki bostanlardan büyük bölümünü sulayan İncesu Nehri dahi bir iki bin hayvanın otlanmasına kâfi olan çayırları sulayarak Orman Çiftliği ile Akköprü arasından sözü edilen Çubuk Çayı’na dökülür.”

En büyük devrim, “normalleşme devrimi”dir! Asıl olağanüstülük olağanda, devamda aranmalıdır. Fikrinizi kutsal niyetine Atatürk’ü filan bulaştırmadan savunun!

06.08.2019 Karar

Bu haber toplam 702 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim