• İstanbul 14 °C
  • Ankara 22 °C

Darülaceze Başkanı Cebeci: Tüm mazlumların umudu Türkiye’dir

Fatma Gülşen KOÇAK

Çıkarlarına değil, insanlığa hizmet etmiş bir medeniyetin çocukları olduğumuzu belirten Darülaceze Başkanı Hamza Cebeci, “Türkiye 3 kıtaya yayılmış bağları olan bir devlettir.

Son 16 yılda Erdoğan’ın önderliğinde bir ‘Diriliş’ anlayışı var. Mazlumlar, Anadolu’dan yükselecek bir ışık bekliyor. Bütün mazlumların ümidi Türkiye’dir” diyor.

Fatma Gülşen Koçak / Pazartesi Sohbetleri

Toplumumuzda yardımlaşma ve dayanışma bütün güzelliğiyle devam ediyor. Bu dayanışma sayesinde büyük krizlerde bile sosyal sarsıntı olmuyor. Milletimiz yetimi, yoksulu gözetmek konusunda her zaman duyarlı. Merhamet medeniyetinin temsilcisi olmanın sorumluluğu bütün vatandaşlarımızda mevcut. Bu hafta Darülaceze Başkanı Sayın Hamza Cebeci ile yardımlaşmayı, dayanışmayı, milletimizin iyilikte öncülüğünü, hayırda yarışmadaki asaletini konuştuk...

-Kültürümüzde sosyal dayanışma her dönemde çok güçlü olmuş. Bu hususta neler söylemek istersiniz?

“Sosyal yardımlaşma” dediğimiz olgu bizi “biz” yapan davranışlar bütünüdür. Öyle ki şu anda içinde bulunduğumuz kurum, DNA’sını bu olgunun teşkil ettiği kültür genlerimizin kurumsallaşmış halidir. Batılıların bazı kavramları yeni keşfediyormuş gibi yeni adlandırmalarla kamuoyuna sunması bizi yanıltmasın. Sosyal yardımlaşma ifadesi de böyle bir şey bizim için.

İslamla zirve yaptı

Kültür, bir toplumun anlayış ve düşünce birliği neticesinde ortaya çıkar. Bu birliği davranışlarda, geleneklerde, düşünce şeklinde ve sanatta görürüz. Bizim milletimiz özellikle İslam ile müşerref olduktan sonra bu yönünü zirveye taşımıştır. Çünkü, İslam hem bireyin hayatını hem de toplum hayatını düzenler ve  sosyal yardımlaşma dediğimiz olguyu bir “ibadet” olarak önümüze koyar. Bizim dinimizde fitre, zekat, sadaka gibi ibadetler var. Peygamber Efendimizin, “Cebrâil bana komşuya iyilik etmeyi tavsiye edip durdu. Neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım” hadisinde bu dayanışmayı görüyoruz.

Hatır sormamak ayıp

-Milletimizin yardımlaşma noktasındaki duyarlılığı hakkında ne dersiniz?

Allah, geçimi temin etmede insanları birbirine vesile kılmıştır. Bu yüzden muhtacı gözetmek zorundayız. Zariyat sûresi 19. ayette “Mallarında (yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı isteyemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardır” buyuruluyor. İşte mallarımızdaki bu hakkı sahiplerine iletmek için birbiriyle yarışan bir toplumdan bahsediyoruz. Anadolu’da hala birbirini sormamak, muhitiyle kopuk olmak ayıp karşılanır. Çünkü bizi bir bütün yapan, birbirine bağlayan ve bir duvarın tuğlaları gibi birbirine kenetleyen harç budur.

Hayvan vakıfları

-Bu manada yeni nesilden umutlu musunuz?

Tabii içinde bulunduğumuz çağ her ne kadar insanımızı bu bahsini ettiğimiz değerlerden uzaklaştırdı gibi gözükse de, ben yeni nesilden umutluyum. Özellikle son 16 yılda bunun meyvelerini almaya başladık. Batı’ya karşı üzerimize yüklenen komplekslerden sıyrılıp öz değerlerimize döndüğümüzde her şey daha da berraklaşıyor. Sosyal yardımlaşmayı sadece kendi ırkı veya dindaşı için düşünmeyen bir milletiz biz. Biz çıkarlarına değil “insanlığa” hizmet etmişiz. Osmanlının, Selçuklunun hükmettiği topraklar vakıflarla bir ağ gibi örülmüş fakir fukara gözetilmiştir. Sadece insanlar değil hayvanlar bile düşünülmüş onlar için vakıflar kurulmuştur. Gurabahane-i Laklakanörneğinde olduğu gibi; başta leylekler olmak üzere göçmen kuşların bakım ve tedavisi için kurulmuş vakıflarımız var. Avrupalılar, Afrika ve Amerika’dan getirdikleri yerlileri, demir kafesler içinde para karşı sergilerken bizim gittiğimiz her yere hizmet götüren bir milletin varisleri olduğumuzu unutmamamız gerekiyor.

Ecdadın yolunda...

-Ecdadımız yoksula, kimsesize sahip çıkmış. Yetimin kalbini kazanmayı fetih olarak görmüş değil mi efendim?

Bizim kültürümüzde “Tanrı misafiri” diye bir tabir var. Bu bile meseleyi anlamak için yeterli bir ifade. Yine Peygamberimiz bir hadiste; ”Bir kimse sırf Allah rızası için bir yetimin başını okşarsa, elinin dokunduğu her saç teline karşılık ona sevap vardır” buyurmuştur. Ecdadımız toplumda bu durumda bulunan insanlara hizmet etmeyi, kendileri için maddi ve manevi kazanç, onların hayır dualarına nail olabilmeyi muzaffer olma yolundaki kilit olarak görmüşlerdir.

Coğrafyamız misak-ı milli ile sınırlı değil

-Efendim sizce Türkiye, neden Türkiye’den büyüktür?

Türkiye Cumhuriyeti bu gün Misak-ı Milli sınırları içinde varlığını sürdüren bir devlet gibi görünse de aslında 3 kıtaya yayılmış kültür bağları olan bir devdir. Biz bunun idraki içindeyiz. Dünya da bunun farkında. Zaten son dönemde yaşadıklarımız bunun ispatı. Türkiye’nin başına  ne zaman bu farkındalığa sahip liderler gelse hep aynı senaryolar devreye girmiştir. Fakat bu sefer Cumhurbaşkanımızın önderliğinde halkımızın desteği ve sahip çıkmasıyla başlayan “Diriliş” anlayışı bizi 16 yılda dünya ölçeğinde oyun kurucu pozisyonuna taşıdı. Asya’da, Avrupa’da ve Afrika’da Türkiye’nin başarılarıyla sevinen, öz güvenlerini yeniden kazanan milyonlarca insan var. Bu coğrafyalarda Osmanlının bakiyesi olan insanlar bir asırdır gözlerini Türkiye’ye dikti. Mazlumlar Anadolu’dan yükselecek bir ışık bekliyor. Bütün mazlumların ümidi Türkiye’dir.

Sultan Abdülhamid ve Erdoğan’ın ortak noktası

-AK Parti döneminde sosyal yardımlarda neler yapıldı?

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın sık sık hatırlattığı ve AK Parti’nin siyasette kendine şiar edindiği; “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” ilkesi son 16 yılda meyvelerini verdi. Bu süreç Türkiye Cumhuriyetitarihinde “sosyal devlet” ilkesinin içinin doldurulduğu bir dönem oldu. Sosyal devletin Anayasamızın 2. Maddesinde tarifinin yapılmasına rağmen, yoksulluğu aşmak için ancak AK Parti iktidarında hayata geçirilen sosyal politikalarla gerçek anlamda adımlar atıldı. İstatistiklere kabaca baktığımızda;  sosyal yardım yapılan hane sayısı 3 milyona, faydalanan birey sayısı ise 9.3 milyona çıktı. Sağlık bütçesinin 7.5 kat arttığı bu dönemde Cumhuriyet tarihinde ilk kez evde sağlık hizmeti hayata geçirildi. Devletin sosyal yardımlar ve hizmetler için harcadığı para 2002 yılına göre 28 kat artarak 45 milyar TL’ye çıktı. Bu oranda bir artış dünya çapında rekor olarak kayıtlara geçti. En önemlisi bu gelişmelerin toplum içinde gerçekten hissedilir olması.

-Darülaceze’yi kuran Abdulhamid ile Tayyip Erdoğan’ın ortak özellikleri nelerdir?

Üstad Necip Fazıl’ın “Abdülhamid’i anlamak her şeyi anlamak olacaktır” sözü üzerinden gidecek olursak; Türkiye’nin başında Abdülhamid’i anlayan ve onun izinden giden bir Cumhurbaşkanı olması dünyadaki dengeleri değiştirdi diyebiliriz.

Örneğin Abdülhamid Han’ın Osmanlı - Rus Savaşında İstanbul’a sığınan 400 binden fazla savaş mağduruna kucak açması (ki bu hadisenin Darülaceze’nin kurulmasında büyük etkisi vardır) ile Cumhurbaşkanımızın Suriye’de yaşanan dramdan kaçan kardeşlerimize kucak açmasını tarihin tekerrürü olarak değerlendiriyorum.

124 yıllık şefkât yuvası

Darülaceze Başkanı Hamza Cebeci ile asırlık şefkat yuvasını ve insanımızın merhamet sırlarını araladık... Sultan Abdülhamid Han’ın 124 yıllık çınarını Başkan Erdoğan’ın talimatıyla restore edip modernize ettiklerini anlatan Cebeci, gayrimenkul gelirlerini de artırarak daha çok muhtaca hizmet etmeyi arzuladıklarını söyledi.

29.01.2019 Yeni Akit

Bu yazı toplam 537 defa okunmuştur.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim