• İstanbul 14 °C
  • Ankara 17 °C

Dergiciliğe ciddi bir soluk: Muşta dergisi

Dergiciliğe ciddi bir soluk: Muşta dergisi
Muşta, 'uçakların uçtuğuna inanmayanların' dergisi. 6. sayıları 'Çek Fişi' dosyasıyla çıktı. Dergide Bayır-Bucak Türkmenleri ve Doğu Türkistan hakkında iki röportaj da yer alıyor. M. Murtaza Özeren ve Mehmet Erken yazdı.

Muşta dergisi, Ekim 2014 tarihinde yayına başlayan bir “akıl ve fikir dergisi”. İlk sayısı ile dikkatimizi çekse de ancak 4. sayısında kendisi ile tanışma fırsatı bulduk. Dergi, dikkat çekici kapakları, dosya konuları, şık tasarımı ve vurucu yazıları ile önemli bir boşluğu dolduruyor diyebiliriz.

Dergiyi eline alıp “kimlerden bu arkadaşlar” diye soracaklar için, bu sorunun somut bir cevabının olmadığını peşinen söylememiz gerekiyor. Bu yanıyla Muşta, bildiğimiz etiketleri ve tanımlamaları ortadan kaldırmaya aday “yeni” bir dergi. Yazarları (her ne kadar takip etmemiş olsam da) farklı mecralarda yazı ve şiirleri ile boy göstermiş fakat derginin tamamiyle ortak (/ortaklaşmak niyetli) bir akıl ile hareket ettiğini, dosya konusu merkezinde okuyucuları düşünmeye sevk ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Derginin yazı işleri müdürü Muhammed Cemal Ünal, yayın yönetmenleri Raşit Ulaş ve Şahin Aslan.

Son zamanlarda ciddi ihtiyaç duyduğumuz bir soluk

Derginin ilk sayısından itibaren “Maneviyat Tacirliği” dosyası ile ticaret unsuru haline getirilen manevi değerler, “Çöktü Kervan” başlıklı dosya ile maddi olarak büyüyen Müslümanlar, “Allah Taş Eder” başlıklı dosya ile sanat ve estetik anlayışı, “Zilli Eğitim” başlıklı dosya ile eğitim sistemi, “Suya Sabuna Dokunun” teması ile taharet anlayışımız ele alındı. Derginin 6. sayısı ise “Çek Fişi” başlığı ile yayınlandı.

Dergideki yazıların tamamının bir yargıyla tamamlanması, bir soru işaretini zihne nakşetmesi dikkate değer. Bunu ne ayet-hadis-fetva sıralayarak ne de sosyal bilimler referansları ile salata haline getirerek yapıyor olması ise, son zamanlarda ciddi ihtiyaç duyduğumuz bir soluğa işaret ediyor bana kalırsa. “Çek Fişi” dosyasının, evlerin merkezindeki televizyonları ve bu temelde medyayı ele alması, televizyonların fişlerini çekmeye davet etmesi, televizyonların fişlerini çekmeyenlerin dahi televizyonu az izlemelerine vesile olacaktır zannederim. Dosyanın, bilgisayar ve telefon gibi “fişli aygıtlar”ı es geçmesini ise, daha büyük bir dosyayı bu ikiliye ayırdıklarına dair hüsnü zannı ile tevil ediyorum. 

Derginin her sayısında dosyaya dahil yahut hariç bir mülakat, İslam harfleri ile kaleme alınmış bir şiir, “Şiraze” bölümünde bir tenkit, bir biyografi ve sâir yazılar yer alıyor. Bu sayının yazılarından “Malezya’da Bir Müslüman Doğunca” yazısını zevkle okuduğumu söyleyebilirim. Yazı, Malezya’da bir çocuğun doğumundan ergenliğine kadar geçirdiği merhaleleri, Malezya kültüründe nasıl karşılandıklarını, Kur’an ile rabıtalarını, gelenek ile rabıtalarını 1 sayfada özetliyor.

Daha önce Celal Fedai, Lütfi Bergen, Ercan Yıldırım gibi isimlere ayrılan mülakat kısmında bu ay, Bayır Bucak Türkmenleri hakkında Behçet Alkan ile ve Uygur Türkleri hakkında Seyit Tümtürk ile birer röportaj yer alıyor. Bu iki röportaj da dikkat çekici.

Önümüzde Mekke, ardımızda Türkiye olduğu müddetçe...”

İlk mülakat Bayır-Bucak Türklerini konu alarak Behçet Alkan ile yapılmış. Behçet Alkan gazeteci ve Suriye'deki savaşta muhabirlik yapmakta. Bölgeyi bildiği için kendisinin bilgisine başvurulmuş.

Bayır-Bucak Türkleri hakkında bilgi vermek gerekirse, bu Türk topluluğu Hac yolunun güvenliğini sağlamak adına Osmanlı Devleti tarafından Suriye'ye yerleştirilmiş gruplardan biri. Halihazırda bugün Suriye'de bulunan diğer Türk gruplar da bu sebeple yerleştirilmiş eski Anadolu yerlileri. Bayır-Bucak'taki Türkler Araplaşmamış, hâlâ Anadolu'daki herhangi bir Türk ahalisi gibi yaşamakta imiş.

Behçet Alkan'ın aktardıklarına göre, buradaki halk anavatandan uzakta kalışlarını “önümüzde Mekke, ardımızda Türkiye olduğu müddetçe biz yalnız kalmayız” şeklinde dindirmeye çalışırken, Türkiye'de Suriye'den göç eden bir milyon kadar Türkmen'in bazı kesimlerce hoş karşılanmamasından çok rahatsız olmakta. “Ne zaman başımıza sıkıntı gelse Türkiye'miz bizi alır, şefkatle bağrına basar diyorduk. Çadır kentlere yerleşmemizi, devletimizin bize yardım etmesini bile çok görenler oldu” şeklinde üzüntülerini dile getiriyorlar.

Bölgenin kaos içindeki ortamında Bayır-Bucak Türkleri iki büyük silahlı güç altında toplanmış ve zamanın onlara göstereceği kaderlerini beklemekteler. Bu iki temel askeri gücün birinin başında bulunan Albay Ahmet Arnavut'un mesajı mülakatın sonuna iliştirilmiş. Bu mesajda en çarpıcı olan Bayır-Bucak Türklerinin hâlâ Osmanlı Devletinin kendilerine verdiği ileri karakol görevini gönüllü olarak devam ettirdiklerini bildirmesi. Allah gayretlerini kabul eylesin.

Devamı için: http://www.dunyabizim.com/?aType=haber&ArticleID=21668

Bu haber toplam 1370 defa okunmuştur
  • Yorumlar 1
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Diğer Haberler
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim