• İstanbul 17 °C
  • Ankara 15 °C

Dilâra Coşkun'dan: Mustafa Kutlu’nun Zamanı: Dem Bu Demdir

Dilâra Coşkun'dan: Mustafa Kutlu’nun Zamanı: Dem Bu Demdir
Dem Bu Demdir

Akif Emre, köşe yazılarının kitaplaştırılmış hâli olan Göstergeler’in girişinde “günlük bir gazetede yazarak fikir üretilebilir mi?” sorusunu sorar ve bu soruya cevabını kitabıyla vermiş olur. (İz Yayıncılık, 1997)

Mustafa Kutlu’nun “Dem Bu Demdir” kitabını okurken bu satırlar geldi aklıma. Mustafa Kutlu gündemi yazacak olsa dahi onu aşıp “günümüz”ü açıklayan bir yazar. Köşe yazılarından seçilerek oluşturulan bu kitabını okurken bunu tekrar müşahede ediyorsunuz. Ayrıca, müslümanın zamana, mekâna, tabiata, insana, eşyaya nasıl bakması gerektiğini yazıları vesilesi ile tekrar hatırlıyor; onun günlük bir gazetede yazarken bir medeniyetin izlerini ortaya çıkarışına şahit oluyorsunuz. Yirmi yıllık süreçte yazılanların bir araya geldiği kitapta gezinirken Mustafa Kutlu’nun zamanına; yani zaman geçse de eskimeyenlerine, ya da kaybolan ve geri getirmek istediği-özlediği zamanlara değiyorsunuz. Onun zamanı içinde, zaman üstü olan yere bakıyor; “Saat bizi bugünden yarına taşıyor. Bunu anlayan var mı?” demesinde ancak bugünü idrak ile yarını idrakin mümkün olacağını anlıyorsunuz.

Bir Mustafa Kutlu kitabı çıktığı zaman ona hemen sahip olmak ister ve aldığımı da genellikle o geceye bitirmiş olurum. Mustafa Kutlu’da böyle bir taraf var. O varken başka bir şeye yer yok. Aynı şeyleri bazen tekrar tekrar yazıyor, ama her seferinde de okutuyor. Bunu başarıyor, çünkü bir derdi var. Yüreğinin terennümlerinden hep samimiyet duyuyorsunuz.

Ercan Yıldırım “Mustafa Kutlu Hikâyeciliği” adlı kitabında, onun hikâyelerinin düşünsel altyapılarından biri olarak “fıtrat”ı gösterir. Kahramanlarının sapma içinde olsalar dahi fıtrattan tamamen kopmadıklarını söyler.

İşte Mustafa Kutlu, denemelerinde de, sapma içinde olan insana fıtratını hatırlatmak uğraşı içindedir. Varolanı gösterir, aslolanı anlatır. “Haddini bilmek kendini bilmektir” der ve bir istikameti işaret eder.

Yağmur der, rahmet der, toprak, ağaç, su, çiçek, kuş, bahçe, insan, çevre, İstanbul der, kanaat der; olmayana, olması gerekene, özlemlerine değinir. “Allah’ım bu ağacı bize bağışla” diye dua eder bazen…

Tüketim, teknoloji, hız, otomobil, gelir adaletsizliği, yoksulluk, zenginlik, israf, zulüm, çevre kirliliği, sanayi toplumu der; “olanı anlatır.” Türkiye’nin sorunlarının baktıkça baş döndürecek derin bir kuyu olduğunu söyler.

Babil Kuyusu, Yusuf Kıssası, Metin Erksan filminden örnekleri sıralayarak, kuyu imajının hep bir imtihan vesilesi olarak kullanıldığını anlatırken, dünyanın da bir kuyu olduğunu söyler mesela.

O imtihan dünyasında bizlere kuyudan nasıl çıkılacağını, sabırla, ihtimamlı bir biçimde anlatır, anlatır ve anlatır.

“Gece bir miktar yağmur yağıyor. Sabah her yerin sulanıp süpürülmüş haline uyanıyorsunuz” diyordu yazılarından birisinde. İşte Mustafa Kutlu böylece yıkıyor yüreklerimizi yağmurlarıyla. Kitapları sonrası, yıkanmış bir güne uyanır gibi uyanıyorsunuz kendi gününüze. Umut dolu, ferah ve “zamanın farkında”yı da düşünerek… 

 

Dilârâ Coşkun 

 

Kaynak: Dilara Coşkun
Bu haber toplam 6514 defa okunmuştur
Etiketler:
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim