• İstanbul 24 °C
  • Ankara 26 °C

Dilde Gafletten Uyan

C.Yakup ŞİMŞEK

Türkçenin disiplini gittikçe kayboluyor. Söylenen / yazılan sözler çoğu zaman belirsiz bir yönü işâret ediyor. Çünkü dilimizin lâfız-mânâ bağları herkesin kafasında az çok kopup zayıfladı. Tendonları kopmuş bir sporcu ne kadar iyi futbol oynayabilirse, lâfız-mânâ bağları koparılmış bir dili kullanmak da ancak o kadar güzel olabilir...
***
Konuşurken veyâ yazarken şimdi eskisinden daha çok zorlanıyor, yoruluyor ve acziyete düşüyoruz. "Türkçemiz iyi yolda..." kabîlinden iddiâlar bir vehimden öteye geçmiyor. Dil İnkılâbı'yla Türkçeye sokulan kelimelerin çoğunun yanına destek olsun diye başka bir kelime, hattâ bâzen birkaç payanda kelime getirmek zorunda kalıyoruz: "İlgi-alâka / koşulsuz-şartsız / imkân ve olanaklar / düşünce ve fikir / hikâye ve öykü..."
Lâf çok, mânâ az...

Binlerce kelimeyi devlet zoruyla değiştirmeye kalkarsanız olacağı budur: Öncekinin yerine koyduğunuz (devlet ikaameli) kelime çoğu zaman yükünü kaldıramaz, bu yeri dolduramaz. Peki, ne olur? Bu “devlet ikamesi” kelime zihinlerde, dillerde ve satırlarda serseri mayın gibi dolaşır, kâh o mânâya kâh bu mânâya bulaşır. Şu süreç uyduruğu kaç mefhûmun yerine geçmedi, bir düşünün.
***
Kafalarda şekillenen fikirler uyduruk kelimelerle ağızdan dökülürken eriyor, yazılırken başka kalıplara giriyor. "AnlamıyorsunuzBeni yanlış anladılar, hiç anlamadılar... Sözlerim maksadını aştı; hayır, öyle demek istemedim, aslında şunu kasdetmiştim..." diyenler niye bu kadar çoğaldı?

***
Bir dilin vazifesi, anlama-anlatma-anlaşmayı sağlamaktır. Bugünün kavruk-savruk-bozuk-uyduruk-kılkuyruk Türkçesi bu işi yapıyor mu, yapamıyorsa neye yarıyor acabâ?

TDK uyduruklarını "Nasıl olsa Türkçedir..." deyip -yâhut öyle zannedip- asırlık kelimelerin yerine kullananlara sorarım: Siz "öneri-önerme"li cümleler kurunca daha iyi anlaşıldığınızı mı zannediyorsunuz? Siz öyle sanın fakat bu cümleniz "teklif / tavsiye" ile kurduğunuzdan daha kötü bir cümledir. Çünkü "teklif" ile "tavsiye" farklıdır, birbirinin yerine kullanılması "dil hatâsı" olur. Oysa "öneri-önerme"li bir cümlede sizin bir şeyi "teklif" mi yoksa "tavsiye" mi ettiğiniz belli değildir. Meselâ "Konutkredisi.com.tr" adresinde şu haber başlığını görüyorsunuz: Ev Alacak Takipçilerimize 20 Öneri. Size 20 tavsiyede mi yoksa 20 teklifte mi bulunuyorlar acabâ? Bunu ancak haberin tamâmını okuyunca anlayabilirsiniz...

TDK 1935'te "teklif etmek" yerine uydurduğu "önermek" kelimesini tam yetmiş sene bu mânâda kullanmaya, kullandırmaya çalıştı. (Bk.Türkçe Sözlük) Baktı ki millet bu kelimeyi daha çok "tavsiye etmek" yerine kullanıyor, bu sefer "önermek" maddesine bu ikinci mânâyı birinci mânâ olarak yazmak zorunda kaldı. Peki, bu değişiklik yeter mi? Yetip yetmediğini "öneri-önerme-önermek" kelimelerinin bugünkü Türkçede hangi mânâlarda kullanıldığına bakarak karar verin:
öneri: teklîf; tavsiye, telkîn, teşvîk; nasîhat, öğüt
önerme: kaziyye; teklîf; hüküm; tavsiye, telkîn, teşvîk; nasîhat, öğüt
önermek: teklîf etmek; tavsiye etmek, telkîn etmek, teşvîk etmek; nasîhat etmek, öğüt vermek; arz etmek, sunmak
***
Bu "öneri-önerme-önermek" kelimelerinin mârifeti burada bitmiyor. Bâzıları "önermek" kelimesini -bir başka uydurma söz olan- "öngörmek" yerine de kullanabiliyor ve bu sefer "öngörmek" ile kasdedilen mânâlar da “önermek” oburunun mîdesine giriyor: "derpîş etmek, göz önünde tutmak; tahmîn etmek, kestirmek, beklemek..."

Şimdi "öneri-önerme-önermek" kelimelerini doğru kullanma imkânının ne kadar olduğunu varın siz hesâb edin…
***
Aynı karışıklık 1935'ten beri "düş"te de vardır: "Rûyâ" mı demek istiyorsunuz "hayal" mi? 1935'ten önce "düş" yalnızca "rûyâ" demekti. 1935'ten îtibâren "hayal"in ölmesi için TDK birçok karşılık (sanı, imge, düşlem...) bulup ileri sürdü. Hattâ "hayal" yerine bizzat "düş"ü kabûl etti. Artık "düş" kelimesi hem "rûyâ" hem de "hayal" yerine kullanılıyor.
Sormadan edemiyoruz: "Gündüz hayâlimde, gece düşümde..." diyenlerin Türkçesi mi doğruydu, yoksa şimdikiler mi doğru konuşuyor. 
***
Bir dilde incelik, nüans, derinlik, berraklık, sağlık ve zenginlik gittikçe kayboluyorsa sanat, edebiyat, felsefe... de sırra kadem basıyor demektir. Bu, bir dilin gelişmesi değil zayıflayıp gerilemesidir.
***
Beyinleri “Dil İnkılâbı” asidiyle dağlanan, birbirini daha az, yarım yamalak ve yanlış anlayan; hattâ hiç anlamayan insanlar her gün birbirinden kopup uzaklaşıyor. Bu milletin fertleri yalnızca atalarına, inançlarına, örf ve âdetlerine değil, birbirine de yabancılaşıyor. E, artık bu vaziyette "millet" olarak ne kadar kalabiliriz, bilemem…
***
Siz, -hâlâ- kelime tercîhinin basit bir siyâsî ve ideolojik sembol; sağcılar - solcular, muhafazakârlar - devrimciler arasında kuru bir tartışma, didişme ve inatlaşmadan ibâret olduğunu mu zannediyorsunuz?
“Dilde gaflet” içindesiniz, demek ki…
Uyanın!

05.05.2014

Bu yazı toplam 2492 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim