• İstanbul 19 °C
  • Ankara 20 °C

DİYARBAKIR HZ. SÜLEYMAN ULU CAMİİ ve TEKLİFİMİZ

M. Ali ABAKAY

Şehir konulu çalışmalarda bulunan yazarları, eserlerinden takip ederiz, bazen fuarlarda, etkinliklerde tanıştıklarımız söz konusu. Şehre dair kaleme alınan her eser, yazarının ismi, dünyası, belirttikleri ayrım yapmaksızın bize ufuk açıcı olduğu için kıymet taşır.

 

Cumhuriyet sonrası her şehirde birer camii, yapısı, büyüklüğü, tarihî geçmişiyle “Ulu” sıfatıyla isimlendirilmiştir. İstanbul’da "Ulu Camii" adıyla bilinen camii var mı? Bunu bilmiyoruz, açıkçası. Oradaki yapıların her birinin kendince farklılığı, mimarî zenginliği söz konusu.

 

Ankara’da Ulu Camii adıyla epeyce araştırma yaptım, bir sonuca ulaşmadım, açıkçası.

 

Diğer illerimizde, daha çok İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da “Ulu Camii” adı altında birçok yapı bulunmaktadır. Bu yapıların Osmanlı Dönemi’nde kendince isimleri söz konusu iken, sonradan değiştirilmiştir.  

 

Sivrihisar’daki Ulu Camii, Emineddin-i Mikail Camii adını taşır, 1. Bayazıd’ın Bursa’da yaptırdığı Camii, “Ulu Camii” olarak adlandırılır. Bayazıd’ın Kütahya’da yapımına devam ettiği ve oğlu Şehzade Musa Çelebî’nin tamamladığı camii, yine Ulu adını taşır. Adana’da Ramazanoğulları Camii, bu isimden etkilenmiştir. Divriği Camii, Mengücekoğullarından Ahmet Şah’ın eseridir. Yapının ana giriş kapısında güneşin farklı zamanda vuruşuyla namaza durmuş insan profili yeni tespit edilmiştir, günümüzde. Birgi’deki şimdiki Ulu Camii ismi, esasında, Selçuk İsa Bey adını taşır.

 

Diyarbakır, sayıca Ulu Camii adı altında Anadolu’da ilk sırada yer alır. Cami-î Kebîr olarak bildiğimiz yapı, günümüzde Ulu Camii olarak isimlendirilmiştir.

Ululuğu, bu yapılara Hükümdar veya yetkili atanan Valinin, Şahsın cum’a namazı kıldırmasından kaynaklanır. Döneminde en büyük camii olma, bu sıfatın verilmesinin sebeplerinden biridir. 

 

Konu hakkında ilk çalışmalardan birini yapan Fotoğraf Sanatkârı Mustafa Cambaz’ın yayınladığı Türkiyenin Ulu Camiileri adlı fotoğraf albümü, konuyla ilgilenenler için başlıca kaynaktır. Bu eserde ilk Ulu Camii’n Diyarbakır’da yer aldığı, ayrıntılı açıklanır. Diyarbakır’ın sekiz ulu camii ile ilk sırada olduğu vurgulanır. Merhum Cambaz, tespit ettiği 118 Camii’den sadece 41’inin illerde, kalan 77’sinin ilçelerde olduğu tespitinde bulunur.

 

Diyarbakır’da yer alan Cami-i Kebîr, Osmanlı kaynaklarında Ulu Camii olarak yer almaz, sonradan bu isim verilmiştir. Yapının büyük, cesametli oluşu sebebiyle isim, yüzyıla yakındır, kullanıla gelmiştir.

 

Batılı kaynaklarda camiilerden büyük olanlar için “Ulu Mosque”, “Gold Mosgue “, “The Great Mosque” gibi sıfatlar kullanılır. Kubbesiz, dışardan düz damlı görünen, avlusu kısmen sıcaklardan dolayı örtülü yapılar için kullanılan ifadeler, İslâm Mimarî Sanatı’nda yerini almıştır.

 

Diyarbakır’da Cami-i Kebîr, daha anlamlı ve akılda kalıcı, tarihî geçmişiyle önemli yapıdır. “Ulu Camii” adlandırılması, birçok gezgince, yazarca yorumlanmıştır. Evliya Çelebî, burada kılınan namazın gerçekten kabul edildiğini yazar,  yapının maneviyat dolu olduğunu belirtir.

 

Bir başka camii, sonradan Diyarbakır’ın fethinde bulunan onlarca Sahabînin şehit düştüğü İç Kale’de defnedildiği mekânın çevresinde yapılan ve Halid bin Velid’in oğlu olarak bilinen Süleyman’ın adıyla daha çok anılan camiidir.

 

Yapı, oldukça geniş olmayan bir alanda farklı bölümlerden oluşmaktadır. İbadet edilen mekânın sağında “Meşhed” denilen sahabîlerin defnedildiği alan vardır. Bu alan, ilk önce yapıldığı için üzeri sadece saygı amaçlı camii bütünlüğü içinde kapatılmıştır. Sonradan boşluk, edilen dualardan, okunan Kur’an’dan pay almak istenenlerce kendi adlarını taşıyan lahitleriyle doludur. Murtaza Paşa, yapının onarımını yapmıştır. İbadethanenin girişinde sol bölümde ailesine ait kabirler mevcuttur.

 

Yapının banîi-yapanı Nisanoğulları’dır. Nisanoğlu Ebu’l-Kasım tarafından on sene gibi kısa sürede yapılmıştır. Açıkta olan sahabe kabirleri için daha önce yapıldığından tek bölümlük kısmı tamamlayan eklentiler gerçekleştirilmiştir. İbadethane kısmı küçük olmasına rağmen, minaresinin yapımına özen gösterilmiştir.

 

Sahabiler konusunda birkaç bilgi notu vererek, Hazreti Süleyman Camii Meşhedi’nde bulunan sahabî kabirlerine gelelim.

 

İstanbul’da bir ilçeye ismini veren Sahabî Eyub el-Ensarî sebebiyle, Eyüp İlçesi, ziyaretçi sayısını her yıl bu kabirle artırmaktadır.

 

Adıyaman’da Malik bin Ejder-Eşter Kabri, bunun farklı misalidir, Safvan Bin Muattal gibi.

 

Gaziantep’te bulunan Ukkaşe Bin Mihsan’ı bilen bilir. Peygamberlik mührünü öpen kişi olarak, tarihte yerini almıştır. Diğer illerde mevcut, sahabeye atfedilen makamlar ve kabirler, alakalısı için önemli araştırmaları oluşturur.

Hatırdan çıkarılan en önemli husus, şehrin ilk Müslüman Valisi, Sultan Sa’sa’a’dır ve kabri 1920’lerde açılarak, naaşı belirsizliğe karışmıştır. Konu hakkında daha önce makalelerimiz yer almıştı, kaynaklardan edindiğimiz bilgileri, fotoğrafları paylaşmıştık, bir sempozyumda bildiri konumuz olmuştu, bildiri kitabında yayınlanmayan.

 

Öncelikle belirtelim ki, 2017 Nisan’ında etrafı yeniden düzenlenen yapı, çevredeki gecekondulaşmadan kurtarılmıştır. Burada Halvet Baba Türbesi, bağımsız yapı olarak yer alır. Sırtını İç Kale’ye veren yapının karşısında İç Kale’yi çevreleyen sur dizisi yer alır.

 

2010’lu yıllarda burada yapılması düşünülen ve kentsel dönüşümle başlayan kimi yapıların yıkımı gerçekleştiğinde dikkatleri “Hamza Beg Mescidi” üzerinde yoğunlaştırmıştık.

 

Hz. Süleyman Camii yeteri oranda ihtiyaca cevap vermediği için, bu mescidin onarımının kalıntılar üzerinde tamamlanarak hizmete geçmesini ısrarla ifade ederken, yapıyı “mescid” olarak kabul etmeyen kurul, ancak kemerli tarihî yapı statüsünde değerlendirmişti.

 

Sur İlçesi’nde yapılacak çalışmaları ifade etmek için gelen Şehircilik ve Çevre Bakanlığı Yetkilileri, camii kıblegâhının önündeki yapının yıktırılmamış halini görmüşlerdir.

 

22 Nisan 2017’de yerinde gördüğümüz kadarıyla bu alanın tümünde arkeolojik kazıların yapılmasının önünde engel olarak görünen, yazdıklarımızla tescili yapılan yapının kalıntılarının mesire alanına katıldığını gördük.

 

Yetkililerin bunca geniş alanda geçmişten kalan ve ihtiyaca cevap verebilecek 200 metrekarelik yapının tekrar inşâ etmemesinin sebebi anlaşılabilir değildir.

 

Çevrenin düzenlenmesinde yapılan çalışmaların takdire şayan olduğunu ifade ederken, bu alanın en azından inşâ edilmesi lazımdı. Çünkü günümüzdeki yeni düzenlemenin sağlanmasına zemin hazırlayan yapı, Hamza Beg Mescidi idi.

 

Hazreti Süleyman Camii etrafının düzenlenmesi elbette belirttiğimiz gibi, halkın ve diğer şehirlerden gelen ziyaretçilerin rahat nefes almasını sağladı, yapılan yenilikler oldukça önemli.

 

Bunca insanın buraya gelmesinin esas sebebi, şehid düşen insanların yattığı kapalı bölümdür. Burada hayatını verenlerin en büyük hususiyeti, Hz. Peygamberi dünya gözüyle görenler olmasıdır. Dolayısıyla buraya gelenlerin amacı Hz. Peygamber içindir, O’nu dünya gözüyle görenler içindir.

 

Bilmediğimiz biçimde kapalı olduğu söylenilen, toprakla dolduğu rivayet edilen, içine girilecek bir kapısı bırakılmayan-bizim öyle bildiğimiz- mekânda oldukça sanat işi bir sandukanın giriş kısmına sembolik olarak bırakıldığı söylenir. Gelenlerin ibadethane içinden bakıp gördüğü sandukanın sahabîlerle alakalı yanı bulunmamaktadır, mevcut görünen kabirlerin şehit düşenlerce alakası söz konusu değildir.

 

Bu hususta daha önceleri, bodrum tabir edebileceğimiz katta kalan sahabe kabirlerinin dıştan görünmesi, meraklılarınca bilinmesi için dört-beş pencere açılması teklifimiz vardı. Herhalde bu kurulun onayından geçemeyecek husus değildir. Tarihî yapının zedelenmesinin söz konusu edileceğini tahmin ettiğimiz toplantıda buraya gelenlerin geliş amacının ne olduğunu kendilerine izah ediyoruz: Buraya gelen piknik, sohbet amaçlı gelmez, yüzyılların getirmiş olduğu kültürel bir zenginliğin, inancın ruhlarda, gelenekte bıraktığı iz, alamet sebebiyle, Hz. Peygamberin hatırı içindir, gelişleri. Süleyman isminin çoklukta olduğu şehirde Halid bin Velid’in adı da az değildir.

 

Mevlana Halid, Diyarbekir’e gelince namaz kılmak istediği yapıya girer girmez, geri çekilir. Kendisine bunun sebebi sorulunca içeride namaz kılanların yer bırakmadığı mealinde söz sarf eder.

 

Kimisi bu mekân için pamuk efsanesini tutturur, akıllara ziyan düşünceler sarf eder. Biz, bilmekteyiz ki şehid olan Allah katında diridir ve bu bizim anlayacağımız manada dünyevî bir canlılıktan ötedir.

 

O, halde kabirleri ziyaret etmek, ölümü hatırlamaktır, geçmişte birlikte olduklarımızı hayırla anmak içindir, kendilerinin aziz hatıralarına hürmeten onları bir fatiha ile şereflendirmektir.

 

Bizim kabir ziyaretinden anladığımız mana budur. Lakin kabirleri için ziyarete gittiğimiz şahıslar, bir pencere ışığından dahi yoksun bırakılmışsa, gidenin hüzün halini şimdilik bastırabilirsiniz, çevre değişimiyle onu teskin etmeniz mümkün. Yarın bu kabirlerin en azından görülebileceği bir değişiklik söz konusu edilmeyecek mi?

 

Kadın ve erkek için yapılabilecek, bir kişinin birkaç adım girebileceği, önü camekânlı, korumalı bir kapı veya tarihî yapının duvarına zarar vermeyecek tarzda kadınlara ve erkeklere ayrı birer pencere… Bu tek bir taşın yerinden sökülerek, camekânla kapatılması anlamına gelir. Bazalt bir taşın büyük boy bir kitabın yatay haine denk düştüğünü hatırlayın ve yapılan değişikliğin yapıya ne zarar verecektir?

 

Bu yapının muamma haline getirilen iç kısmındaki görüntüler, paylaşılmalıdır, en azından. Bizim bu hususta ısrar etmemizin sebebi, şehirlerle ilgili çalışmalarımızdan dolayı, bize sitemde bulunanların isteğidir. Bu değişiklik yapıldığı zaman, gelenin sayısı artacak, inanç eksenli turizm atıl halden faal duruma geçecektir.

 

Eğil’de bulunan Peygamber Kabirleri ve Makamları, şehrimizde en çok ziyaret edilen yerlerdir. Bu yapıda oluşturulacak küçük değişim, halkın bir talebidir. Yapılan çevre düzenlenmesi, bu değişim olmadığı takdirde etrafın bir mesire alanına dönüşümünden farksız sonuçlar doğurur. 27 Sahabînin bir arada defnedildiği yerler, Mekke ve Medine dışında söz konusu değildir. Hicaz Yönetimi’nin kabirlere karşı tutumu, kabirleri düz hale getirmesi, şehrimizde bilinen sahabî kabirlerinin ilk ve toplu alana ev sahipliğini gösterir.

 

Bu teklifimiz kabul edildiği takdirde, Diyarbakır’da ve çevre illerde şehre olan ziyaretçi akışı, oldukça artacak ve beraberinde şehrin değerlerinin tanınması, tanıtılması için alternatifler artacaktır. İslâm Dünyası’nda ses getirecek bu çalışma, yapılanın etkisini onlarca kat artıracaktır.

  

Birçok kabri yol genişletme amaçlı kaldırmadık mı, tarihî yapıları ortadan nisyana terk ederek yok etmedik mi, bir dönemler?

 

Bu hususta buraya gelenlerin istediğine tercüman olmak istiyoruz, yazdıklarımızla.

 

Bir de bu alanın "Hazreti Süleyman Ulu Camii" olarak tekrar isimlendirilmesi gerekir, düşüncesindeyiz. Bu ifade, Cami-i Kebîr için kullanılmaktaysa da bu yapıya da yakışır. İlk kez bu ifadeyi kullanmamız, şaşırtıcı olabilir, aslında. Bu mekânın manevî hazzı, bunu gerektirir. Bu mekânda daha önce her zaman Kur’an-ı Kerim Hatminin olduğu söylenirdi, yaşlılarımızca. Bu güzel âdetin, gelenekte tekrar yaşatılması esastır. Madem, bu gelenek vardı, ziyarete gelenler, bu geleneği yaşarken görmeli, okunan sûreleri, ziyaret süresince huşû ile dinlemelidir.

 

 Ne diyelim, gönlümüzden geçen bu, Sahabeler, Peygamberler Şehri denildiği an, en azından eleştirilebilecek bu eksikliğimiz tamamlansın, kısa sürede bu kabirleri herkes, istediği zaman küçük bir aralıktan bile olsa görsün, bu yapının adını da hafızalara kazsın, “Ulu Camii” diye.

 

Yetkililer, bu hususta haklı talebimiz için ne der, ne söyler? Gerçekten merak ediyoruz.

 

Şayet, iç mekân çekimi yapılarak, yapının değişikliğe ilgili kurullarca hemen izin verilmemesi söz konusu edilirse sinevizyonla mekânın gösterimi yapılırsa, değişiklik yapılıncaya kadar, bu kabul edilebilir. Bu değişim olmadıkça bizim gibi bu mekânı ziyaret edenler, kalplerinin bir yerinde Şehid Sahabîlerin yüzyıllardır mahpus bırakıldığını hissedeceklerdir, doğrusu. Bizce elbette yapılan yeni düzenleme, değişim getirmiştir, yenilikler sunmuştur. Lakin, yapılması eksik olan tek bu husustur.

 

Hazreti Süleyman –Ulu Camii, yapılan çevre düzenlemesiyle nefes almışsa, canlılığını bu kabirleri görebilecek şekilde yeni çalışmayla devam ettirecektir, bunun üzerinde önemle durulmasını ifade etmekteyiz.

Bu yazı toplam 1901 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim