• İstanbul 17 °C
  • Ankara 15 °C

Diyarbakır; Ulu Şehir, Mehmedlerin, Ömerlerin Şehri

Fahri TUNA

Kutlu şehir.Mutlu şehir.

Hz. Ömer’in fethettiği şehir.

Surun kapılarını sahabenin açtığı şehir. Yirmi yedi sahabenin on dört asırdır bizzat beklediği şehir.

Memleket isterim                                                                              

Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;                                                                                

Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.

Memleket isterim

Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;                                                 

Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

 

Memleket isterim 

Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun; 

Kış günü herkesin evi barkı olsun.

Memleket isterim   

Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;

Olursa bir şikâyet ölümden olsun.

Evet evet; Diyarbakır güzeller güzeli bir memleket, güzeller güzeli bir şehir, güzeller güzeli bir beldedir.

Ne fakirdir ne zengin; gönüller gönülden gönülce bir şehirdir o.

Üç yapıdır benim için Diyarbakır: Ulucamii, Hasanpaşa Hanı, Cahit Sıtkı Müzesi.

Üç şairdir meselâ benim için Diyarbakır: Bizlere ‘memleket istemeyi öğreten’ Cahit Sıtkı Tarancı, bir ömür bizler için ‘hasret prangaları eskiten’ Ahmet Arif ve bize ‘yarış bittikten sonra da koşmayı öğreten’ Sezai Karakoç.

İkisinden icazet alan Hattat Hâfız Saim Özel büyüğümden dinlemiştim: ‘Şeref Hocam ile (Özyazıcı) ve Hâmit Hocam (Amedî) 20. Yüzyıl Türk hat sanatının en büyük iki üstadıdırlar’ demişti. Evet Hâmit Bey Amedî mahlasını kullanıyordu. İcazette de görüyorduk bunu. Amedîydi o. Amed Diyarbakır’dı.

Diyarbakırlı Ziya Gökalp, öğretileriyle Türkiye Cumhuriyeti’ne, Diyarbakırlı Hamidi Amedî eserleriyle Türk hat sanatına, Diyarbakırlı Sami Hazinses beste ve filmleriyle Türk sinemasına yön veren insanlardı; evet bereketli topraklardı Diyarbakır toprakları. Velut verimli cömert. 

Bana Diyarbakır’ı ilk sevdiren adam kadim dostum, emekli albay, İstanbul Şehir Tiyatroları Eski Müdürü Mehmet Abdullah Kaplan olmuştur. Tipik bir Diyarbakırlıdır bizim Mehmet; karayağız, yere sağlam basan, mert; ağırbaşlı, vatanperver, inançlı. Hoşgörülü, kültürlü, insancıl. Türküsever, sanatsever, vatansever. Vefalı, dengeli, edepli. Eksiği var fazlası yoktur bu dediklerimin. Ve asıl esas gerçek Diyarbakırlı budur işte. Böyledir.

Bana Diyarbakır’ı sevdiren ikinci adam, tarih ve şehir araştırmacısı Mehmet Ali Abakay’dır. O da adaşı Mehmet Abdullah gibi Türk edebiyatı öğretmenidir, orijin olarak. Bir insanın doğup büyüdüğü şehre nasıl sevdalanabileceğinin destanını yazan adamdır bizim Abakay. İki ev parası harcayarak iki de ev tutarak Diyarbakır Tarih ve Şehir Araştırmaları Merkezi’ni kuran adamdır o, on binlerce kitabıyla. Kuran ve ayakta tutan. Her şeyi cebinden harcayarak üstelik.

Bu iki Mehmed (Kaplan ve Abakay) gibiler Diyarbakır’ı Muhammedler Mehemmedler Mehmedler şehri yapan adamlardır. Sevdiren adamlardır. Hz. Ömer’in şehrini Mehmed’ler imar ve tımar etmiş şehre de gelmişlerdir asırlardır.

Üç türküdür benim için Diyarbakır; Suzan Suzi, Diyarbakır Etrafında Bağlar Var, Mardin Kapı Şen Olur.

Yıllar önce Diyarbakır’a ilk gidişimde, ‘Diyarbakır etrafında bağlar’ vardı ya hani, ilk işim o bağları aramak sormak görmek olmuştu. Meğerse o bağlar şehir olmuş. Merkez ilçelerinden biriymiş Bağlar Kaymakamlığı. Helal hoş olsun, ne diyelim. ‘İçteki yâre’ durduktan sonra bağ olsa ne yazar olmasa ne yazar; değil mi ama.

Ulu Camii taşları gibi gri renkli şehir Diyarbakır. Ciğeri de karpuzu gibi lezzetlidir ha. Tattım yedim şahitlik ettim.

Bir de kırıklarını dinledim çok. İlk Seyithan Kızıl’dan dinlemiştim onları. Sonra bizim iki Mehmed’lerden. Doğruymuş meğer. Kırık dedikleri bir nevi külhanbeyi. Kavga gürültü patırtı ehli. İlla niza kavga çıkaracak. Raconu geleneği filan olan bir kültür. Müş. Yani eskide kalmış. Kalmış olmalı. Kalmıştır inşallah.  

Bir kırık, siz onu son Osmanlı kabadayısı Yandım Ali varsayın, ona özentili biri, yolda gidiyor salına salına, bir gün. Yemin etmiş, önüne ilk çıkanı pataklayacak. Karşıdan da uslu mu uslu, mülayim mi mülayim, ana kuzusu biri geliyor. Görenler merak ediyor, ne olacak bakalım diye. Bizim gariban yarı korkulu yarı çekingen tam geçerken, kırık kükremiş:

“- Dur!’ Bizimki boynu bükük, ceylan gibi korkak ürkek:

“- Ne yaptım kırık ağbi?” Kırık bu, bir kusur bulacak illa. Bulacak ki dövebilsin karşısındakini, narayı yapıştırmış:

“- Gölgeme bastın üleyn!..”

Biz anlatanın yalancısıyız. Eskiden Diyarbakır biraz da bu kırıklarıyla ünlüymüş.

Ha bir de Malabadi Köprüsü gelir Diyarbakır denilince benim aklıma. Hangimiz dinlemedik ki bu türküyü çocukluğumuzda. Dinlemedik sevmedik ve üzülmedik. Hani Rana-Selçuk Alagöz kardeşler söylerdi tek kanallı siyah beyazlı günlerimizde:

Malabadi köprüsü / Malabadi köprüsü,
Orda başladı bitti / Şu garibin öyküsü,

Karşıki aşiretten / Bir kıza gönül verdi,
Aşkı uğruna hergün / Bu köprüye giderdi,
Siirt'in dağlarında / Uçan kuşu vururdu,
Fatmayı okşadıkça / Kalbi sükun bulurdu,
Ooof garibim ooff,

Karar hakkı şeyhteydi / Fatma’nın babasında,
Katı ve insafsızdı / Bu aşkın karşısında,
Kararlıydı zalim şeyh / Onları öldürmeye,



Yine bir seher vakti / Pusu kurdu köprüye,
Tabancalar patladı / Sevgililer susmuştu,
Malabadi köprüsü /Aşka mezar olmuştu,
Of garibim of, Of garibim of

Fatma ile Xerip bir türlü kavuşamamışlardır bu köprüyü geçip. Hain eller aşklarına sevgiye de insanlığa da kıymışlardır.

Sırf bu türkü yüzünden gidip gördüm Malabadi Köprüsü’nü, biliyor musunuz? Sonra da sadece Fatma ile Xerip’e değil, Kerem ile Aslı’ya da, Leyla ile Mecnun’a da, Ferhat ile Şirin’e de, Yusuf ile Züleyha’ya ve bilcümle kavuşamayan âşıklara Fatihalar gönderdim.

Garipleri seven milletiz biz. Ve kavuşamayanları severiz en çok. İçin için üzülürüz.

Evet; efsaneleri kadar gerçekleri, türküleri kadar şairleri, kalesi kadar köprüleri, hanları hamamları kadar yirmi sekiz çeşit kahvaltıları, ciğerleri kadar karpuzları…

Rengârenk bir şehirdir Diyarbakır. 

Ulu şehirdir.

Mehmedlerin Ömerlerin şehri.

Mehmedlerle Ömerlerle güzel şehir.

Portre- Fahri Tuna

diyarbakir-ulucamii-2018.jpgdiyarbakirdaki-sehir-sahabeler-2018.jpg

Bu yazı toplam 710 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim