• İstanbul 19 °C
  • Ankara 19 °C

Diyarbekirde musıkî veya “evli beden kuş pini” rezaleti üzerine

M. Ali ABAKAY

Diyarbekir’de Musıkî-I

Diyarbakır’da musıkî’nin kendisini bulması ve hak ettiği değeri alması, gittikçe zorlaşmaktadır. Ortaya konan eserlerin ele alınması, incelenmesi, şehir gerçekleriyle örtüşüp örtüşmemesi hususunda araştırma yapacak kişi sayısının azlığı, musıkî amaçlı kurulan kimi derneklerin yetersizliği ve konuyla alakasının bulunmayışı veya işin sadece çalgı düzeyinde kalışı söz konusudur.

            Bizim araştırmalarımızın bir kısmı musıkî konuludur. Bu hususta çalışmalarımızın bir bölümü makale olarak kitaplarımız arasında yer almıştır. Yıllardır Diyarbakır Halk Musıkî mecrasında dönemin zor şartlarında eserlerini icrâ eden Celâl Güzelses, dile getirdiği eserlerle şehrin dışa açılımı sağlanmak istenmiş, kimi eserlerin böylelikle şehrin ismini çağrıştırma açısından kayda değer bir yol alınmıştır. Ne yazık ki bu sadece Celâl Güzelses ismiyle yürümez, musıkî alanında birçok değerli isim, tanıtım ve destek olmadığı için unutulup gitmiştir.

            Musıkî, şehrimizde daima ehil olmayan kimilerinin elinde, gündelik geçim kaynağı olarak görülmüş, musıkî alanında bir müesseseleşme düşünülmemiştir. Mevcut ilgilenen bazıları şehir adıyla birlikte kendilerinden başka müzisyen tanıma yoluna gitmemiş, öğrenci yetiştirme endişesi taşımamıştır.

            Yaptığımız araştırmaların bir kısmına değindiğimiz makalelerde öne çıkan kimi tespitleri özetleyerek, yazımızın başlığına geleceğiz.

            “Mardin Kapısı’ndan Yendim Aşaği” veya “Muradgilin Damından Atlayamadım” eseri, bir ağıt şeklinde söylenmesi gerekirken, acı çeken bir insanın durumunu ifade ederken, eserin söylenilen kimi meclislerde alkışlarla ifadesi anlaşılmaz bir durumdur. Bir yanda alkışlar olacak, oynayan insanlar söz konusu ve öbür yanda ise, “Vurmayın arkadaşlar ben yaraliyam/ El-âlem al geymiş ben karaliyam” sözleri yankılanacak… Aklın almadığı bu çelişkinin farkına varmamak, ısrarla bu yanlışı sürdürmek, bize ne kazandırır? Çalan sazlara kendisini kaptıranların sözlere itibar etmemesi, kişinin aklı devreden çıkarması olarak yorumlanabilir mi?

            Türkçe ifadede kendisini bulan bu tarz eserlerin biri de “İki Dağın Arasında Kalmışam” eseridir. Kadının, kızın çektiği acıları erkeğin dilinden dinlemenin zorunlu olduğunu, kadınların eser okuyuculuğunu herkese hitabı gerektiren alanlarda yapmadığını belirtenler vardır. Doğrusu, kadının musıkîdeki gelenekten kaynaklanan bu sebeple dışa açılmama durumu, zaman içinde erkeklerin dilinden eserlerin okunmasını sağlamıştır. Gerek Türkçe gerek Kürdçe eserler dinlendiği zaman bu kolaylıkla fark edilir. “Eyvanda Yatan Oğlan” aslında kadın tarafından söylenmesi gereken eserken erkekler tarafından söylenegelmiştir, “Kumrime Ha Kumrime” de aynı kaderi paylaşmıştır, “Karpuz Kestim Yiyeyim” eseri gibi.

            “Karpuz getir yiyeyim / Aç yorganı gireyim / Uyan uyan sar beni / Yar olduğun göreyim” manisi ile diğer karpuz manilerinin Türkçe ifadeyle eser oluşturulması söz konusudur. Bu eserin kadın tarafından okunması ne derecede anlamlıysa, “İki dağın arasında kalmışam / Bülbül gibi daldan dala konmuşam” eseri de erkek tarafından okunursa o derecede anlamlı olur.

            “Lorke”, Ali Paşa Mahallesi’nin zaman içinde anonimleşen bir eseridir. Şehrin 1950’li yıllara kadar olan nüfusu göz önünde bulundurulursa, şehrin merkezinde birbirini tanımayan hemen hemen yoktur. Kaleme alınan hikâyelerden, romanlardan ve şiirlerden anladığımız şekliyle kitaplaşan hatırlardan öğrendiğimiz kadarıyla ve de yaşlılardan dinlediğimiz oranda duygularını düşüncelerini farklı dillerde musıkîye aktaranlar, çoğunlukla eseri başka dile çevirince eklemeleri de kaçınılmaz olur. Lorke, bu tarz bir eserdir. 

            Karacadağ Peyniri, Diyarbekir ipeği ve bir mahalle düğünü… Bu eserin sahiplenilmemiş olması hem erkek hem kadın tarafından söylenmesine zemin hazırlamış hem de en olmadık biçimde söylenmesini gündeme getirmiştir.

            Bir eserin icrasında icracı, eserin nerede, ne zaman, kim tarafından ortaya konduğunu bilmelidir. Belki dinleyen için bu zorunlu değildir. Fakat bu eserin ait olduğu şehirde bunu bilmemek, eserin şehre ait olduğunu ifade edenler için hem eksiklik hem de ciddiyetsizliktir.

            Ali Paşa Mahallesi’nin adının geçtiği eserde Ali Paşa’yı da bileceksiniz, hayatını da bilmemeniz söz konusu olamaz. Gelin görün ki Ali Paşa’yı bırakın, bıçak ile peynir arasındaki bağı kurmayın, esere adını veren Lorke’nin manasını idrakten muaf olan araştırmacı veya notist, derlemeci için ne denilebilir?

            Sadece bu birkaç eser için midir, tespitlerimiz? Kitaba girmiş, hikâyesi belli, derleyeni yabancı olmayan kimi eserler de bazılarınca Amerika’nın yeniden keşfi misali notaya alınmış, kendilerine mal edilmiştir. Diyarbekir’de Cumhuriyetle beraber yapılan Berber Opereti, bunun için güzel bir misaldir. Lakin biz şimdi bu opereti, aynı sözlerle farklı formatta dinliyoruz. Diyarbekir’de musıkî alanında araştırmacı sayısı bir elin parmağını geçmezken, araştırma yaptığını iddia edenler bir araya gelmemekte, herkes en iyi araştırmanın tarafından yapıldığı yalanına sarılarak, bu şehre yapılmaması gerekenleri görmezlikten gelmektedir.

            Diyarbekir’de hakkıyla musıkî araştırmaları yapılmamıştır. Birçok eser sözü değiştirilmiş, kaynağı belirtilmemiş, eserin hikâyesi araştırılmamıştır. Bu yörede hala söylenen bir çok eser, repertuarlara girdiğinden oldukça farklıdır ve kimi zaman eserlerin adeta katledildiğini gördüğümüz ortamda müesseseleşme olmadığı için her yapılan tahribat, kaynak eserlere malzeme olmakta, işin içinden çıkılmaz hal alan bu durum kördüğüme dönüşmektedir.

            Evli Beden Kuş Pini Rezaleti Üzerine-II

Evli Beden, Diyarbekir Kalesi’nin kabartmalarıyla en ünlü burcudur. Artuklu Dönemi’nde mevcut olan burç,  yıktırılarak yerine ihtişamlı-sanatlı bir yapı oluşturulmuştur. Bu yapı, askerî amaçlı özellik de taşımaktadır.             Şehrin insana farklılık verdiği Yedi Kardeş Burcu ile Evli Beden Burcu, Keçi Burcu ile bir üçlemedir. Keçi Burcu, her ne kadar kabartma taşımıyorsa da yapısı ile kabartma dışında bu iki burçtan daha özenlidir, geniştir, önemlidir. Evli Beden Burcu, Osmanlıca okunuşuyla hem “Evli” hem “Ulu” şeklinde okunur. Burç, zemin+1katlı olup, üst tarafıyla üç kata tamamlanır. Her katta savunma amaçlı mazgallara sahip burcun her mazgallı adeta bir oda şeklinde düşünülebilir. Evli Beden’de bu belirgin değilse Yedi Kardeş Burcu’na yedi bölümden oluşan ikinci kattaki iç donanım, burca adını vermiştir.

            Burcun bu gün onarıma muhtaç olduğu ve 1930’larda şiddetli bir biçimde yıktırılmak istendiği, bunun zorlukla engellendiği bilinmektedir. Elbette burcun dünden bu güne gelişi, bizim yazımızın muhtevasının dışındadır. Ancak, ele alacağımız eser paçavrasını ifade için kimi bilgileri vermemiz gerekir. Kalkan Balığı’nı andıran kalenin kuyruk kısmının bir bölümünü Evli Beden Burcu oluşturur. Dönem itibarıyla şehir merkezinden uzak noktada kalan burç, 1930’lardan sonra yıkımla birlikte kullanım dışıdır. Askeriyenin kullanmadığı burç, diğerleri gibi farklı amaçlarla kullanılmaktadır.  Yakın zamana kadar hayvan ağılı-samanlık-depo olarak kullanılan burçları bilen biri olarak, işlevleri farklı tespit ettiğimiz burçlar içinde kireç deposu vazifesini gören de vardır.

            Diyarbekir’de yaşamdan kopuk, gözlerden uzak Evli Beden ve çevresi, çoğunlukla evsiz-ıssızdır. Burayı mesken tutanlar arasında “Keçıka Ber-Bedené” adı verilen, iffetten yoksun veya iffetten yoksun bırakılmış kadınlar-kızlar bulunmaktadır. Gözden ırak olan bu mahalde burç, adeta bir dönem, göz yumularak, ahlâken düşük olanların mekânıdır.  TRT Repertuarı’na girmiş, “Haram Sudan Atladım” adlı eser, o mekânı ifade etmektedir.(*)

Şimdi Haram Su hakkında da yazacağımız kimi açıklamalar vardır. İlk dörtlük, kadın tarafından dile getirilmiştir:  

Haramsu’dan atladım

Mantin çarşaf topladım

Muradım olsun diye

Her derdine katlandım

 

Kadınlar, çocukları olsun düşüncesiyle şehrin kirli-atık sularının geçtiği Fiskayası civarında Haram Su’dan atlamakta ve dilek tutmaktadır.  Kimisi evlilik düşüncesiyle bu sudan atlarken bazısı da aile kuramadığı için buraya gelerek, kendisine hünküf-denk birisini aramaktadır. Haram su aynı zamanda Evli Bedeni ve civarını mesken tutmak isteyenlerin mekânı bilinir.

Haram Su civarında bulunanlara iyi gözle bakılmamaktadır. Erkeğin dilinden bunun dile getirilişi:

 Haramsuyu dediler

 Yarimi götürdüler

Yıkılsın Urfakapı

Beni yardan ettiler

 

Türkü olarak lanse edilen ve kayıtlara geçen bu iğrenç oluşum, üçüncü dörtlükte farklılaşmaktadır. Kaybedilen yârdan haber alınmaz ve gittiği yer bellidir:

 Evli bedende kuş var

 Kanadında gümüş var

Yarim getti gelmedi

 Elbet bunda bir iş var

 

Fuhuş bataklığını oldukça net ifade eden son dörtlük, açıklamasını istemediğimiz ortamı netleştirmektedir:

Evli beden kuş pini

Oldum kızlar düşküni

Yalın ayak baş açık

 Yola çıktım kış güni.

 

Yıllardır bu iğrenç ve sefil bulduğumuz, bildiğimiz eser adı verilen sözlerini aynen verdiğimiz rezalete alkış ve tempo tutanlar, kendilerini sorgulamalı ve neyin ne olduğunu artık bilmelidir. 

Bu “eser” denilen türkü formatında dile getirilen sefaleti ve rezaleti, bu şehir hiçbir şekilde kabullenmez. Olası kimi durumların ifade edildiği türkünün yeri, TRT Repertuarı olmamalıdır. Bu hususta yaptığımız araştırmalar, elbette musıkî alanında bununla sınırlı değildir.

Yıllardır Şehir Araştırmaları Merkezi’ni kurma çalışmamız devam etmekte ve biz, şehirlerle ilgili daha önce ele alınmamış, yarıda bırakılmış, unutulmuş, öyle kalmış birçok hususu derinlemesine tahlil etmeye çalışıyoruz. STK’ların şehri bu tarz tanıtan ve resmî kurumlarca tescil edilen bu tarz eserlere karşı duyarlılık göstermelerini istiyoruz.

Bazılarının uydurdukları ve adına mani denilen kimi saçmalıkları tespit ederken, bu türküden aşağı kalır yanı da yoktur:

Diyarbakır diyarım

Yar itirdim ararım

Gelip geçen yolcudan

Her gün yâri sorarım 

 

Yârine sahip çıkmayanın diline “Yâr” kelimesini alma hakkı olmaz, olmamalıdır. Öncelikle bu “Haramsudan Atladım” adlı manilerden oluşturulan sefil türkünün çalınmaması ve repertuardan çıkarılması gerekir. Ondan sonra şehrin tanıtımı ve yapılması gerekenler ele alınmalıdır.

 

Ne Yapılabilir?-III

Musıkî araştırmaları, musıkî aletlerini çalanların işi olmaktan çıkarılmalı, işi sadece okumak olanların elinden alınmalıdır.

Günümüzde bunun ilmî araştırmalarının yapılması gerekmekte olan Musıkî Araştırmaları, sıklıkla belirttiğimiz kurulması halinde gerçekleştirilecek bir bölümle Şehir Araştırmaları Merkezi bünyesinde yapılmalıdır.

Diyarbakır’da doğmuş, burada eser vermiş ve çoğu unutulmaya yüz tutmuş isimler araştırılarak, eserleri beraberinde biyografileri de gün yüzüne çıkarılmalıdır. Mevcut resmî çalışmalar memuriyet esasına dayandığı için belli bir yere kadar sürdürülür ve araştırmaların devamı sağlanmaz.

Bizim Şehir Araştırmaları Merkezi çatısı etrafında oluşturulacak Musıkî Araştırmaları, el yazmaları-cönkler, kayıtlar-fotoğraflar-derlemeler olmak üzere geniş biçimde yapılabilir ve diğer çalışmalarda görülen eksiklikler tamamlanmalıdır.

Üniversitenin ve gerek TRT’nin yeterli görülme hali, Haram Sudan Atladım örneğinde olduğu gibi araştırılmadan-sorgulanmadan-neyin ne olduğu sonucuna varılmadan, belirttiğimiz şekilde durumları ortaya çıkarmaktadır.

Ekip olmadan, destek sunulmadan, yılları içine alacak bir çalışmanın olmayacağını herkes bilir. Fedakârlıkla-özveriyle bizim bir yere kadar getirdiğimiz çalışmalar, ancak bir komisyon marifetiyle devam edebilir.

Önceki yıllarda musıkî alanında yaptığımız çalışmaların bir bölümü “Diyarbakır Folklorundan Kesitler Celâl Güzelses Diyarbakır Halk Musıkîsi Üzerine Araştırma” adlı kitab çalışmamızda yer almıştı. Diğer makalelerimiz de bir kitap boyutunu aşmış durumdadır.

  Toplanılan malzeme plâk-nota-belge-el yazmaları-fotoğraf- makaleler-musıkî aletleri olmak üzere çeşitlidir.

Günümüzde üzülerek belirtelim ki araştırmacıya-yazara ortaya çıkardığı esere ilişkin eleştiriler gelmekte, eserin eksiklikleri dile getirilmektedir. Bir eserin ortaya nasıl çıktığını, eserin nasıl hazırlandığını sorgulamayanların esere ya da eserlere katkıları söz konusu olmadığı için kendilerince yargısız infaz oldukça kolaydır. Böylesi bir kurumsallaşma teklifine de sıcak bakmaktan uzak olanların sanata ve sanatçıya saygısı ortadadır.

Bir zaman gelir ve anlaşılacağız. O zaman içinde bulunduğumuz yaşlılık-konum, belki bizden istenileni gerçekleştirmemizi sağlamayacaktır. Çünkü her şeyin zamanında güzel olduğunu hepimiz bilmekteyiz. 

Şehir Araştırmaları Merkezi için çok defa dile getirdiğimiz yazılarımızda samimî davranma ölçümüz musıkîye dair bu tespitlerimizle bir daha ortadadır.

Biz seksen bir ile yayılmasını düşündüğümüz merkezin anlayışının, doğduğu şehirde nefessiz kalmasını istemiyoruz. Başka bir ilde bu merkezi açtığımızda yüreğimizin bir kenarında duyduğumuz sızıyı dışa vurmanın taraftarı olmak istemeyiz. Bu vak’î olursa müsebbibi eminiz ki şehre vefasızlıkla suçlayacak olanlar ortaya çıkacaktır. Oysa biz şehrimize vefa borcumuzun olduğunu ifade ederek, aylar öncesi 12 adetten oluşan ve sadece Diyarbakır’ı konu alan bir kitap seti yayınlamıştık.

Dahasını söylemek istemiyoruz..  

---------    

 (*) TRT Repertuarı’na giren eser bilgisi

 Derleyen: Recep Kaymak,  Kaynak Kişi: Cemil Değer, Notaya Alan: Mehmet Özbek, Eser Yöresi: Diyarbakır, TRT Repertuarı No:02225,  Tür: Türkü

Bu yazı toplam 2310 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 1
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim