• İstanbul 15 °C
  • Ankara 24 °C

"Edebiyatın kıblesi kaydı"

"Edebiyatın kıblesi kaydı"
Genç Yazarlar Kurultayı'nın ilk günü deneyimli yazarların genç yazarlarla yaptığı sohbetler etrafında yoğun bir katılımla gerçekleştirildi.

Türkiye Yazarlar Birliğinin Gençlik ve Spor Bakanlığı ile ortaklaşa düzenlediği Genç Yazarlar Kurultayı, 1 Nisan günü sabah yapılan açılış toplantısından sonra deneyimli yazarların farklı oturumlarda yaptığı konuşmalarla devam etti. Bu konuşmaların ardından yazarlar genç yazarların yoğun sorularına cevap vermeye çalıştılar. 

Genç Yazarlar Kurultayı'nın ilk oturumundan önce Birliğin kurulduğu yıllardan beri yapmış olduğu faaliyetleri anlatan slayt gösterimi yapıldı. Ardından ilk oturumda Prof. Dr. Hicabi Kırlangıç "Doğudan Batıya Şiir Serüvenimiz" adlı konuşmasını gerçekleştirdi. "Şiirimizin serüveni aslında seçtiğim başlığın altında üstesinden gelinemeyecek kadar geniş bir konudur" diye sözlerine başlayan Kırlangıç, şiirin ortaya çıkışı üzerine düşüncelerini aktarmaya çalıştı. Şiirin ortaya çıkışının bilinen bir şey olmadığını ama gerçek olan bir şey varsa onun da konuşma dili var oldukça ahenkli ifadenin de, yani manzum sözün de var olmuş olması olduğunu anlattı. Şiirin mahiyetinin ve şekli yapısının değişmiş olsa da edebi türler içerisinde önde olan yerini hep koruduğunu anlatan Kırlangıç, şiirin diğer türlerin bir boyutu olarak da var olageldiğini anlattı. İslami şiiri klasik dönemde bir bütün olarak gördüğünü söyledi ve arap dilinde kaside önde gelen bir tür iken rubai ve mesnevi türünün fars dilinin şiirimize girişi ile gelişmiş olduğunu ekledi. İslami şiir geleneğinin türkçe ile bir adım daha attığını anlatan Kırlangıç "İran şiiri arap şiirinin taklididir ya da türk şiiri iran şiirinin taklididir demek yanlıştır" diyerek şiirde gösterdiğimiz gelişimin bir taklit kavramı etrafında değerlendirilmesinin mümkün olmadığını anlattı. Osmanlı edebiyatının zirveye çıktığı dönemler İran edebiyatının çağını tamamlamış olduğunu anlatan Kırlangıç, "Osmanlıda şiirin yükseliş yılları olan 15. Yüzyılda İranda klasik dönem sona ermişti." dedi. 19. Yüzyıla kadar şiirimizin bir bütünlük arz ettiğini anlatan Kırlangıç, "Bugün için bir kök ve yön birliği olan bir müslüman edebiyatı yoktur, kökü batı edebiyatına dayanan bir edebiyat vardır, bu da dünya edebiyatıdır" ifadelerini kullandı. "Edebiyatın kıble kayması oldu" diyerek devam eden Kırlangıç, batıyı takip eder olunca birbirimizi takip etmez olduğumuzu ve buradan çıkışın da kolay olmadığını anlattı. Eskiden beslenerek kendi sözünü söylemeye çalışanlar olduğunu ama mesela Mehmet Akif'in gösterdiği duruşun yanında durabilecek bir kaç isim saymanın bile zor olduğunu anlattı. Bu anlmada Sezai Karakoç'un manevi olarak bu duruş arasında yer alabileceğini aktardı. Şiirin toplumsal dönüşümün motoru olmak zorunda olmadığını düşündüğünü aktaran Kırlangıç "Henüz kalp dilini bulamamış bir şiirden de fazla bir şey beklenemez zaten" diyerek sözlerini tamamladı.

ekvt6078.jpg

Türkiye Yazarlar Birliği Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan ise "Dil ve Yazarlık" başlıklı konuşması ile kurultayı devam ettirdi. Dil zaiyatına uğradığımızı anlatarak konuşmasına başlayan Doğan, "Hala o kaybı telafi edebilmiş değiliz."dedi. Dilin bir işaretler sistemi olarak insanlar tarafından hazır bulunan bir alan olduğunu ifade etti. "Dil" kelimesinin türkçede hem organ adı hem de işaretler sisteminin adı olaral yer aldığını anlatan Doğan bunun her dilde bu şekilde olmadığını örnekleri ile anlattı. Tüm edebi faaliyetlerin temelinde de dilin olduğunu anlatan Doğan ana dili "içinde yaşanılan toplumun dili" diye tarif etti. Dili, tarih ve kültürün belirlediğini ve dilin de düşünceyi ferdilikten çıkarıp toplumun malı yaptığını aktardı. "Düşünce ve duyguarımız dil ile gelişir" diyen Doğan, dil olmasa medeniyet olmazdı ifadelerini kullandı. Din ve sanatın temelinde dil olduğunu onları taşıyan şeyin ancak dil olabileceğini söyledi. Yazmaya başlayan herkesin bir anlamda yazarlığa adım atmış olduğunu ama bunun bir edebi yazarlık anlamı taşımadığını, edebiyatçı olmanın ayrı bir takım nitelikler taşıdığının tartışmasız olduğunu ifade etti. Dilde tasarruf sahibi olmanın ve kelimeleri yerli yerinde kullanılmanın önemine de değinen Doğan, mısra-ı berceste geleneğimizden Koca Ragıp Paşa'nın "Eğer maksut eserse mısra-ı berceste kafidir" mısraını okudu. Batı klasikleri çevirilerinin bizde 40'lı yıllarda başladığını ardından da şark klasikleri çevirileri yapıldığını ama toplamda 2000 batı klasiği arasında 66 adet şark klasiği çevrilmiş olduğunu anlatan Doğan, bu şartların tamamen değişmiştiğini ve çok sayıda kitabın çevirisinin yapıldığını anlattı. "Yılda ortalama 50.000 kitap çeviri ve telif eser olarak basılıyor" diyen Doğan,  bu rakamın bir ayrıma tabi tutulmamasının sıkıntılı bir durum olduğunu aktardı ve "bu rakam içinde edebi kamuya dahil olan eser sayısı çok çok azdır." diyerek nitelik ve nicelik karşılaştıması yaptı.

ekvt6001.jpg

Üçüncü oturumda Türkiye Yazarlar Birliği Yönetim Kurulu üyesi Osman Özbahçe "Yeni mecralar, internet vb. Türkiye'de edebiyat ve kültür eserlerinin basımı ve dağıtımı"  başlıklı konuşma yaptı. "Yazacaksınız, evet ama bunların basımı ve dağıtımı da önemli bir meseledir." diyen Özbahçe, yeni mecralar ve internetin aslında görünme meselesi nedeniyle rağbet gördüğünü ifade etti. Basım ve dağıtım meselesinin yazarlıkla ilgili bir mesele olmaması gerektiğini ama genç ve tecrübeli yazarların temel meselelerinden birisi olaral var olageldiğini anlattı. "Genç yazar-şair ibaresinde gelişmemişliği onaylayan, hataları görmezden geldiren bir şey var" diyen Özbahçe, bazen 40 yaşında 4-5 kitabı olana da genç şair denebildiğini aktardı ve "Bir türlü büyüyemiyoruz sanki" dedi.  Büyümenin bu anlamda önemine değinen Özhabçe "Siz iyi bir hikayeci, romancı, şair olursanız ondan sonraki mesele hikayedir." dedi. Kökler ve Karagöz dergisini çıkarmış olan Özbahçe, merkez dergilerde eserlerin yayınlanmasının önemine değindi ve internet mecralarının iyi şair ve yazar olmanın yolunda zararlı olabileceğini ifade etti.

ekvt6118.jpg

Dördüncü oturumda konuşan Musa Kazım Arıcan "Yazarlık ve Düşünce" üzerinde durdu. Yazarlık ve düşünce ilişkisi nasıl olacak diye başlayan Arıcan, "Yazar reel olanı mı ideal olanı mı, düşünceyi mi ya da hangi düşünceyi yazar, biz bu kavramlara neleri yüklüyoruz?" diye sordu. Herşeyden önce doğru soruyu sorabilmenin önemli olduğunu aktaran Arıcan, "bazen soru cevabı da gerektirmeyebilir." dedi ve sorularına "Felsefi düşünce mi siyasi düşüce mi, gündelik düşünceyi mi mitik düşünceyi mi, ahlaki düşünceyi mi dini düşünceyi mi, dünyevi düşünceyi mi uhrevi düşünceyi mi?" ele alacağız dedi. "Düşünce olmadan yazarlık olur mu, ya da her yazarın bir düşüncesi olur mu?" diyen Arıcan, düşünmenin aslında hayatı anlama çabası olarak yazarınd vazgeçilmezi olduğunu söyledi. "Neyi düşünneceğiz, hayatı mı ölümümü savaşı mı barışımı dostluğu mu düşmanlığı mı fazileti mi rezileti mi?" diyen Arıcan, düşünmedeki asıl maksadın belirlenmesi gerektiğini ifade etti. Tüm bu soruların daha bütüncül daha rafine bir düşüncemizin olmasına işaret ettiğini ifade eden Arıcan, insan kendi zamanının ve mekanının temsilcisi olarak yüklendiği görevlerden bahsetti. "Yeniden bir düşünce tarihi yazmamız gerekiyor, kendi geleneğimizden ilham alarak." dedi. Gerçek ve hakiki düşüncenin ilim hikmet, marifet ve hilm ekseninde ve evreninde gerçekleşmesi gerektiğini çağları aşan düşünce eserlerinin bu dörtlüyü barındırdığını anlattı. "İyi bir yazar olmak için kutsal metinleri iyi okumalıyız, klasikler okumalıyız" diyen Arıcan, "İyi bir yazarlık için iyi bir mütefekkir olunmalı, iyi mütefekkir olmak ,çin iyi okumalı" ifadelerini kullandı ve iyi okuyan da düşünce ve yazarlığa zorlanır zaten dedi.  
ekvt6137.jpg

Beşinci konuşmacı olarak Türkiye Yazarlar Birliği Ankara Şube Başkanı İbrahim Eryiğit, "Matematik ve Şiir" konuşmasını yaptı. Matematiği beyin işi şiiri gönül işi olarak gördüğümüzü ama bunu yanlış olduğunu aktaran Eryiğit, Ömer Hayyam örneğini anlattı. Matematik konularını şiir olarak yazdığını ve M.E.B.dan çıkacağını söyledi. Bizim herşeyimizle matematiğin içinde olduğumuzu ama bunu göremedğimizi anlatan Eryiğit, hem şiirsel matematikten hem de matematiksel şiirden örnekler verdi. Genç Yazarların yoğun sorusu ile karşılaşan Eryiğit, konuşmasını onların sorularına verdiği cevaplar üzerinden sürdürdü

ekvt6192.jpg

Akşam yemeği arasından sonra konuşan Cihan Aktaş, "Sinemada geri mi kaldık? Olabilir mi?" sorusu etrafında düşüncelerini aktardı. Sinema ve edebiyat etkileşimini çok önemli bulduğunu söyleyerek başlayan Aktaş, "sinema göz ardı edilmez bir yere geldi." dedi. "Bizim sinema ile ilişkimiz az çok rastgeleleik içeriyor, çoğu kere samimi duygu ve hamaset ile bir şeyler yapılmaya çalışılıyor." ifadelerini kullandı. "Sanatı, müziği, resmi ve sinemayi batı sanatı açısından sorunlu sayıyoruz ve bu bizim esas sorunumuzdur." diyen Aktaş, müslümanların kendilerine özgü çekingenlikleri ve kemalist ideolojinin baskısı ise karşı karşıya bulunmuş olduklarını yazdı. Sinemanı ilk olarak 1896'da Yıldız Sarayı'nda halka açık gösterilerle başladığını aktaran Aktaş, şeyhülislamların saray adamları ile bu konuda zıt yerlerde konumlandıklarını anlattı. Aynı mesafe ve tedirginliğin uzun zaman sürdüğünü anlatan Aktaş, "korkunun ecele faydası yoktu ama" dedi ve din adamlarının daha kuşatıcı bakabilmeleri gerekiyordu ifadelerini kullandı.  Sinemanın ideolojik olarak bir dönem devam ettiğini bunda "bir millet uyanıyor" gibi filmleri ile Muhsin Ertuğrul'un önde geldiğini anlattı. Resimde 1940'larda başlayan merkezi perspektifin terkinin sinemayı da etkilidiğini söyleyen Aktaş,  1960'larda sinemanın yeni bir yola girdiğini ve yapmacık bir mistisizmin belirmeye başladığını aktardı. "Tasvir konusunda muhasebemiz yok ve korku içindeyiz" diyen Aktaş, bu durumla da yüzleşmediğimizi söyledi. "Hikayelerimizi sinemada ve sanatta göstermeye çekiniyor ve anlatmaya değer görmüyoruz, bu durumda sanatta kendimizi görmüyoruz aslında" dedi. Geciktiğimizi düşünmediğini aktaran Aktaş, tecrübeler ve birikimlerimiz ile devam edebileceğimizi söyledi. Ama "her şeyden önce de hikayelerimizle yüzleşmemiz gerekir." diyerek konuşmasını sonlandırdı ve Genç Yazarlardan gelen soruları cevaplandırdı.

ekvt6227.jpg

Yıldıırım Beyazıt Üniversitesi Mistika Esemble Topluluğu ise, Cihan hanımın konuşmasından sonra bazı eserleri seslendirerek, yazarlara keyifli dakikalar yaşattı. Söyledikleri parfçalar arasında, Erhav-ı ezelde, Tozar elif elif diye, Yalancı dünyaya konup göçenler, Candan içeru, Sabahın seherinde, Şu yalan dünyaya geldim geleli, Dostum dostum, Pınar başından bulanır vardı.

ekvt6243.jpg

Bu haber toplam 2672 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim