Ehl-i gece olmak

Ahmet Doğan İLBEY

(Fikir ve Gönül Dükkânı’ndaki tâlim ve sohbeti gündüze alalım, leylî değil, neharî olalım artık” diyen muhterem dostlara savunmamdır)

Tasavvufta ehl-i geceye evliya, gündüz ehline ehl-i dünya denir. Geceyle hemdem olanlar uykunun gafletine düşmeyenlerdir. Efendimiz Aleyhissalâtüvesselâm Mirac’a gece çıktığı içindir ki veliler, ulvî yoldaki âşıklar ve hüzünkârlar ehl-i gecedirler.

“Tasavvufî Bakış” kitabının müellifi Prof. Dr. H. Kamil Yılmaz göre tasavvuf edebiyatında kulun Hakk ile olan gündüz vaktine muhâdese (karşılıklı konuşma), gece vaktine de müsâmere, yâni tasavvufî mânasıyla gayb ve sır âleminden âriflere gelen Allah hitabı denir. Bu vakit sâlik Rabbiyle başbaşadır ve mânen O’nunla mükâleme hâlindedir. Hakk’tan onun gönlüne birtakım ilham ve tecelliler doğar. Sâlikin gündüz Hakk ile beraberliği münâcât ve mülâkâtı keşf üzeredir. Gece bu mülâkât setr ve sırrîlik üzeredir. Sûfîler, geceleri meydana gelen ve müsâmere denilen muhabbet ve dostluğun, gündüz zâhir olan ve muhâdese denilen dostluktan daha derin ve mânalı olduğuna inanırlar.

HÜZÜN EHLİ GECEYİ SEVER                                                                                                                                                                                    

Hüzün ehli geceyi sever. Gecenin gözlerinden bakar mâna âlemine. Çünkü hüzün geceleri ziyaret eder. Hüznü, yâni kalbi olana gece aydınlığın öteki yüzüdür. Bundandır ki gece dostumdur. Geceyle hemdem olmak nasibim ve yazgımdır.

Geceyle hüzün birbirinin benzeri ve dostudurlar. Gece ortaya çıktığında hüzün bir derviş gibi gelir gecenin yanına. Çünkü yazgıları ve meşrepleri birdir. Hüzün, gücünü geceden alır; geceyi görmeden duramaz.

Her gece ehlinin içinde yanan bir ateş, bir hüzün vardır. Hz. Yakub’un gecesi, yâni hüznü Yusuf’tur. Ona kavuşuncaya kadar gündüz yüzünü görmek istemez. Gecedir onun tesellisi.                                                                

GÜNDÜZÜN VELVELESİNDEN ÂZADE GECELER

Gece ortalığı kaplamaya başlayınca hüzün ehli sevinir. Çünkü gündüzün, yâni maişetin, halk içinde olmanın velvelesinden kurtulmuş ve dili de kalbi de mâna âlemiyle daha ziyade bir rabıta kurmaya başlamıştır.

Gece sükûnetin hâkim olduğu tefekkür saatleridir. Feyz ve bereketi başkadır, anlayana. Sır tutmayan gündüze inat, sırrı saklar geceler. Sırlar gecenin içinde saklıdır. Bundandır ki tenha gecelerde yapılan dualar daha hâlis ve hüzünlü...

Gece, kalemi ve kitabı sevdirir. Durdukları yerde vehbî ise şayet hüzün ehli olanlar, dervişler ve şairler geceyi severler. Gece de onları sever. Çünkü maksatları en çok gece hâsıl olur. Şairlerin ilhamı, yâni sevgilisi gündüz değil, gece gelir. Ahmet Haşim şairlerin bu derûnî mesai vakitlerini mısraa çekmiş: “Canan ki gündüzleri gelmez / akşam görünür havz (havuz) üzerinde”

GECELER TENZİH ZAMANIDIR, BİLENE…

“Çün gündüz olursun nice ağyar ile gafil / Koy gafleti dildardan utan gecelerde / Âşıklar uyumaz gece, hem sen uyuma kim / Gönlün gözüne görüne ey can gecelerde” diyen İbrahim Hakkı Hazretlerinin sözlerini şöyle tefsir edebiliriz: Gündüz kazanç ile Allah’ı unutabilir insan. Gece tenzih zamanları olduğu için insan Allah’ı daha hâlisâne bir hâl ile zikreder. Dünyadan ve gündelik hâdiselerden gecenin etrafımızı kapatışıyla bir nebze de olsa kurtuluruz. Nefs iktidarı geceleri azaldığı içindir ki kalp ve dimağ Allah’ı ve dininin buyruklarını en çok gece hatırlar.

GÜNDÜZ EHLİ GECENİN SIRRINI BİLMEZ

Gündüz ehli gecenin sükûtunu, sırrını ve hüznünü bilmez. Fakirden sorun gecenin dostluğunu. Geceleri rahatça uyku çekenlerin fikrî ve mânevî sancısı yoktur.

Tefekkür ve sanat ehline en çok geceler tesir eder. Üstad Necip Fâzıl cezbeli bir gece ehlidir. Mâsivanın daha fazla olduğu gündüz yapamadığı nefis muhasebesini ancak gecenin sükûtunda yapabildiğine ve derûnunun sesini ancak gece dinleyebildiğine inanır ve geceye sığınır. Çünkü gece uzlettir, sükûnettir, gürültüsü olmaz. Kendini bilen için içinin sesini dinlenmenin en bereketli vaktidir:

“Ne sabahı göreyim ne sabah görüneyim / Gündüzler size kalsın verin karanlıkları / Islak bir yorgan gibi sımsıkı bürüneyim / Örtün üstüme örtün serin karanlıkları.”

“GECEYLE OTURUR DERTLEŞİRİM”

Hz. Mevlânâ’nın (Divân-ı Kebir) geceyle muhabbet ettiği şu mısralarını haddim değil ama cezbe ile okuyup geceye ta’zimde bulunurum hep.

“Geceyle oturduk, dertleştik bu gece / Gecenin saçları siyahtır. Tıpkı sevgilimin gözleri gibi / Gece yanar, ben yanar, sevgilimin hasretine / ‘Sabah olmasın be’ dedik, ‘şu muhabbetimiz bitmesin’…/ (…) Gecenin derdi, benim derdimden de betermiş…/ (…) / ‘Sabah olmasın’ dedik, ‘yazık, günah bize’ / (…) Gecenin kalbinde ateş var, yanar sabaha dek / (…) Kimse bilmez geceyi, Leylâ gibi aşkı yalnız kendisini yakar (…) / Gece, tüm hararetiyle erir / Sabahlara dek / (…) / Dünyanın zamanı bitene kadar / Gece görevini yapacaktı  / O yüzden o erimiş bitmiş hâlinden telaşlanmadım / Güneş doğunca, gece bana selâm verip / İstirahate çekildi.”

GECE, DOLUNAYA ÂŞIKTIR; SABAHIN OLMASINI İSTEMEZ

Erbabı bilir ki bu mısralarda gece, dolunaya âşıktır. Dolunay maşûk, yâni ilahî sevgili mânasındadır. Gece, sevgilisini görmek için yanar tutuşur, sabah olmasını istemez. Hz. Mevlânâ’ya gece gelir muhabbet, yâni aşk. “Bu gece derdimden içtim” diyor. Tasavvufta içmek ilâhî aşkla hemhâl olmaktır. Bu sebepledir ki dert ortağıdır gece. Geceyle hâl diliyle dertleşir. Gönlü gece inşirah bulur. Geceyle sohbet eder sabaha kadar. Sabah olmasın diye birlikte dua ederler. Allah, onların aşkı sebebiyle geceyi uzatır.                                                                

Modern ve seküler zihniyetle malûl olanların, bu ifadeleri abes bulacaklarını şimdiden söyleyelim.

SEMÂNIN KAPILARI GECE AÇILIR

“Eşkıyalıktan veliliğe” yükselen ehl-i gece vasfını haiz Fudayl Bin İyaz Hazretlerinin “Güneş battığı zaman, Rabbimle baş başa kalacağım için seviniyorum, doğduğunda halkın gelip beni meşgul edeceğinden korktuğumdan ötürü üzülüyorum” sözüne meftun olanların yanındayım âcizâne. (Diyanet İslâm Ansiklopedisi, cilt: 13)

Hâsılı, diyeceğim şudur: Uyanın ey gündüz ehli! Semânın kapıları gece açılır...

Bu yazı toplam 468 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim