• İstanbul 14 °C
  • Ankara 17 °C

Erbay Kücet: Hayret! 40 Yıl Geçmiş

Erbay Kücet: Hayret! 40 Yıl Geçmiş
28 Haziran 1977 Salı günü İstanbul merkezli Hergün gazetesinin 2. Sayfasında “Tanzimat’tan Sonra Türkler” başlıklı yazım yayımlanalı tam 40 yıl olmuş.

O günlerde Tarım Bakanlığı Personel Eğitim Merkezi’nde memur olarak görev yaparken aynı zamanda Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü’nde gece öğrenimi öğrencisiydim. O günlerin kültürel ve siyasi atmosferi ve çevremizle birlikte delikanlılığımızın verdiği duygu ve düşüncelerle kaleme aldığım yazımı okulun yayını olan ve yönetmenliğini üstlendiğim Genç Öğretmen dergisinde yayımlamak yerine, Hergün gazetesine posta yoluyla göndermiştim. “Tanzimat’tan Sonra Türkler” başlıklı yazımın gazetenin “Düşünceler” sayfasında yayımlandığını görünce yaşadığım duyguları kelimelere dökemem ama yazımı defalarca gazete sayfasından okuduğumu söyleyebilirim.

Gazetenin sayfalarında önemli isimlerle birlikte yazımın yer alması bana ayrı bir gurur vermişti. Bu gururu, yazmaya devam ettikçe hep hissettim. Yazma heyecanımın bir an olsun dinmediğini burada itiraf ederken yazarlığın bir virüs gibi olduğunu ve bir kere içinize girdi mi bir daha zor çıkacağını belirtmek isterim. Yazamadan duramazsınız. Yazma eylemi artık sizin hayatınızın vazgeçilemez bir parçası oluverir.

Her ne kadar ilk yazımın yayımlanmasının ardından 40 yıl geçmiş olsa da, beni yazmaya teşvik edenin kim ya da ne olduğunu hâlâ tam olarak kestiremiyorum. Sanırım yaşadıklarım, ortam ve diğer saikleri burada zikretmekte yarar var. İlk okuduğum kitabın dahi adını hatırlamakta zorlanıyorum ama Ömer Seyfettin, Kemalettin Tuğcu, Halide Edip Adıvar ilk aklıma düşenler. Gezdiğiniz, gördüğünüz, öğrendiğiniz her şeyi başkalarıyla paylaşmak istersiniz işte o zaman yazmaya başlarsınız. Hele bir de yazdıklarınızı okuyanların olduğunu hissederseniz yazmanın tadını daha iyi anlarsınız. Yazarlıkla amatör anlamda tanışmamın lise yıllarında edebiyat öğretmenlerimin ödevleriyle başladığını varsayarsak, geçmişe nazaran epeyce bir mesafe aldığımı anlıyorum.

Arşivime göz attığımdaysa uzun yılların deneyimlerinin bugüne kaldığını görüp sevincim bir kat daha artıyor. Fikir hayatımda yaşadığım dönüşümle birlikte yazılarımı farklı kulvardaki gazete ve dergilere göndermeye başlamamı mı anlatayım, karikatür çizip iki defa sergi açtığımdan mı bahsedeyim? 12 Eylül askerî darbesinden sonra kaleme aldığım hikâyelerimde Kenan Evren’e üniversitelerin fahri profesörlük unvanı verdikleri günlerde yazdığım “Fahri Tazılık Çulu” hikâyesinden mi, yoksa darbe anayasasına hayır demenin suç sayıldığı günlerde ince ayarlı farklı mizahi yazılarımdan mı söz edeyim? Yazılarımın birçoğunu bugünlerde elektronik ortamda yayınlarken öte yandan internetin arama motorlarında görseliyle birlikte bulabiliyorsunuz. Onun için okurlarımın gözünü fazla yormak istemiyorum. Hem erbaykucet.com sayfamıza da davetlisiniz. Okudum, yazdım, okumaya ve yazmaya devam diyorum.

Mizahın dili keskindir. Mizah zeki insanların yapacağı iştir. İnsanlara ciddi konuları sulandırarak anlatmanın ne denli zor olduğunu bilen biriyim. Dilimin mizaha kaymasıyla “mizah yazarı” olarak anılmaya başlasam da ciddi konuları da ele aldım. Hatta bazı bakanlarımıza Basın Müşaviri olarak hizmette kusur etmezken 28 Şubat döneminde siyasi yasaklı olan merhum Necmettin Erbakan hocamıza Akif Gülle, Necati Sungur ve Ahmet Karademir’le birlikte ‘Basın Koordinasyon Merkezi’ çalışmalarımızla tecrübemi test etme imkânı yakaladım. 1982 yılında üyesi olmakla şeref duyduğum Türkiye Yazarlar Birliği ile bağımı bugüne kadar hiç koparmadım. Nikâh memurları imzayı attırmadan “iyi günde, kötü günde” diye son uyarıyı yaparlar ya, tıpkı onun gibi. Bazı dönemlerde bana görev tevdi edildiğinde hiç gocunmadan kabullenerek üzerime düşeni hakkıyla yerine getirmek için çabaladım. Mesleki gelişimimden daha çok orada insani, millî ve kültürel değerlerimle örtüşen kardeşlerimle bir ve birlikte olmanın hazzını yaşarken tecrübemin de arttığını gözlemledim.

Bu kadar yılda dostluklarımı basın-yayın dünyasında çoğaltırken onlarla ilişkilerimde inanç değerlerimi ön planda tuttuğumu ifade edebilirim. Yazdıklarımda başkalarını incitici, üzücü ve onları rencide edici üsluptan uzak kalmayı tercih ettim. Bildiğim doğruları her zaman ve her mekânda söyleme gayretim hep oldu, bundan sonra da olacaktır.

Öyle ya da böyle 40 yılın muhasebesini burada yapacak değilim, hassaten yazılarımı okuyup beni dikkate alan okurlarıma en kalbî duygularımla teşekkür ediyorum. Bir fincan kahvenin hatırı kadar daha bir süreyi de, yaşımın ilerlemiş olmasından ötürü talep edemiyorum. Saygılarımın kabulünü istirham ederim.

 

Bu haber toplam 1145 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim