• İstanbul 21 °C
  • Ankara 16 °C

Erzurum’da Oltu Cumhuriyeti!

D. Mehmet DOĞAN

Erzurum’dan kuzeye doğru yol alıyoruz; iki bereketli vadiden birine, Oltu çayı vadisine yöneliyoruz.

(Diğeri: Çoruh). Etraf dağ üstüne dağ. Kademe kademe dağ silsileleri tepelerindeki orman varlıkları ile dikkati çekiyor. Ağaçsız Erzurum resmine orman yeşili renk katıyor.

Bu haşin tabiata tarihin ekledikleri çok görünür değil, bu zor coğrafyadan geçen yolcular için sakin bir durak yeri olan Oltu’da Aslan Paşa Camii ve külliyesi ile bir bibloyu andıran kalesi hariç. Aslan Paşa Camii tek kubbeli klasik Osmanlı camilerinden. Kesme taş yapının minaresi için “ince” sıfatını kullanmak mümkün değil. Sanki Oltu kalesinin bir burcu bu minare. Oltu taşı, malûm siyah kehribar, Aslan Paşa camiininki sarı! Sarı kehribarın yer yer kırmızıya çalanı. Camiin farkını dış pencerelerinin üstünde dört halifenin adlarının yazılması teşkil ediyor sanki.

Evliya Çelebi zamanında Çıldır eyaletinde sancaktır Oltu. Evliya Çıldır eyaletini anlatırken “evvela Liva-yı Oltu” (önce Oltu sancağı) der. Oltu kalesini hakkıyla tarif eder: “Kal’ası bir yalçın püşte (tepe) üzre çar kûşe (dört köşe) bir şeddadî sengabad (taştan yapı) iki kat bir kale-i bünyaddır (kale binasıdır)”. Kale dibinde Oltu çayı akmaktadır. “Çay, bağ ve bostanları sulayarak kıble yönünde Araz nehrine munsab olur” diyorsa da Oltu çayı Çoruh’a karışır. “Müteaddid (çok sayıda) camileri, han ve hamamları vardır. Ab u havası lâtif olduğundan mahbub u mahbubesi Oltu güzeli meşhur-ı âfâkdır.” Bu arada Evliya’nın 3. ciltte Erdel diyarında başka bir Oltu nehrinden söz ettiğini görüyoruz. Aslanpaşa Camii ve külliyesinin bahsi edilmediğine göre, buralardan daha evvelki bir zamanda geçmiş olmalıdır.

Atabeglerin Oltu’su

Osmanlı’ya geç katılan yerlerden Oltu. Erzurum merkezinin Yavuz Selim zamanında Osmanlıların eline geçtiği düşünülürse, 60 yıllık bir gecikme sözkonusu. 1578’de Osmanlı sınırları içine alınan Oltu, 3 asırlık Kıpçak  atabegler yönetimi altında idi. Osmanlı hâkimiyetine geçtikten sonra da eski atabegler soyundan yöneticileri oldu Oltu’nun. Bunların içinde Mehmed Aslan Paşa, şehrin hafızasına silinmez izler bırakmış bir şahsiyet. 1659’dan itibaren yirmi yıldan fazla Çıldır eyaletinin beylerbeyidir.

Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vakaiyat’da; Arslan Paşa’nın servet yığma faaliyetlerinin Ahıska’da karışıklıklara yol açtığı bilgisi üzerine, Erzurum valisi İbrahim Paşa’ya hitaben gönderilen fermanla 1680’de idam edildiği ve kesik başının saraya gönderildiğini yazmaktadır.

17. yüzyıldaki Celâli isyanları sırasında Sancak Beyi Hacı Ali Paşa, Oltu civarındaki Celâli zulmüne son vermek için merkezden destek ister, yardım için gönderilen iki bin kadar yeniçeri ve sipahiler köyleri soymağa yönelirler. Halk yılgınlıktan Ali Paşa'yı Gürcülerle uzlaşmaya zorlar. Paşa da Çıldır Eyâleti kadısı Zinnûn'dan fetva alarak Gürcülerle uzlaşma yollarını arar. Daha sonra Ali Paşa ve Zinnûn-i Mısrî halkın desteğini alarak Erzurum'dan gelen çapulcularla mücadele eder. Hacı Ali Paşa, Narman civarında şehit olur. Emir ve komutayı Zinnûn üstlenir ve askerin başında çarpışır. Erzurum Beylerbeyi Aşhaneli Mustafa Paşa, yardımcı kuvvetler göndererek çapulcu yeniçerileri takviye eder. Kadı Zinnûn ağır yara alarak Oltu Kalesi'ne çekilir ve iç kalede ölür (1655). Türbesi halkın ziyaretgâhıdır.

Burada karışık bir mesele var. Zinnun Mısrî meşhur bir mutasavvıftır, 8.asırda yaşamıştır. Türbe kitabesindeki 1226 tarihi, 4 asır önceki bir şahsa işaret ediyor. Bu şahsın Moğol istilasına karşı koyan Harzimşah Celaleddin Mengüberdi’nin Gürcistan’ın fethi (M.1226) sırasında şehit düşen ve Sultan Celaleddin’in yanındaki beylerden biri olduğu tahmin edilebilir.

Aslan Paşa’nın Oltu’daki hâkimiyeti işte bu celâli karışıklıkları sonrasıdır. Arslan Paşa'nın idam edilişini anlatmıştık, halk muhayyilesi bunu kabul etmez ve kendi gerçeğini üretir: Aslan Paşa’yı çekemeyenler çifte hamamın dış kapısı üzerine yazdırdığı "Bâb-ı Hamameyn" (iki hamam) yazısını o zamanki Osmanlı Padişahı IV. Mehmed'e "Bâb-ı Hümâyun" bir rivayete göre “Bab-ı harameyn” şeklinde yansıtırlar. Sultanın İstanbul'dan gönderdiği cellât bir gece Arslan Paşa'nın kellesini uçurur, kesik başını İstanbul’a götürür!

Efsanesiz tarih olmaz!

Oltu efsanesi 20. Yüzyılın başında başka bir şekilde yenilenir. Doksan üç, yani 1877-78 Osmanlı-Rus savaşında bölge Rus istilasına maruz kalır. Kars, Ardahan ve Batum sancakları (livaları) Ruslara savaş tazminatı olarak bırakılır. Bu zor bir dönemdir. Ruslar bölgeye hâkim olmak için gelmişlerdir, bunun delili Oltu’ya yaptıkları büyük kilisedir. Halkın zor günleri savuşturması gerekmektedir. Osmanlı merkezi bura ahalisinin bulundukları yerleri terk etmemesi için gizli fetva yayınlar: Direnmek farzdır! Nihayet 1917’de Bolşevik devrimi olur ve Rus kuvvetleri bölgeyi terk etmeye başlar. Onların boşluğunu Ermeniler doldurmaya yürür. Müslüman ahali bu sancakları tutmak için bazı geçici hükümetler teşkil eder. İşte Oltu Şûrası da bunlardan biridir.

Bakü İslâm Cemiyesi Hayriyesi'nin Oltu şubesi başkanı İsmail Nazaralioğlu 1917 yılından itibaren Yusuf Ziya Bey ve arkadaşlarıyla gizli toplantılar yaparak Oltu İslam Komitesini oluştururlar. İslâm komitesi, Ermenilerin zulmüne son vermek için harekete geçer ve 27 Ocak 1918'de duruma hâkim olur. Osmanlı Devleti, 3 Mart 1918'de Bolşevik Rusya ile Brest-Litovsk Antlaşmasını imzalar. Böylece Doksan Üç Harbi'nde kaybedilen üç sancak Osmanlılara geçer. Rus askerleri bölgeden çekilirken, Ermeniler, zulümlerini artırır. Oltu İslâm Komitesi 12 Mart 1918'de Ermenilerin tahliye edilmesine karar verir. Cücürüs ve Tamrut tepelerinde mevzilenen Ermeniler bozguna uğratılır. Kendilerine dokunulmayacağına dair söz verilince silahları ile beraber teslim olurlar. 25 Mart 1918’de 5. Kafkas Tümeni Oltu'ya gelir Oltu İslâm Cemiyeti yetkilerini Osmanlı Ordusuna devreder. Kars’ta kurulan "Cenûbigarbi Kafkas Hükümeti”nin İngilizler tarafından dağıtılmasından sonra Oltu İslâm Şûrası; memleketi sonuna kadar savunma ve düşmana teslim etmeme kararı alır. Bunun için de bağımsız "Oltu İslâm Şûra Hükümeti" kurulur, Hükümet başkanlığına da Yusuf Ziya Bey getirilir. "Oltu İslâm Şûra Hükümeti", Karınca Düzü'nden Kaleboğazı'na, Artvin'den Bardız ve Narman yaylalarına kadar olan bölgede faaliyet gösterir. 

Oltu İslâm Şûrası, 12 Kasım 1919'da "Yüce Maksat Programı"nı ilan eder. Bu programda; millî saadetin temini için bütün Müslümanların "Albayrak" altında birleşmeleri, esas gayenin İslâm hâkimiyetini yaşatmak olduğu, Oltu'yu yüce halifelik makamına bağlamak için çalışılacağı, bölge halkını Rum, Ermeni ve Gürcü zulmünden kurtarmanın bir vazife olduğu ilan edilir. İslâm Şûrası, "Oltu İslâm Terakki Fırkası" adını alır, bayrağı ve mührü tespit edilir. 63 delege bu programa sadık kalacaklarına dair Kur'an-ı Kerim üzerine yemin ederler.

11 Mart 1920'de Şûra Hükümeti, Yasin Haşimoğlu ile Rüstem Bey'i, İstanbul'daki Meclis-i Mebusan'a katılmak ve İtilaf Devletleri temsilcileri ile görüşmek üzere seçer. Hatta Paris Barış Konferansı'nda Oltu'yu temsil etmek üzere Yasin Haşimoğlu'na vekalet verilir. Bu temsilciler Erzurum'da iken 16 Mart 1920'de İstanbul işgal edilir ve Meclis-i Mebusan dağıtılır. Bunun üzerine Erzurum'da Kâzım Karabekir Paşa ve "Vilayat-i Şarkiyye Müdafa-i Hukuk-i Milliye Cemiyeti" yöneticileri ile müzakereden sonra İstanbul'a gitmekten vazgeçilir. Rüstem Bey Oltu'ya geri döner. 
23 Nisan 1920'de Ankara'da Büyük Millet Meclisi açılınca, Oltu İslâm Şûra Hükümeti, Erzurum'da bekleyen Yasin Haşimoğlu'nun TBMM'ne katılmak üzere Ankara'ya gitmesine karar verir. 17 Mayıs 1920'de Yasin Haşimoğlu TBMM'ne katılır. Meclis Haşimoğlu’nu "Oltu Sancağı" Milletvekili olarak kabul eder. Aynı oturumda Oltu'nun Anavatanla birleştiği alkışlarıyla ilan edilir. Böylece 13 aylık bağımsız "Oltu Şûra Hükümeti" tarihe karışır. 

Oltu milletvekillerinin Meclis tarafından kabulü ile ilgili zabıtları en heyecanlı bir roman gibi, hatta destan gibi okudum. Kısaltarak buraya almak isterim. İşte en kısa hali:

Hamdullah Subhi Bey, şöyle bir teklifte bulunur: “Millet Meclisi muhterem arkadaşımızın elini kendi Reisinin eliyle sıksın, onu taziz ve takdis etsin. Oltu'ya tebriklerini ve kendi kardeş selâmını yollasın. Bu birleşmeden dolayı duyduğu derin saadeti oraya tebliğ etsin!”

Reis Paşa (Mustafa Kemal) -Bu teklifi reye koyuyorum. Kabul buyuruluyor mu: (Hay hay sadaları).

(Oltu Me'busu Yasin Bey sürekli ve şiddetli alkışlar arasında kürsü-i hitabete [konuşma kürsüsüne] gelerek Reis Paşa ile musafaha ettiler.)

Yasin B. (Oltu) -Muhterem efendiler; kırk iki sene Rusya içerisinde kaldığımız için lisanım o kadar Türkçe yoktur. Size arz edeyim, ne fikirde olduğunu Elviye-i Selâse'nin, yani affınızı istirham ederim. (Estağfirullah, sesleri) Kendi lisanımla ufak bir şey yazmışım, kendi lisanımdan okuyayım. (Hay hay, sesleri)

Muhterem mebuslar; Elviye-i Selâse (üç sancak: Kars, Ardahan, Batum) kırk iki senelik esaret günlerinin acıları, yaraları altında bile, Rusya istibdadı, Ermeni, Rum, Gürcü jandarmaları ve bütün memurlarının tazyiki altında bile büyük Türk Hükümetine karşı ezelî merbutiyetten hiçbir şey kaybettiği yoktu. (Alkışlar)

Rusya Çarlığı yıkıldıktan sonra Elviye-i Selâse bilhassa Oltu sancağı, memleketi kurtarmak ve ahalisini imhadan muhafaza etmek için Osmanlı ordusu gelinceye kadar her türlü fedakârlıkla kendi kendini idare etti. Şanlı Osmanlı ordusu geldiğinde milletin üzerine nur doğmuş gibi oldu. Ne yapacağını şaşırdı. Her tarafta çiftlerle öküzler, koçlar kurban kesildi. Osmanlı askerinin ayak bastığı yerden hayvanının tırnağının altından avuçlarla toprağı şeker gibi yiyordu. İşte onu anlatmaya lisanım dönmüyor. Minarelerde ezan okuyan hoca taşlanırken şimdi ezan sesi işitiliyor. Camilerde şanlı albayrak asıldı, salâtü selâm verildi. Kasabalarda, sokaklarda başı şapkalılardan geçilmiyorken bütün al fesli doldu. Sokaklarda; ‘drasti’ veyahut, ‘yarılos’ işitiliyorken şimdi her yerde biri diğerine selâm veriyor. (Alkışlar)

Şehirler dâhilinde çan nesinden kulaklarımız sağır olurken her taraftan güzel ezan sesi işitildi. Her gün her vakit canından, malından korkuyorken herkes emin olup rahat yatıyordu. Geçirdiğimiz bu safalı günler maateessüf tam bir sene devam etmedi. Mütareke üzerine ordumuz, asker, hududa çekilmek mecburiyetinde kaldı. Ordu çekiliyorken Elviye-i Selâse ahalisi bütün karalar giyindi, yas çekmeğe başladı, gözlerinden kanlı yaşlar akıyordu.. Evet fakat millet yas çekmekle, siyah giymekle gerek hayatının ve gerek memleketinin kurtulamıyacağını iyi biliyordu. Elviye-i Selâse ahalisi esaret ve zulüm gördüğünden bir daha esir olmamak için ‘Cenubî - Garbî Kafkas Hükümeti’ namında ve merkezi Kars olarak bir hükümet tesis etti. Merkezi Kars olarak bu hükümeti İngilizler kahbece işgal edip bazı adamları tevkif edip Malta'ya gönderdi. (Kahrolsun, sadaları) Kars’ı işgal etti ve Kars’ı ve civar köyleri Ermenilere teslim ettiler.

Diğer kazalar, merkezî Oltu olarak bir hükümet teşkil edip hayatını ve hukukunu muhafaza için bütün mevcudiyetleriyle çalışıyordu. İngilizlerin altın parasına aldanmıyarak kuvvetinden, makineli tüfeklerinden, toplarından, kuvvetlerinden korkmıyarak memleketlerini terk etmemişlerdir ve etmezler de. (Bravo... Alkışlar)

Her ne kadar Ermeniler, Rumlar, Gürcüler münferiden ve bilahire müttefikan taarruzda bulundularsa da millet ahdü peyman (kesin yemin) etmiş olduğundan muvaffak olamadılar ve olamıyacaklardır. (Alkışlar) Ahali yalnız Osmanlı Hükümetinden başka kimseye memleketini vermiyeceğini söylüyor ve hiç kimseye esir olmamak için son derece faaliyetle müdafaa edip esir olmuyor. Oltu tarafında cephelerde öyle zaman olmuştu ki, cephede bulunan her neferin elinde on, ancak on bir tane fişek kaldığı halde bile azminden dönmemiş ve cepheyi terketmemiştir. Değil bu milletlere karşı, büyük ecnebi kuvvetlerine bile karşı mevcudiyet gösterdi ve göstermektedirler ve kimseyi memleket içerisine bırakmamıştır. Ve iki seneden beri Elviye-i Selâse kendi kendini idare etmektedir.

Evet bütün Elviye-i Selâse ahalisinin âmâli (emelleri) şanlı Osmanlı bayrağının altında yaşamaktır ve bunun aksinde âmâli olan hiçbir fert yoktur. Bununla beraber emin olunuz Elviye-i Selâse dünyanın her türlü hâdisesine karşı Türk’ün saadet ve felâketine iştiraki en büyük ve hayati vazifelerinden birisi tanıyor. (Alkışlar) Evet muhterem efendiler! Elviye-i Selâse bilhassa Oltu sancağı her ne kadar kendi kendini idare ediyorsa da istikbâlini ve hayatını büyük kardeşi olan Türkiye'nin istiklâl ve saadetinde bulan ve ona bütün mevcudiyetiyle çalışmayı vazife bilen Elviye-i Selâse'nin bir mebusu sıfatiyle ve küçük kardeşiniz olarak refakatinize (arkadaşlığınıza) kabul olunduğumdan bütün Elviyei Selâse ve bilhassa Oltu sancağı namına teşekkür ederim. (Alkışlar)

Ardından Refet Bey konuşuyor, Kars’ın, Oltu’nun direnişinin önemini anlatıyor. Sonra Erzurum meb’usu Süleyman Necati Bey söz istiyor:

“Bendenizden evvel kürsüye gelen efendiler, Meclisi muhteremin (saygıdeğer Meclis’in) hissiyatına tercüman oldular. Bendeniz bu hususta bir şey söylemiyeceğim, yalnız Meclis-i Âlinize (Yüce Meclisinize) bir teklifte bulunacağım, pek elemli günlerde Oltu Sancağının idaresini deruhde eden (üstlenen) büyük bir ailenin büyük bir reisi vardır ve bu gün de orada Hükümet reisidir. Mademki bugün mebuslarını alkışlarla kabul ettik ve orası şüphesiz hukukan olduğu gibi fiilen de bugün vatanımızın bir cüzüdür (parçasıdır). Ziya Bey namında olan bu zatın oraya Meclis-i Âli tarafından mutasarrıf (sancak beyi) tâyin edilmesini teklif ediyorum. (Hay hay, sadaları).

Hacı Şükrü B. (Diyarbekir) -Asker sevk etmeli.

Reis Paşa -Necati Beyin, mutasarrıf tâyin teklifini kabul buyuruyor musunuz? (Hay hay, sesleri).

İşte bir Oltu türküsü: Şu Oltu'nun Taşını/Sil Gözünün Yaşını! 

 

indir-(1).jpg11149.jpg

 
Bu yazı toplam 946 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 1
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim