• İstanbul 13 °C
  • Ankara 14 °C

Evvelâ nefsine vaaz edeceksin, sonra gayra!

Evvelâ nefsine vaaz edeceksin, sonra gayra!
Nükteli sözleri, olağandışı Cuma vaazları, kapısına geleni boş çevirmeyen bakışlarıyla, Beyazıt Sahaflar Çarşısı’nın unutulmayan ismiydi Muzaffer Ozak Hazretleri. Metin Erol yazdı.

Sahaflar Şeyhi” olarak tanıdı onu herkes. Nükteli sözleri, olağandışı Cuma vaazları, kapısına geleni boş çevirmeyen bakışlarıyla, Beyazıt Sahaflar Çarşısı’nın unutulmayan ismiydi Muzaffer Ozak Hazretleri. “Âşıklar ölmezler, onlar olurlar” sözüyle insanların tekamüllünde ölümü güzelleştiren Hazret.

İstanbul’un Karagümrük semtinde doğan Muzaffer Efendi Hazretleri, henüz altı yaşında Sultan 2. Abdülhamid Han’ın huzur hocalarından biri olan babası Hacı Mehmet Efendi’yi kaybeder. Bu yıllarda Şeyh Seyyid Abdurrahman Sami Saruhani Hazretleri, arkadaşının mahdumunu yalnız bırakmayarak, Muzaffer Efendi’yi himayesine alır. Kitaplara çok düşkün olan Muzaffer Efendi Hazretleri, Fatih Camii baş imamı Mehmet Rasim Efendi’den Kur’an dersleri alır. Aynı yıllardaHüsnü Efendi’nin huzurunda hadis ve fıkıh derslerine devam eder. Vaktin ayaklı kütüphanesi olarak adlandırılan Açıkbaş Mustafa Efendi’den uzun yıllar ders talim eder Muzaffer Efendi.

O vakitler, bir gün Balat’ta bir berber dükkânında devrin Fener Rum Patrik Vekili denk gelir. Tanışırlar. Patrik, Muzaffer Efendi’ye bazı sorular sorar. İlginç olan, Patrik Efendi’nin sorduğu soruların, Açıkbaş Mustafa Efendi tarafından o derslerde, “Molla, bak lazım olur, size bazı malumat vereyim” diyerek aktardıklarının birebir aynı olmasıdır. O vakit anlaşılır iş. Açıkbaş Mustafa Efendi’nin sırrı ifşa olur.

Niçin Hatemün- Nebiyyin diyoruz?

Bir gün patrik, Muzaffer Efendi’ye zor bir sual eder: “Niçin Hz. Muhammed için Hatemün-Resul denmiyor da Hatemün- Nebiyyîn deniyor?” Muzaffer Efendi, âdeti üzere kalbinin üzerine doğru eğilerek, “Ya Rabbi beni mahcup etme.” diyerek şu cevabı verir: “Her Resul aynı zamanda Nebi’dir. Fakat her Nebi, Resul değildir. Hatemün-Resul dense idi (Resullerin sonuncusu) ondan sonra Nebi gelme ihtimali olurdu. Hatemün-Nebiyyin (Nebilerin sonuncusu) diyerek Cenab-ı Hak, Nebi gelme ihtimalinin dahi olmadığını beyan etmiştir.” Muzaffer Efendi’nin bu cevabı karşısında patrik çok memnun olur.

Haç çıkarmanın (istavrozun) asıl anlamı nedir?

Nureddin Cerrahi Asitanesi şeyhi İbrahim Fahrettin Efendi’ye intisap etmesi, Muzaffer Efendi’nin hayatının dönüm noktası olur. Maneviyatta kısa sürede uzun yolları aşar Muzaffer Efendi ve “Aşkî” mahlasını alır. Dünyanın âdeti olduğu üzere; o vakitler de Muzaffer Efendi Hazretleri’nin kısa zamanda uzun yollar aşmasından rahatsız olanlar vardır. Sık sık Fahrettin Efendi’ye Muzaffer Efendi’nin hâlini sormaktan geri kalmazlar. Fahrettin Efendi’yse, “Bu öyle bir kimse ki yakın zamanda deniz aşırı ülkeler dâhil, Allah ve Resulü’ne gönül vermiş insanlar, bu kişinin izini takip edecek. Bu kişi orada Allah ve Resul muhabbetini yaymaya muvaffak olacak.” der. Yakın zaman sonra İbrahim Fahrettin Efendi’nin sözü vuku bulur. Muzaffer Efendi posta geçtikten sonra denizaşırı ülkelere yaptığı seyahatlerle Allah ve Resulü’nün muhabbetini başta Amerika olmak üzere pek çok ülkeye taşır.

Bir Amerika seyahatinde, bir televizyon programına davet edilir Muzaffer Efendi. Davete icabeti farz belleyen Muzaffer Efendi, televizyon programına katılır. Hıristiyan din adamlarının kendisine sordukları tüm soruları cevaplandırdıktan sonra, zât-ı âlileri, Hıristiyan din adamlarına, “Haç çıkarmanın (istavrozun) anlamı nedir?” diye sorar. Kardinaller ve rahipler de ezberlerindeki klasik cevabı verdiklerinde, Muzaffer Efendi bunun yanlış olduğunu belirtip istavrozun asıl anlamının ne olduğunu, Süleymaniye Kütüphanesi’nde okuduğu bir eserden aktarır: “Hz. MeryemHz. İsa’ya hamile kaldığında, Allah-u Zel’Celal, Hz. Meryem’e, ‘söze oruç et’ buyurur. ‘Çünkü sen ne söylersen, onlar sana inanmayacaklar. Bir şey anlatmak istediğin vakit ille söyleyeceksen de işaret ederek söyle, işaret ederek iste, ağzından kelam çıkmasın’ diyerek Cenab-ı Hak, Hz. Meryem’e emir buyurur. Bunun üzerine söz orucuna niyetlenen Hz. Meryem, bir gün ihtiyaçlarını almak üzere pazar yerine gider ve orada Yahudilerin tasallutuna uğrar. Hz. Meryem, bunun üzerine o vaktin örfünde olan işaret diliyle sağ eliyle önce sağ omzunu, sonra sol omzunu, sonra karnını ve en son alnını işaret eder. Hz. Meryem’in bu eylediği o vaktin örfünde işaret diliyle şu anlama gelir: ‘Sağımdaki ve solumdaki melekler şahittir ki bu karnımdaki alnımın yazısıdır!'” Muzaffer Efendi, bu hadiseyi kardinallere ve papazlara televizyonda canlı yayında açıkladığında, orada bulunan kardinal parmağındaki yüzüğü çıkartır, “Sizin ilminize hayran kaldım, bilmediğim bir şeyi öğrendim, lütfen bunu, bugünün hatırına kabul edin” diyerek Muzaffer Efendi’ye hediye eder.

Bu hadisenin en ilginç yanıysa, Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan kitabın kaybolması ve o televizyon programının arşiv kayıtlarına bugün ulaşılamamasıdır.

Her dediğini yapamadım ama hiçbir dediğini unutmadım

Büyükler hakkında ne yazılsa ne söylense, onları anlatmakta yetersizdir tüm gayretler. Bendeniz ise yalnızca hatırlatanlardan olmak istedim. Bizim hatırlatmamız, onunla aynı devirde yaşayanların yaşadıkları, gördükleri, duydukları yanında deryadan bir katredir. Onun deryasına dalanların bugünlere gelen hatıraları, bizlerin anlatacaklarının birer katre olacağının ispatı zaten. Mesela, Sahaflar Şeyhi’nin o unutulmaz Cuma vaazlarında sır kapılarını araladığı vakit “Allah” nidasıyla ünleyen dervişinin hâlini bir düşünelim. Kıymetli büyüğümüz Ömer Tuğrul İnançer’in, katıldığı bir televizyon programında Muzaffer Efendi hakkında, “Her dediğini yapamadım ama hiçbir dediğini unutmadım” derken akan gözyaşlarındaki maziyi bir düşünelim. Yahut Pir Nureddin Cerrahi Hazretleri’nin, “Ya Rabbi, benim dervişlerim öleceklerini bilsinler ve hatta etrafındakilere bildirsinler” duasının kabulünün aşikar olduğu bir cuma günü, Rabbiyle kavuşma vakti yaklaştığında minbere çıkıp “Güneş güruha eriyor, gideceğiz yakında, gidiyorum yakında. Edirnekapı'ya doğru... Onun için bulamayacaksın beni, yerleştir kafana ama Allah boş bırakmaz Kürsî-i Muhammediyeyi. Allah gönderecek muhakkak dinini. Kâfirler çatlasa da patlasa da kıyamet gününe kadar din-i İslam'ı teyit edecek biri gelecektir. Bitti o kadar. Allah’tır sahibi.” vaazını bir düşünelim.

Çeyizlerimi hazırlayın

Sahaflar Şeyhi Muzaffer Efendi’nin hizmetinde bulunan dervişi İbrahim Akkökler anlatıyor: “Sakalları kızıla yakın renkte, uzun iri yarı kişiler geldi. Kapıda onları karşıladım. ‘Buyurun ne istiyorsunuz’ dedim. Bana ‘sus’ der gibi baktılar. Ama keskin bir bakışla. Yüreğimin hopladığını biliyorum ve süt dökmüş kedi gibi eğilip kenara çekildim. Onlar gözlerini dimdik bir şekilde Efendime diktiler. Onları görünce Efendim hemen ikindi namazını kılmaya koyuldu. Efendim ikindi namazını bitirirken ben de hemen farzını kılıp hizmete dönmek istedim. O arada Efendim, evini aradı ve ailesine ‘benim çeyizlerimi hazırlayın, Edirnekapı gözüktü’ dedi. ‘Nerede o zâtlar’ dedi. ‘Efendim gittiler, kayboldular’ dedim. Kalktı ve paltosunu giydirdim. Hepimize sarıldı. Dükkânın içerisine bakarak, ‘size emanet, Allah’a emanet’ diyerek son bir kez göz gezdirdi ve çıkıp evine geçti. O gece sabaha karşı Efendi Hazretleri terk-i diyar eyledi.”

Balık gibi olma

İnsan içinde bulunduğu hâli kavrar mı, bilinmez. Fakat insan, bulunduğu yerin farkında olmalıdır. Öyle demiş Muzaffer Ozak Hazretleri: “Balık gibi olmamalı, balık deryada bulunur, deryadan haberi yoktur!” Balık gibi olmamalı insan. Deryada ise deryanın, gölde ise gölün farkında olmalı. Bir vakit sünnet çocuğuna para verirken zarfın üzerine şu ibareyi yazmış Sahaflar Şeyhi: “Cebinde çok olsun, kalbinde yok olsun!” Büyümüş, eğitim hayatını sürdüren gençler için ise hep şu tavsiyede bulunmuş: “Günümüzde artık insanların etiketine bakıyorlar. Bu sebeple muhakkak iyi bir okuldan diploma alın.” Okulu bırakıp ticarete atılmak isteyen birine ise "Allah ilmi isteyene mutlaka vereceğini vaat ediyor, parayı çalışsa bile dilediğime veririm diyor, ya kazanırsın ya kazanamazsın." tavsiyesinde bulunarak, onu ilme teşvik etmiştir. Bir başka sohbetindeyse, gençler için, "Gençler mutlaka bir sanat öğrensinler, zor zamanlarda kimseye muhtaç olmamak için behemehâl buna dikkat etsinler." buyurmuşlardır. İnsanları sanata teşvik ederek "İnsan çalışır, yorulur. Dinlenmek için aralarda sanatla uğraşmalı." öğüdünde bulunmuşlardır.

En azından bir defa 70.000 kelime-i tevhid okunmalı

Bin bir çeşit hastalığın olduğu dünya hayatında, birçok hastalığın sebebinin kötü su içmekten kaynaklandığını söylerlermiş Muzaffer Efendi Hazretleri: “Muhakkak iyi su için çünkü birçok hastalığın sebebi kötü su içmektir.” Hatta öyle ki Muzaffer Efendi Hazretleri, içtiği suyun hangi marka olduğunu dahi bilirmiş. Kötü alışkanlıklar hususunda ise “Kötü alışkanlıklarınızı bırakmak için önce o arkadaşlarınızı terk edin!” dermiş. Bunun için de “Kötü alışkanlıklarınıza Receb ayında tevbe ederseniz bir daha tevbenizi bozmazsınız!” buyurmuşlardır. Böylece hem tövbenin ehemmiyetine hem de Receb ayının ehemmiyetine dikkat çekmişlerdir.

Bedeni hastalıkların yanı sıra manevi hastalıklara da duçar olan insanlar için ise “İnsanın ömründe en azından bir defa 70.000 kelime-i tevhid okumalarını” tavsiye buyurmuşlardır. İnsanların her vakti en güzel şekilde değerlendirmeleri gerektiğinin lakin bazı zamanlara daha çok ehemmiyet verilmesinin daha doğru olacağının altını çizerek, “Ramazan ve Kurban Bayramı gecelerinin (Arefe geceleri) çok mühim geceler olduğunu ve muhakkak ibadet ve zikrullah ile ihya edilmesini” tavsiye etmişlerdir.

O nükteli anlatısıyla, anne ve babalar için, çocukları hususunda şunları söylemiştir: “Çocuğunu oynatmamazlık yapma sakın ha! Çocuğunu oynatacaksın! Oynayacak zamanda çocuğu oynat! Oynatmazsan, baskı yaparsan, oynanmayacak zamanda oynar sonra!”

 

Devamı için: http://www.dunyabizim.com/Manset/23027/evvel-nefsine-vaaz-edeceksin-sonra-gayra.html

Bu haber toplam 4336 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim