Akif, uğruna uyumadığı İstanbul’u karanlığın kalleş bekçilerine bırakarak soluğu Mısır’da, Nil kenarında alır. Akif hasta bir devleti hasta bir ümmeti düşünerek kendini Nil kenarındaki derin hülyalara bırakır. Nil nehri ona kucağını açar. Dertleriyle dertlenir. Şairimize kadim medeniyetler ikliminden muştular getirir.
Mehmet Âkif hakkında kapsamlı biyografi yazan Eşref Edip şunları söylemektedir. “Akif; gezmeyi, yürümeyi sevmektedir. Onun için her akşam üzeri en az iki saat yürümektedir. Gezdiği yerlerden birisi, Hilvan’ın Çin tipi yapılmış, içinde Buda heykeli de bulunan bahçesidir. Buda heykeli çevresine yerleştiren talebelerini, seyredip düşünceye dalmaktadır. Fakat en çok etkilendiği yer Nil kıyısıdır. Nil kenarında gecenin geç vakitlerine kadar oturmaktadır. Özellikle Nil’in taştığı Ağustos-Eylül aylarında, bu nehri seyretmekten zevk almakta, dalgın seyri arasında:“Şu Nil ne mübarek şey! Hem su getirir, hem toprak!” demektedir. Sevdiği arkadaşları geldikçe, onları Nil kenarına götürüp, çaylar ikram etmektedir (Eşref Edib, 1962).
Akif’in El-Uksur şiirinde güneş ve çölü Nil nehriyle bütünleştirerek tabiatın unsurlarıyla birleştiriyor. O yine Nil nehrinin tasvirleri; gülemseyen, ağlayan insanların imajlarına benzetiyor. Ona göre Nil nehri; güneş ve çöl ile birlikte mazinin de şahitliğini üstlenircesine zamanlar ötesinden şairimizin ruh haletine uygun tonlarda sesler veriyor.
Hava ağırdı fakat pek dokunmayacak sıcak;
Gurûba vardı esâsen yarım Sâ’at ancak
Nil, Mehmet Akif’i adeta büyülemektedir. Çölün ortasını vahaya çeviren bu nehir, Mısır’a bir baştan bir başa hayat bahşeder. Kıyısında her mevsim görünen güzeliği ve yeşilin tonlarıyla çölün ortasında bir serap havası yaratan Nil nehri Akif’in mısralarında şöyle yerini almıştır.
Devamı: http://www.milatgazetesi.com/Akif-Nil-Kiyisinda-/75329#.VmAz7vnhDIU
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.