• İstanbul 25 °C
  • Ankara 30 °C

Fahri Tuna; Doktor Olmayı Kafasına Koyan Adapazarı Liseli Bir Genç Adam

Fahri Tuna; Doktor Olmayı Kafasına Koyan Adapazarı Liseli Bir Genç Adam
Sedat – Suat Yünüak ve Naşit – Varlık Berközlü Güzel Çocukluk Anıları

Zeki çocuktu küçük Ahmet Sadık.

Evin içinde çağrılan adıyla küçük Sadık.

Afacan çocuktu, meraklı çocuktu, sık sık sorular sorardı ablalarına.

Anneciği Vasfiye Hanım bazen onun bitip tükenmeyen sorularından usanır, ‘güzel evlâdım, akşama baban gelsin de biraz da ona sorarsın’ demek zorunda kalırdı.

Menderesli yılların ikinci yarısıydı onun çocukluğu. 1955’ler sonrası.

Yenicamii o dönemin huzur semtiydi. Herkes birbirini tanır sever sayar kollardı. Yıllar sonra o günleri anlatırken Sadık Canlı, ‘aç açık yoktu o zamanlar. Evlerimizin bahçelerinin bir köşesinde kulübeden evler vardı. Tetze dediğimiz dul veya kimsesiz bayanlar otururdu onlarda. Evin ahalisi gibiydiler. Bizimle beraber yer içerlerdi. Evin işlerinde annelerimizle birlikteydiler. Sadece yatmaya oraya giderlerdi. Onlar bizim özbeöz akrabamız gibiydiler. Öyle güzel bir sosyal kurumdu o Tetzeler o zamanlar’ diye konuşacaktı.

İlkokul çağına gelince en yakın arkadaşları, semtinin çocukları Sedat ve Suat Yünüak ile karşıda Naşit ve Varlık Berköz olacaklardı.

Bu köklü ve kadim arkadaşlık altmış yılı aşkın kesintisiz hatta artarak devam edecekti…

Daha küçük yaşından itibaren babası Ömer Canlı’nın bir hobisi zamanla ona da geçecekti: Avcılık…

Ret isminde kırmızı bir av köpeği vardı babasının. Sırtı benek benekti. Onu çok ama çok severdi küçük Sadık. Derslerinden ve mahalledeki arkadaşlarıyla oynadığı tadına doyulmaz oyunlardan arta kalan zamanlarda Ret ile konuşmak geniş bahçede oyunlar oynamakla geçerdi günleri. Belki hayvanları bu kadar çok sevmesi Ret’in olumlu etkisiyleydi.

Babası Pazar günleri komşuları Nihat Tuğcu ile ava giderdi sık sık. Bazen ortaokul öğrencisi meraklı Sadık da katılırdı onlara.

Babasının özel av kıyafetlerini çok ama çok severdi. Üniforma gibiydi adeta onlar. Bir de Almanya’dan özel getirttiği Poze marka silahı. Adapazarı’nın Avcılar Kulübü Başkanı’ydı Ömer Canlı. Şehrin en tanınmış en saygı duyulan avcısıydı babası onun.

İleri yaşlarında o da Avcılar Kulübü’ne üye olacak, av ruhsatı alacak ve bazen Hendek bazen de Kaynarca taraflarına ayçiçeği ve mısır, süpürgelik tarlalarına ava gidecekti. Özellikle üveyik avına çok ama çok düşkündü.

1960’lı yılların başlarında o varlıklı Yenicamii Semtinde herkeste araba yoktu. Ancak dört ailede vardı birisi de babasındaydı Sadık’ın. 1957 Model Şavrele bir otomobil. Bahçelerinde dururdu onların. Babası kullanamazdı. Kambur Ali adında bir şoför ahbapları, ne zaman otomobil lâzım olsa çağrılır gelir, babasını ve onları diledikleri yere götürürdü.

Ta o günlerinden kalacaktı Küçük Sadık’ta kaliteli otomobil düşkünlüğü. Araba dediğin ya Şavrele ya Mercedes’ti ona göre.

İlçenin tek ortaokulu olan Adapazarı Ortaokulu’na devam etti sonra. Merkez Ortaokulu derlerdi o zamanlar. Şehrin orta yerinde, güllerle bezeli Atatürk Parkı’nın bitişiğinde çok güzel taş bir binaydı okulları. Çıkışta babasının Uzunçarşı’daki dükkânına uğruyordu. Ne de mutluydu çarşıda. Adapazarı’nın nabzı sanki bu çarşıda atıyor gibi geliyordu Sadık’a.

Başarıyla bitirdi ortaokulu.                   

3a.sadik-cnali-1973.jpg

Doktor Olmayı Kafasına Koyan Adapazarı Liseli Bir Genç Adam

Artık liseye gitme zamanı gelmişti.

Nereye gidebilirdi? 1962 yılı yazıydı zaman.

O günün Adapazarı’nda dört seçeneği vardı: Ya Ticaret Lisesi’ne gidecek baba mesleği tüccarlığı sürdürecekti. Ya Arifiye Öğretmen Lisesi’ne gidecek muallim olacaktı. Ya İmam Hatip Okulu’na gidecek camiye imam olacaktı. Ya da Adapazarı Lisesi’ne gidecek doktor mühendis eczacı avukat olacaktı.

Ne olmalıydı hayatta? Hangi okula girmeliydi? Dördüncü seçeneği tercih etti: Adapazarı Lisesi’ni. Babasıyla aynı düşünüyorlardı. Sağlık alanında hizmet vermeliydi o.

Ama bir konuda farklı düşünüyorlardı: Babası onun eczacı olmasını istiyordu, onunsa gönlünde doktorluk yatıyordu.

Neden mi doktor olmak istiyordu?

Yıllar sonra bu kararı verdiğini tam kırk yıl sonra  ‘Dünden Bugüne Adapazarı’ kitabında 1963 Kırkpınar Başpehlivanı Sezai Kanmaz’ın Başpehlivanlık Kemerini taktıktan sonra şehrimize girişi fotoğrafına dikkatli dikkatli bakacak, o fotoğrafta ‘Doktor Ziya Ünal’ tabelasına gözü takılacak ve ekleyecekti:

‘- Bak şekerim, işte benim doktor olmama sebep olan insan. O kadar güzel giyinen edepli ve ahlaklı bir adamdı ki. Hayranıydım onun. Ona özenip doktor oldum. Tabii nasibim de varmış.’

Doktor Ziya Ünal hemen bitişiklerinde Kolunsağ’ların kiracısıydı onun çocukluğunda. Elinde fötrü, kravatı takım elbisesi özenli yürüyüşü ile her sabah mesela dokuzu beş geçe evden çıkar, caddenin karşısına geçer, selam vere vere Yenicamii’ye doğru yürürdü. O kadar sevilen sayılan ve takdir edilen biridir ki Rumelili Doktor Ziya Ünal, esnaf onun selamını almak için her gün mütemadiyen aynı saatte dükkânının önüne çıkar, selamlaşırlardı.

Verem Savaş Dispanseri Başhekimiydi aynı zamandı Ziya Bey.

Almanya’dan getirdiği 1960 Model dört kapılı yeşil Opel de semtin dört arabasından birisi ve hayran olunanıydı.

Eşi iki oğlu bir kızıyla yaşayıp giden biriydi doktor Ziya Ünal ve ailesi.

Adapazarı’nda muhtemeldir ki o yıllarda doktorluğu seçenlerin büyük çoğunluğu bu Ziya Ünal’a hayranlık ve takdir nedeniyle doktor olmuştu.

O günün şartlarında doktor olmak için ticaret, öğretmenlik ve İmam-Hatip gibi meslek liselerine değil, düz liseye gitmek gerekiyordu.

On dört yaşındaki Sadık Canlı da elli altı yaşındaki babasını ikna edip ‘Haydi Bismillah’ diyerek Adapazarı Lisesi’ne başladı.

 

Lise Arkadaşları: Hikâyeci Cüneyd Suavi, Spor Adamı Şansal Büyüka, İktisat Profesörü Murat Demircioğlu, Oda Başkanı Hikmet Karabayır, doktorlar, mühendisler, öğretmenler, esnaflar…

29 Ağustos 1962 tarihinde kayıt olan 1948 doğumlu Ömer oğlu Ahmet Sadık Canlı’ya 30 numara verilecek ve üç yıl süreyle eğitim görecekti Adapazarı Lisesi’nde.

Lisenin kendi binası yoktu henüz. Çark Caddesi’nin Zirai Donatım’a bakan yüzünde, II. Tümen karşısında Adapazarı İmam-Hatip Lisesi binası vardı. Devlet şöyle bir çözüm bulmuştu: Bu binada sabahtan öğlene kadar İmam-Hatip, öğleden akşama ise Adapazarı Lisesi öğrencileri eğitim görecekti.

1962-65 arası üç yıl böyle devam etti.

Kimler sınıf ve/veya devre arkadaşı değildi ki.

En başta Cüneyd Suavi adıyla tanıdığımız, birçok kitabı bulunan ve eserleri onlarca dile çevrilen, ‘Hayatın İçinden’ adlı kitapları doksan baskı yapan yazarımız; gerçek adıyla mimari profesörü Şükrü Şumnu.

Yıldız Teknik Üniversitesi İktisat Profesörlerinden Murat Demircioğlu da devre arkadaşıydı Sadık Canlı’nın.

Spor televizyonculuğunun duayeni ünlü spor yazarı Şansal Büyüka da okul arkadaşıydı onun.

Daha sonraları üniversiteden sınıf ve ev arkadaşı, sonraları da Almanya’da uzmanlık arkadaşı, hatta asker arkadaşı da olacak olan Ürolog Turhan Anık.

Uzun yıllar Ziraat Odası Başkanlığı yapacak olan Hikmet Karabayır ile de lise arkadaşıydılar.

Yaşar Sami Algı, Mustafa Değirmenci, Nüket Beksaç, Şeyda Keriş, Ercan Yönet, Meral Şahin, Sabahattin Artaksi, Doğan Kandıralı, Meliha Göksel, Nurinisa Özsaç, Yıldız Taşpınar, Yıldız Demircioğlu, Tülay Özduygu, Fazıl Bilal Yeğin, Osman Desteci, Osman Erdemlioğlu, Hasan Kolbasar, Erol Akmangil, Tülün Nalbantlı, Ercan Atılgan, Mehmet Ertan Şener, Faik Gürtunalı, Ruhan Caymaz, Şükrü Manav, Özcan Kıncı, Mehmet Salihoğlu, Bahattin Madenci, Hicri Erdin, Eser Kıran, Yücel Cengiz, Yılmaz Erkek, Münevver Türkistanlı, Süheyla Selda Ayaztürk, Fahriye Kılıç, Nihat Yenice, Behçet Meriç, Erdoğan Verdioğlu, Ercan Asil, Ahmet Balıkçıoğlu, Aynur Uygur, Sema Saygın, Muhammet Yıldırım, Mehmet Feyyaz Mavituna, Mithat Deniz, Reyhan Kural, Burhan Aker, Safiye Canıtez, İlyas Acar, M. Selami Ulaş, Nafiz Bostancı, Sabahattin Dombaycıoğlu, Türkan Kubilay, Doğanay Aslan, Nimet Ertoksi, Tuncay Şanlı, Ahmet Zeki Günözgen, Sami Cin, Mustafa Kılıç, Ali Ertem Taneri, Nurten Altınışık, Habibe Ertan, Abdülkadir Üstündağ, Turgut Ercan, Miraç Şengül, Şahsine Genç, Meral Erdal, Seçkin Akı, Nizamettin Ak, Aslan Sabiboğa, Gülşen Sarıöz, Saniye Yaşar Öztürk, Necmi Doğan, Yusuf Ziya Ürküt, Nedret Altınözer, Ömür Necla Günay, Methi Gürel Demirel ve Halil Mumcu, Sadık Canlı’nın ya sınıf arkadaşlarıydı ya da dönem arkadaşları.

Daha o yıllarından Sadık Canlı ve beş kişilik çetesi, mertlik cömertlik ve yardımseverlikleri ile dikkat çekeceklerdi, yüksek notları kadar.

3c.adapazari-ortaokulu-ogretmenleri---1962---altan-balcioglu-arsivi-(1).jpg

Bilge Hakim Sadık Canlı-III / Fahri Tuna

Bu haber toplam 1995 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim