• İstanbul 14 °C
  • Ankara 16 °C

Fahri Tuna: Mahalle Kültürümüzün Olmazsa Olmazı: Lakaplar

Fahri Tuna: Mahalle Kültürümüzün Olmazsa Olmazı: Lakaplar
Amme vicdanı diyelim. Kim neden nasıl bulur yerleştirirdi bu lakapları bilemezdik.

Ama sanki elli kişilik psikolog sosyolog tarihçi edebiyatçı coğrafyacı meslek uzmanı mizah yazarı vesaire toplanmış, günlerce düşünüp tartışıp da oybirliği ile uzlaşmışlar da öyle vermişlerdi sanki lakapları: Öylesine tartışmasız, öylesine doğru, öylesine tam isabetli.

Mahalleliyi şehir stadında toplayın mesela. Herkes herkesi iyi tanıyor zaten. Mahalle sakinlerine - sırayla - lakap önerisi alın. Tartıştırın. En sonunda oylayın. Tam isabet. Tam demokrasi. 1970’lerde  ve 1980’lerde mahalle arasındaki lakaplar böyleydi tam da. Eksiksiz noksansız.

Gizli bir el, yürütmüş organize etmiş yürürlüğe sokmuştu sanki bu lakapları. Bir itiraz, tek itiraz olmazdı.

Bazen meslektendi bunlar bazen fiziki özelliğinden mülhem. Bazen kişinin giyim kuşamından ötürü koyulurdu bir lakap bazen çocukluğundaki bir özelliğinden. Kimi zaman ırkından kimi zaman geldiği şehirden kasabadan köyünden. Mizacı psikolojisi de önemliydi. İsimlerimizden üretilmiş lakaplar da vardı. Bir meşhura benzetilmekten de.

Sahipleri de bilirdi bunları. Güler geçerdi. Hatta gurur duyardı çoğu kez. Yakınları da. 

Muhabbet sırasında o şahıs geçiyorsa konuda, lakabıyla ifade edilirdi. Veya çağrılırken bu lakaplarla hitap edilirdi kendisine.

Ben 1974-1990 yılları arasında şahit olduğum Adapazarı Ozanlar Mahallesindeki lakaplardan söz edeceğim size. İlk aklıma gelenlerden. Alfabetik sırayla.

 

Amerikalı Mustafa: Aydın’ndan mahallemize yerleşmiş, Şaban, Osman, İhsan, Ekrem kardeşlerin en büyüğüydü. Donatım Fabrikasında işçiydi. Dünya tatlısı iyi kalpli bir ağabeyimizdi. Biraz hızlıca konuşurdu. Toparlayıcıydı ama konu siyasetse taraf olur tartışma açardı hemen. Askerde bahriyeliymiş, gemiyle Amerika’ya gitmişler, dönüşte gördüğü Amerika’yı anlatınca Amerikalı Mustafa lakabını yapıştırıvermişler denirdi.

Arnavut Aytaç: Tornacı Aytaç Ağbi. Mahallemizin üç gayrı federe takımından birisi olan Ozanspor’un (diğer ikisi Adil Gençlik ve Ada Gücü) kulüp başkanı. Arnavut göçmeni. Her Arnavut gibi uzun boylu iri yapılı sarışın pos bıyıklı. Yiğit mert adam. Cömert, babacan. Başkan dedik ya. Başkan diye de hitap ederlerdi ona.

Barbo Kemal: Bizim Adagücü takımımızın stoperi. Lakabı babadan. Babası Karaağaçdibi’ndeki Baldan Birlik otobüs firması sahibiydi. Soyadı Baldan. Belki soyadından mülhem Barbo denmiş. Barbo Kemal aşağı Barbo Kemal yukarı. Orta boylu, hafif kalıplı ve kiloluca, buğday benizli, mert mücadeleci arkadaşımızdı. 

Beygir Fahrettin: Adil sokak ortalarındaydı evleri. Hayatta gördüğüm en güçlü en kuvvetli adamlardandı. Ortadan uzunca boylu, geniş omuzlu, yapılı, irice başlı, sarışın yüzünden kan damlayan güç timsali arkadaş. Bizden biraz büyüktü sanki. Teyzesinde evlatlık denilirdi. Adil Gençlik’te futbol oynuyordu. Babası (eniştesi) at arabacıydı. Onu da araba ile görürdük zaman zaman. Arabaya koşulan beygirden daha güçlü olduğu için bu lakabı aldığı söyleniyordu.

Bıçakçı Rauf: Mesleği bıçakçılık. Daha doğrusu Uzunçarşı’ya paralel bir sokakta bileylemecilik. Babamız yaşındaydı. Orta boylu hafif sarışınca açık benizli nur yüzlü kibar çok güzel giyinen bir ağabeyimizdi. O konuşurken sanki bir İstanbul beyefendisi konuşurdu; öyle nefis öyle düzgün öyle kafiyeli. Çok da babacan ve mükrimdi. Sanıyorum bir tarikata da müntesipmiş. Mahallenin en zarif ve nazik ağabeyiydi. Lakabı mesleğindendi.

Bombili Cavit: Ozanspor’un kalecilerindendi. Ortadan uzunca boylu kıvırcık saçlı irice kafalı kalıplı geniş omuzlu hafif kilolu bir kaleciydi. Değirmen’de çalışırdı. İngilizlerin meşhur kalecisi Şiltın’ı (Peter Shilton) görün bizim Cavit’i görmeyin; öyle benzerlerdi. Sakin az konuşan görev adamı bir karakteri vardı.

Çakır Sabahattin: Çakır aşağı Çakır yukarı; adının Sabahattin olduğunu çok çok sonraları öğrendik. Soyadı da kendisi de Çakır’dı zaten. Ortadan uzunca boylu kalıplı nefis bir solaçıktı Çakır Ağbi. Ozanspor’un müthiş solaçığı. Değirmen’de çalışırdı o da Bombili Cavit gibi. Muhacir çocuğuydu sanıyorum. Sarışındı her Balkan kökenli gibi. Güler yüzlü terbiyeli sakin görev adamıydı. Genç yaşta kaybettik onu da.

Canavar Orhan: Uzunca boylu esmer dünya tatlısı bir ağabeyimiz. Her zaman ciddi her zaman asık suratlı göründüğüne bakmayın, merhametli çok iyi kalpli bir ağabeyimizdir. Ama oynadığı Ozanspor orta sahasında top alamazsa veya pas verdiği yere koşmadıysanız o mülayim merhametli Orhan Ağbimiz gider başka bir canavar çıkardı içinden. Bağırır çağırır söylenirdi. Maç sonrası gene eski bizim güzel ağbimiz olurdu.  

Civciv Şükrü: Mahallemizin en neşeli ağbisiydi. Goca Fehmi’nin tek oğluydu. Uzun upuzun boylu sarışın, kahkahası beş yüz metreden duyulan yiğit güler yüzlü ağbimizdi. Baba mesleği taksi şoförlüğünü sürdürüyordu. Gencecikken, otuzunda Yalova’da trafik kazasında kaybettik onu. Bir kahkaha tufanı bir daha patlamamak üzere sustu. Oğluyla kızı bize yadigâr kaldılar. Çocukluğunda sapsarı olduğundan civciv lakabını aldığı söylenirdi.

Deli Sabattin: Postacı İbrahim Ağbi’nin büyük oğluydu. Çetin-Metin’in ağbileri. Deli lakabını Ozanspor’un kalesini korurken her topa çılgınca atlamasından aldığı söylenirdi. Yiğit mert babacan müşfik bir ağbimizdi. Cömertti de. Almancı oldu sonra. İzinlerinde yakın diyalogunu sürdürdü dostlarıyla. Allah gani gani rahmet eylesin.

Evlat Nevzat: Ada Gücü’müzün kalecisiydi. 1.70 boyuyla nasıl kaleci olduğunu anlayamadığım adamdı. Ufak tefek çelimsiz zayıf sıskaca iyi kalpli çocuk. Liberomuz Garga Turan ile stoperimiz Barbo Kemal’in arkasında kalede kaybolan adamdı. Sessiz, terbiyeli, problemsiz adamdı. Gösterişsizdi de. Ama iyi kaleciydi. Başarılıydı. Severdik biz onu. 

Fatih Nurettin: Soyadı Özdemir. Adil Sokak ile Alaca sokak kesişme noktasında bir evde otururdu. Benim kuşağımdan. Adil Gençlik’in yıldız liberosu. Orta boylu zeki çalışkan iyi kalpli merhametli yardımsever adamdır bizim Nurettin. O zamanlar çift stoper değil libero-stoper olarak oynanırdı futbol. Nurettin de geride adeta bir Fatih Terim’di. Güçlü kesici topu akıllıca oyuna sokucu. Lakabı da oradan geliyor zaten. Sonraları sendikacı oldu. Çok insanın derdine merhem oldu. En çok kullandığı kelime ‘kardeşim’dir. Gerçekten de gerçek kardeş gibidir Nurettin. Lakabını Fatih Terim gibi olmasından almıştı.

Fıcık Memetin Mükremin: Babası Mehmet Amca eskiden marangozmuş. Ben yetişemedim. Sonra baba oğul inşaat malzemeleri ticareti yaptılar. Mehmet Ağbi 1.55-1.60 boyunda olduğundan mahallede ‘fıcık memet’ diye bilinirdi. Oğlu Mükremin bizim kadardı. Yani 1.70-1.75. Orta boylu. Mavi lacivertli Ozanspor’un çok iyi bir oyun kurucusuydu Mükremin. Şalvar Hasan ile beraber. Çok saygılı ve terbiyeliydi de. İşleri büyüttü büyük tüccar oldu. Yolu açık olsun. Hâlâ aynı saygı ve terbiyesini koruyor maşallah.

Gabukçu Burhan: Karaosmanların Müjdat Aga, resmen son delikanlıbaşısıydı bizim Ozanlar’da. Sonraları bu görevi - fiilen - Gabukçu Burhan Ağbimiz sürdürürdü. 1.80-1.85 boy, atletik bir vücut. Yakışıklı bir ağbi. Yeşilçam filminden çıkmış gelmiş gibi. 65’ine geldi, hâlâ da sürdürüyor mahallenin delikanlıbaşılığını. Kim aç, kim açık, kim gariban kim dul ilk ona koşar yahut ilk o koşar. Yedirir içirir. Kim kime haksız posta koymuş; karşısında ilk Gabukçu Burhan Ağbimizi bulur. Yiğit olduğu kadar cömert ve merttir. (Söylemesi ayıp on dört yaşımda geldiğim Ozanlar’da beni de o büyütmüş, el tutmuş, ağbilik etmiştir. Osman Meğreli ile beraber.)

Galli Osman: İpkoparan’ın yiğit ağbisi. Adil Gençlik’in maestrosu. Laz Celal’in, Enver ve Davut’tan sonraki üçüncü oğlu. Orta bir boy. Sarışın hafif kıvırcık saçlar. Bir omuzu hafif aşağıda. Yani iki ölçek kabadayı. Mahalleden (Alaca sokak ve Adil sokaktan) bir delikanlı iki kere geçecek olsa Galli Osman duvarına toslardı. Korkusuz delikanlıydı. O varsa eğer, kavgasız maç, kavgasız sokak düğünü geçmez, geçemezdi. Ama o ölçüde de mert ve yiğitti. Babacandı. Koruyucuydu. Gariban babasıydı. Ozanlar’ın arka bölümü olan İpkoparan’ın yiğidi öncüsü delikanlıbaşıydı. Ağbimizdi. Hâlâ da öyledir. Bir lakabı daha vardı ama söylenmez, yazılmaz.

Gandıralı İsmail: Ozan Sokağın 9 numarasındaki şoför İsmail. 54 AY 056 yeşil Bedford’un sahibi. Önceleri kamyoncu sonraları börekçi. Aslen Kaynarcalı ama lakabı Gandıralı. Kandıralı yani. Nüfusunda doğum yeri Kandıra yazıyor çünkü. Benim de kayınpederim. Babacan, cömert, sevecen adam. Her akrabası her komşusu severdi onu. Herkesle iyiydi. Yedirmeyi içirmeyi severdi çünkü. Kamyoncu adam, güngörmüş. Bir kulağı kesik. Halit Molla’nın da yeğeni. Nikahını da Molla Dayısı kıymıştı zaten. Mezartaşında da Kandıralı İsmail yazıyor.

Gara Vedat: Mahallemizin kara belası. Yürüyen korku filmiydi adeta. 1.60 boylarında esmer ince uzunca yüzlü, ince aşağıya bıyıklı ağbi. İçki esrar hap içmemişse mahallenin eh has ve en merhametli ağabeyiydi. İçmişse - kendi tabiriyle - ‘papik patlamışsa Atatürk benim, Türkiye benden sorulur. Pilotum pilot’ diyen adamdı. Adıyaman Menzil’e gitti geldi, 45 gün kadar tövbekâr oldu, camiye geldi, onu gören namazını bozup saf değiştirdi. İyiliğine dünya iyisiydi. Kenar mahalle kültürünün uç noktası. Renginden alıyordu lakabını. Bir de belalı olmasından. Allah taksiratını affetsin.   

Garga Turan: Ada Gücü’müzün liberosuydu. Orta boylu, esmer, top tekniği yüksek, topu oyuna geriden iyi sokan akıllı bir oyuncuydu. Bizlerin yaşındaydı. Mizacen cazgırdı. Bıdı bıdısı bitmezdi hiç. Her gol yiyişimizde suçlayacağı kişiler belliydi: Sol elini beline koyar, sağ eliyle göstere göstere ileri ikiliye, Şembil Nuri ile Sırık Fahri’ye söylenirdi daima: ‘Sizin yüzünüzden gol yedik ağbicim. Bir yardıma gelin ya…” Geçenlerde bir halı sahada rastladım ona. Yine gol yiyince ilerideki ikiliye bağırdı: ‘Yardıma gelmiyorsunuz ki. Sizin yüzünüzden gol yedik…’ Döndüm, ‘otuz beş senedir bir milim değişmemişsin Garga. Sana helal olsun!’ dedim. Baktı güldü…

Kesik Fahrettin: Akranım. Ozanspor Genç Takımından takım arkadaşım. Mahalle camimizin imamı Fevzi Hoca’nın tek oğlu. Mobilyacı. Zayıf uzunca boylu. Babasının dünyasıyla fazla alakası yok. İyi kalpli adam. Mert. Cana yakın. Bir şey istendiğinde ‘yok’ manasına sağ elinin dört parmağını birleştirip gırtlağına götürerek ‘kesik’ dediği için lakabı ‘Kesik Fahrettin’ kalmış. Hem Ozanlar (ön taraf) hem İpkoparan (arka taraf) da sever onu. 

Kıllı Reşat: Ozan Sokak’ta Karaosmanlar’ın ortanca oğlu. Muzaffer Ağbinin küçüğü, Müjdat Aga’nın büyüğü. Donatımcı. Ortadan uzunca boylu, kumral, hafif dökük saçlı, ciddi saygılı iyi kalpli ağabeyimiz. Cami cemaatindendir. Daimi olanından. Daima saygılı, daima edepli, daima inançlı. Denge adamı. İyi futbolcu olduğu söylenirdi. Çarşıda bir takımda oynadığından seyredemedik. Neden ‘Kıllı Reşat’ denilirdi bilmiyoruz. Muhtemelen çocukluğunda emsallerinden daha kıllı bir vücuda sahip olduğundan.  

Kırkbir Bahattin: Kamyoncu Şevki Amcanın büyük oğlu. Akıllı becerikli adam. Bizim kuşaktan. Belki bir iki yaş büyük. Ortadan uzunca boylu kumral benizli dengeli uysal adam. Tornacı. Tornacılığı ilerletip makine imalatçısı. Dedik ya becerikli adam. Hem usta hem imalatçı. Neden Kırkbir Bahattin derler bilmeyiz. Ama bu lakap çok yakışıyor ona. Kırkbir kere maşallah.

Laz Bakkal (Ahmet Amca): Eskiden mahalleler, sokaklardan çok bakkallarla ayrılırdı. Ozanlar daha çok Tahsin Bakkal, Orhan Bakkal, Aziz Bakkal (amcam), Laz Bakkal (Ahmet Amca), Necmettin Bakkal, Şaban Bakkal’dı bizim zamanımızda. Laz Bakkal Ahmet Amca’nın (Mehmet Ağbi, Kemal ve İsmail’in babaları) İbrahim Alkan’ın evinin karşısındaydı (Ön Ozanlar ile İpkoparan’ın kesişme noktasında) bakkalı. Orta boylu esmerce iyi kalpli bir amcaydı. Hasta Demirelciydi. Hatta ‘Demirel’i Demirel’den çok seviyor’ denirdi onun için. 1980 öncesi karaborsa döneminde her şey kıt iken sağcı olmayan kimseye sigara, margarin paketi, ampul satmazdı. Biraz sert ve asabi görünürdü ama iyi kalpliydi. Rizeliydi galiba. Hepimiz severdik onu. Allah rahmet eylesin.

Makaryos Gafur: Kamyoncuların lakapları çok ilginç olur; Aç İsmet, Levye Mustafa, Sosyete Nazmi gibi. Ozanlar mahallesinde annem tarafından Faike Ablamın eşinin lakabı Makaryos Gafur’du. Malum Makaryos Güney Kıbrıs Rum Kesimi lideri o yıllarda. Esmerliği inadı bildiğinden şaşmaması yüzünden bu lakabın uygun görüldüğü söylenirdi eniştemize. ‘Gavur inadı var onda’ derlerdi. Rahmetli hoş insandı aslında. Severdik de.   

Otobüs Necdet: Eski Kandıra Caddesi’nde mahalle kahvesinin tam karşısında oturan Niyazi Amcamızın büyük oğluydu Necdet Ağbi. Niyazi Amca benim sohbet arkadaşımdı. Dedem yaşındaydı; o seksen ben yirmi beş. Küçücük hoş sohbet bir dede. Bıçakçı Rauf Agbi’nin de kayınpederi. Necdet Ağbi orta boylu ciddi bir ağbimizdi. Neden bilinmez lakabı otobüstü. Otobüslere çok düşkün olduğu söyleniyordu.

Parmak Memet: Bizim Ada Gücü’nün orta saha oyuncusuydu. Kardeşi Melih de solbekimiz. Mehmet sarışın (sanıyorum muhacir kökenliydi) orta boylu, uyumlu, teknik bir oyuncuydu. Çalışkan bir orta sahaydı. Sonra Avrupa’ya gitti. Yıllar sonra döndü. Hâlâ sık sık görüşür eski günleri anarız. Vefalıdır, arar sorar. Lakabını çocukken sık sık parmağını emmesinden aldığı söylenir.

Selo Selahattin: İpkoparan’da Aziz’in kahvehanesine yakın otururdu. Bizden 5-6 yaş küçük, uzun upuzun boylu, Boşnak yüzlü terbiyeli saygılı bir oyuncuydu. Bizden çok Çetin Öztürk kuşağının arkadaşıydı ama sonraki yıllarda benim de arkadaşım oldu. Yaşı elliye geçse de hâlâ fit hâlâ futbolcu hâlâ delikanlı. Bizim Nagihan ile evlendi. Çok iyi bir aile, çok iyi bir baba, çok iyi bir esnaf, - bir GSlı olarak söylüyorum- çok iyi bir FBlidir. Örnek adamdır Selo kardeşim. Hele eşiyle bir yıl Bakü’den, başka yıl Özbekistan’dan, sonraki yıl Bosna’dan fotoğraf paylaşmıyor mu? Bayılıyorum.

Sırık Fahri: Ada Gücü’nün sol açığı. Sadi yoksa da mecburiyetten santraforu. Çabuk hızlı kontratağa uygun stili olan biri. Sağ açık Şembil Nuri ile müthiş uyumlu ikiliydiler. Her maçta birer ikişer golü vardı bu ikilinin. İkisi de hızlıydı çünkü. Bir de takım gol yediğinde libero Garga Turan’dan fırça yemeselerdi. Mahallede lakabı sırıktı. Aslında boyu 1.74’dü, uzun değildi yani. Ama zayıf ve kolları çok uzundu.1.90. Lakabını upuzun kollarından almıştı. Mühendislik öğrencisiydi. İleride portre yazarı olacaktı. Oldu da. (Biraz tanıyorum sanki ben bu arkadaşı.) 

Sinir Burhan: Ünal Ozan’ın komşusu. Bizim yaşlarda. Ortadan az kısaca, esmer, oturaklı. Ciddi hep ciddi yüzlü. Gecede bir cümle söyler, neredeyse konuşmaz. Yürüyüşü de kendine hastır: Vücudunun belden yukarısı ayaklarından on santim geriden gelir. Yiğit mert adamdır. Sözünün eridir. Neden sinir Burhan derler bilinmez. Ciddi ve asabi olduğundan olabilir.

Şalvar Hasan: Aynı yaştayız. Orta boylu sessiz akıllı uslu adam. Altı kardeşin en küçüğü. Ama evi, aileyi yöneteni. Ozanspor’un kaptanıydı. Ama ağbilerinin oynadığı takımın kaptanı. Orta sahanın da maestrosuydu.  Belediyede birlikte çalıştık bir ömür. Emekliliğinde de Serdivan’da çalıştı. Zeki becerikli yönetici karakterli adam. Lise mezunu değil de üniversite mezunu olaydı bir kurumda genel müdürdü. Şu anda da Sakarya Kızılay Teşkilatı 2. Başkanı. Yakıştı da bu ona. Neden mi Şalvar Hasan? Rivayet odur ki, çocukken - yetim de zaten - anneciği şalvar tarzı bir pantolon dikmiş ona. Oradan kalmış ona bu lakap deniliyor.

Şembil Nuri: Ada Gücü’nün acar fırtına sağ açığı. Ortadan kısaca bir boy, kumral yuvarlakça terbiyeli bir yüz. Ahlaklı terbiyeli uyumlu sessiz bir kişilik. Manav (yerleşik Yörük) ya benim gibi. O dönemin gayrı federe takımlarının en hızlı adamı. Sayesinde her hafta bir iki gol atmışlığım vardır. (Kariyerimi biraz da ona borçluyum yani.) Ah bir de her gol yiyişimizde Garga Turan’dan aynı fırçayı yemeseydik. Nasibimiz öyleymiş. Hâlâ görüşürüz. Güzel kalpli adamdır.

Şeyh Osman: Amerikalı Mustafa’nın küçüğü, İhsan’ın büyüğü. Kamyoncu Edip Aga’nın damadı. Güzel kalpli adam. Terzi Ali İyilik Çetesinde başkan yardımcısıydı. O iyilik çetesi ki en az on beş meczubu her gün yedirir içirir doyurur giydirirdi. Adapazarı’nda kim evlenemiyor koşarlar yardıma, kime çeyiz lâzım, kim evlenmiş de mobilyası halısı kilimi yok. Onlar bilirler, bulurlar, ulaştırırlar. Bu güzel çetenin en acar ve başarılı elemanlarından birisi de bizim Osman Meğreli Ağbimizdir. Gençliğinde iyi kumarbaz olduğu, yirmi beşinde nasuh tövbesi edip kendini insanlığa adadığı söylenir. Şahidiz ki aynen öyledir. Her gördüğüne şeker vermesiyle de ünlüdür. Bu durum ona ‘şekerci şeyh-şekerci şıh Osman’ lakabını kazandırmıştır. O bu şehrin yüz akıdır.

Ufak Mustafa: Gabukçu Burhan’ın ekürisi, kankasıydı. Boyu 1.60 olduğundan ve mahallede çok fazla Mustafa bulunduğundan ona ‘ufak Mustafa’ denilirdi. Bizden 4-5 yaş büyüktü. Fabrika işçisiydi. Çok merhametli çok iyi kalpli çok cana yakındı. Yüzünden edep ve insanlık akıyordu. Gücü yettiğince herkesin her derdine koşan gösterişsiz ağabeyimizdi Mustafa Ağbi.

Yorgancı Hamdi: Bizim kırmızı beyazlı Ada Gücü’nün kulüp başkanı, teknik direktörü, takım kaptanı, sağ beki, organizatörü, malzemecisi, çilekeşi, sponsoru… hepsi; Ada Gücü Hamdi Kılıçarslan ağbimizdi tek başına. Bizden dört beş yaş büyüktü. Zayıf uzunca boylu sağlam yapılı çalışkan gösterişsiz karizmatik biriydi. Ada Gücü, Dibektaş Caddesi’nin (Ozanlar mahallesini İstiklal Mahallesi ile ayıran Karaağaçdibi’nden batıya Şeker Mahalleye giden) ortalarında Raşit’in Kahvehanesindeydi. Sol görüşlü bir kahvehaneydi 1970’lerde o kahvehane. Cumhuriyet’ten başka gazete sokulmazdı mesela. Milliyet Hürriyet bile sağcı gelirdi onlara. İşte bu böyle bir kahvehanede mukim, oyuncularının neredeyse tamamı sol görüşlü bir takımda Hamdi Ağbi benim gibi MTTBLi / Büyük Doğucu bir üniversite öğrencisini takımına koyuyordu ısrarla. Önceleri tek hamim, tek koruyan oydu takımda. Pek pas vermezlerdi. Sonra sonra Şembil Nuri başta olmak üzere beni kabullenince takım, her maçta bir iki gol atan bir forvete dönüşecektim. Hamdi Ağbi Ada Gücü’nün her şeyiydi. Hâlâ da öyledir. Seviyoruz onu.  

Bu haber toplam 1701 defa okunmuştur
  • Yorumlar 2
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Diğer Haberler
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim