Malta çarşısından Fatih Camii'nin avlusuna doğru yürürken tanık olduğum bir kaç hikaye... Hepsi şefkat bahsine dair.
Kuytuda erimeden kalmış kirli karların üzerinde, bir esnaf burnu yaralı bir kedi yavrusuna merhem sürüyor. (Gittiğim cenazelere, ölüm haberi aldığım günlere dair zihnim daima “hayat fotoğrafları” biriktirir.)
Hoca'nın cenaze namazından önce tanık olduğum o şefkat sahnesi, neticeye varamadığım bir hususu netleştiriyor zihnimde.
Herkese karşı daima zarif ve kibardı hoca. Ama onun zarafetini başkalarından ayıran bir şey vardı. Adını koyamadığım bir şey. Tam o sıra o esnafın kedi yavrusunun burnuna sürmeye çalıştığı merhem ile aradığım kelimeyi buldum. Hocanın zarafetinin mayası şefkat idi.
Fatih Camii'nin avlusunda Türkiye'nin dört bir tarafından sadece cenaze namazı için gelmiş öğrencilerini gördüm. Hoca önlerde bir yerdeydi ama musalla taşının üstünde değil de yol göstermeye hazır mihmandar gibi. Sanki biraz sonra yürüyüşe çıkılacaktı. Yıllardır birbirini görmeyenler ayaküstü hasret gideriyordu.
Devamı: http://www.yenisafak.com/yazarlar/fatmabarbarosoglu/orhan-okayin-ardindan-feraset-ve-ihtimam-2035615
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.