• İstanbul 14 °C
  • Ankara 15 °C

Gökhan Özcan: Eğri kalem

Gökhan Özcan: Eğri kalem
Doğrunun ne olduğunu bulmak ve bilmek yolunda gayret göstermek her durumda hepimiz için hayatın en temel gayesi olmalıdır. İnsan olmanın gereği budur.

Bu arayışın birinci kuralı ise ‘doğru’nun kişiden kişiye değişmeyen, bütün kişileri aşan, hepsinin üstünde bağımsız bir karakteri bulunduğunu kavramaktır. Dolayısıyla kişi doğruyu bulmak için kendisini, kendisine doğru geleni, doğru olması işine yarayanı değil, aleyhine olacak bile olsa, hoşuna gitmeyecek bile olsa, işine gelmeyecek bile olsa dosdoğru olanı aramak zorundadır.

Aksine gitmek, gerekçesi her ne olursa olsun kişiyi ve nihayetinde topluluğu yanlışa götürür. Kısa vadede ya da uzun vadede... Kişi ya da topluluk, sadık kalacağı bir doğrusu, bir doğruluğu olmadan çıkacağı yolda, varılabilecek hiçbir hayırlı varış noktası bulamadığını, bulamayacağını er ya da geç görecek, anlayacaktır. Yanlış yoldan doğru menzile varılmaz. Bunun aksi mümkün değildir. Bu gerçek bugün anlaşılmıyorsa, yarın mutlaka anlaşılacaktır. Yolun uzadığı olur, zaman zaman yanlışın küçük kazanımların ardına kendine gizlediği tecrübeler yaşanır; ama netice değişmez, gerçek yalanı yener, yanlış yanlışlığıyla kalır. İşin kötüsü; kendi doğrularını doğrunun kendisi belleyip yanlışa doğru gitmekte, geri dönüp doğruyu aramak için yeterli mecal ve vakit kalmayıncaya kadar ısrarla sürdürmektir.

“Ay doğmuyorsa yüzüne/ güneş vurmuyorsa pencerene/ kabahati ne güneşte ne de ayda ara/ gözlerindeki perdeyi arala” buyurmuş Hazreti Mevlânâ.

Doğrunun ne olduğu insan bu aleme gelmeden önce de belliydi. Tabiatıyla her doğan insanın doğruyu yeniden icat etmesine lüzum yoktur. Doğruyu samimiyetle ararsanız, Allah nasip eder, bulursunuz. Bulduğunuzda teslim olursunuz. O size teslim olmaz. Onu kesip biçip istediğiniz kılığa, biçime, tarife sokamazsınız. Yaparsanız elinizde kalan şeyin doğruyla bir ilgisi olmaz, o şey sadece gafletinizdir.

“Modern dönemdeki varlığın hakikatini anlama çabamız aynı zamanda varlığın üzerinde egemenlik kurma çabasıyla beraber gidiyor” diyor Abdurrahman Arslan. Düşünmeliyiz bunun üstünde, hepimiz, özellikle, doğruyu sürekli cebinde taşıdığını düşünenlerimiz...

Hattat, sadece kamışı değil, elini doğruya alıştırana denir. Bu meziyetin kazanılması için, görünüşte el, esasta kalp ve zihin çok uzun zaman doğru çizgi üzerinde temrinler yapar. Ancak, el istikrar kazanır, kalp ve zihinle doğrunun izinde bir olur, kişi o dem terbiye olmuş olur. Ancak doğruyla terbiye olan kişiye hattat denir. Ancak o hattat, Allah’ın lûtfuyla kağıdın üstüne konmuş noktayı çizgileştirerek nice mânâya rivayet eder, mürekkebi hüsn-i hatta dönüştürür.

Lisanınızda her kelimenin hangi harflerden müteşekkil olduğu bellidir. O harflerden birini değiştirirseniz, kelime bozulur, tanınması, ne ifade ettiğinin anlaşılması zorlaşır. Birden fazla harfi başka harflerle değiştirirseniz, o kelime artık tanınmaz hale gelir, anlamını yitirir. Anlaşılır, kabul edilebilir, birbirine bağlanabilir ifadeler için kelimelerin bütünlüğüne saygı göstermeniz gerekir. Ve elbet, harflerin kelime olma yolunda kurduğu düzene, intizama...

Devamı: https://www.yenisafak.com/yazarlar/gokhanozcan/egri-kalem-2049901

Bu haber toplam 1289 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim