Geçtiğimiz Aralık ayında Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed’in, Iraklı bir kişinin paylaştığı tiviti retivit etmesi gündemi fazlasıyla meşgul etti. Söz konusu tivitte; “1916 yılında Türk Fahri Paşa’nın Medinetü’l Münevvere halkının hakkına girdiğini ve onların mallarını çaldığını, onları kaçırdığını, Şam’dan İstanbul’a “Seferberlik” ilan ederek Medine’deki el yazması eserleri çaldığını biliyor muydunuz? İşte Erdoğan’ın dedelerinin Müslüman Araplarla ilişkisi buydu” ifadeleri yer alıyordu. Zayed’in bu yakışıksız açıklamaları, aslında “olanda hayır vardır” denilen şeyi doğruladı. Zira bu vesileyle, bakanın hırsız diye hedef tahtasına oturtmaya çalıştığı, düşmanlarının bile “Çöl Kaplanı” olarak anmaktan kendilerini alamadığı Medine Müdafii Ömer Fahrettin Türkkan Paşa, hem ülkemizde ve hem de İslâm dünyasında yeniden hatırlandı.
Zayed’in bu paylaşımı birtakım siyasi amaçlar güderek yaptığı muhakkak fakat bize bu yazıyı kaleme aldıran temel nokta bu değil! Meselenin siyasi boyutuyla gerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gerekse de Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın pek güzel bir şekilde ilgilendiler ve Zayed’e cevabı pek mahir şekilde verdiler. Bizim bu meselede ilgimizi çeken esas nokta ise Mustafa Kemal Paşa’nın; “Henüz yaşarken adını tarihe altın harflerle yazdırmış kumandan” diye nitelediği Fahrettin Paşa’nın aslında kim olduğu ve neden bu ve benzeri iltifatlara mazhar olduğuyla ilgili. Onu tanımaya çalışırken faydalanacağımız ana kaynak ise, yakın tarihe dair çalışmalarıyla tanınan, Medine Müdafaası’nda bizzat bulunan ve günü gününe tuttuğu notlarla bu kutlu direnişi kitap haline getiren gazeteci Feridun Kandemir’in “Fahreddin Paşa’nın Medine Müdafaası & Peygamberimizin Gölgesinde Son Türkler” kitabı olacak. Ama daha evvel, I. Dünya Savaşı esnasında Hicaz bölgesinin genel panoramasının kısa bir özetini yapmanın faydalı olacağını düşünüyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.