• İstanbul 14 °C
  • Ankara 18 °C

Gurbette bir garip Ispartalı

Gurbette bir garip Ispartalı
Ankara’nın Kemal Abisi’ni tanıyınca, “Ey genç adam erken gel yolumu adım adım bilirsin/Erken gel beni evde bulamayabilirsin” dizeleri aklıma geldi. Erken gidememiştim ama, çok şükür evde bulabilmiştim.

Kerime Yıldız

Urfa’nın vakıf adamı Yusuf Amca’nın peşine düşmüşken kendimi, Ankara’nın vakıf adamının karşısında buldum. “Kalem Kitabevi’ndedir.” dediler; hemen yola düştüm. Konuşmaya başladığımızda, “Sekseni geçmiş bir ihtiyarla ne konuşacağım? Ya terslerse, ya şu olursa ya bu olursa…” vesveselerim dağıldı gitti. Karşımda 81 değil, 18 yaşında bir delikanlı vardı. Çok kolay anlaştık. Sebebini “Kapıdaki Yabancı” kitabında buldum. Belki onun kadar bilgili, onun kadar dâvâ insanı, onun kadar gani gönüllü değilim ama, onun kadar Anadoluyum.

Adana’dan Ankara’ya okuma macerası

Bu sayfayı tâkip edenler, 10 yaşında  Erzurum’dan İstanbul’a kaçan hâfız İsmâil’i hatırlayacaktır. Tek başına sokaklarda dolaşırken tanımadığı insanlardan yardım gören, Gönenli Mehmet Efendi’ye ulaştığında “Evladım biz de seni bekliyorduk.” diye karşılanan İsmâil Âbi’yi. 

Kemal Kelleci’nin hikâyesi de böyle. Isparta’daki köyünde, okuma aşkına kapılınca bir otobüse bindirilip Ankara’ya babasının yanına gönderilir. Otogarda karşılayan olmayınca ortada kalır. İyi bir adamcağızın evinde misâfir olur. Ertesi gün babasıyla sebze halinde karşılaşır. Film gibi değil mi? Sobasız elektriksiz bir evde üç sene yaşar. Balgat’dan Ulus’taki Erkek Sanat Enstitüsü’ne yürüyerek gidip gelir. Çok açlık çeker; çok üşür. Kahve kapanana kadar kahvede; sonra evde, mum ışığında ders çalışır. Çok yalnızlık çeker. Yattığı yere vuran sokak lambasının ışığı altında, saatlerce uğraşarak kravat bağlamayı öğrenir. Kimsesi olmadığından değil, garibanlıktan. Babası köye dönünce, dayısının himâyesinde okur. Onunla Hacı Bayram’a vaaz dinlemeye gider. Ben inanıyorum ki ilk defa yolu Hacıbayram’a düştüğünde, bu mert Anadolu delikanlısı, “Evladım biz de seni bekliyorduk.” diye karşılanmıştır. 

Adana’dan Ankara’ya okumaya gelen bir gencin, memleket hasreti tavan yapınca yola çıkıp 01 plakalı araçlara bakındığını duymuştum. Genç Kemal de memleket hasretini hafta sonları gittiği hemşehri kahvesinde giderir. 

FÜTÜVVET VERMEDEDİR

Kemal Kelleci, zamanla, okulu bitirip iş sâhibi olur. Sonra da evlenip çoluk çocuk sâhibi. Ne geldiği yeri ne çektiklerini unutur. Acıkanı doyurur; üşüyeni ısıtır. Okuyanın abisi, babası olur. Anadolu’dan gelen gençlerin koruyucu meleğidir artık. Onu arayan, Saatçi Musa’nın İzmir Caddesi’ndeki tekke gibi işleyen dükkânında bulur. (Saatçi Musa, inşallah başka bir yazı konusu) Gençlere, çorba içirir; kalacak yer ve burs bulur. Yurda girene kefil olur. Ağlarken yanlarına koşar. Ba’zı cemaatler misâli “bizdensin, değilsin” ayrımı yapmaz. Muhtaç olmaları, tek ölçüsüdür. İyiliğinin değerini bilmeyenlere, kandıranlara gücenmez. Gelen hacizleri paşa paşa öder. Gene de vermeye ve kefil olmaya devam eder.  

Dâvâ dostlarıyla konferanslar tertip eder. Kendisi konferans verir. İyilik yapmaktan hiç yorulmaz; hiç bıkmaz; hiç vazgeçmez. Bırakılan boşluğu elin oğlunun dolduracağının şuurunda olduğundan, gençlerde gördüğü boşluğu doldurur. Vermenin tadına doyamaz. Mâhir İz’in “Fakirlerin sizin zengin olmanızı beklemeye tahammülleri yoktur.” kuralını uygular. Kısacası, hem hizmet ehli hem dâvâ adamı olur. 

Devamı için: http://www.gazetevahdet.com/gurbette-bir-garip-ispartali-32429h.htm

Bu haber toplam 1005 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim