• İstanbul 14 °C
  • Ankara 17 °C

Hangi Darbe Daha Beter?

C.Yakup ŞİMŞEK


Askerî darbeye hayır; dil darbesine evet... Bu nasıl bir zihniyet, keyfiyet, samîmiyet?

Aynı kafada, aynı vicdanda böyle bir tezat olur mu?

Oluyor işte...

"Burası Türkiye hemşerim, niye anlamıyorsun?" diyebilirsiniz.

Haklısınız, ben bunu bir türlü anlamıyor, îzâh edemiyorum.

***

Zîrâ her iki darbe de devletin silâhlı kuvvetlerine dayanarak meşrû bir müesseseyi yıkar. Evet, ikisinin de arkasında ordu vardır. Birinde doğrudan, birinde dolaylı: Askerî darbe bizzat postallılar tarafından yapılır; dil darbesi, postallıların emriyle ve postalsızların eliyle… (Bu hiyerarşide “postallılar”dan önceki halkayı da unutmamak lâzım: muhtemelen başka bir ülke...)

***

Her ikisi de millet irâdesini hiçe saymaktır: Askerî darbe, millet tarafından seçilen kişileri zorla indirir, seçilmeyen şahısları onların yerine getirir. Dil darbesi, milletin kendi seçtiği kelimeleri hâkim bir güç (devlet vb.) eliyle tedâvülden kaldırıp yerlerine başkalarını getirir. Askerî darbe, milletin kendi eliyle başa getirdiği kadroyu, onun seçmediği bir kadroyla değiştirir. Dil darbesi de milletin kendi irâdesiyle seçip sevdiği kelime kadrosunu alaşağı etmek kasdıyla, birkaç şahsın masa başında uydurup seçtiği uydurma kelimeleri kafalara zorla kakar. Netîcede her iki darbe de millî irâdeyi yok saymaktır ve demokrasiye aykırıdır.

***

Askerî darbedeki zorlamayla dil darbesindeki zorlama arasında -elbette- yol ve usul farkları vardır:

Birinci darbenin olması ve devâm etmesi için silâh-postal ve üniformanın mutlaka görülmesi lâzımdır. İkincisine başlarken silâh ve üniformanın gölgesinde yeni kelime listeleri (âdetâ yeni bir dil) hazırlanır. Bu kelimeler devlet dâirelerine tâmim ettirilip bütün resmî metinlerde ve yazışmalarda kullandırılır. Mektepler başta olmak üzere her nerde tedrîsât, kurs, tâlim vb. varsa bu yeni kelimelerle yapılır. İlk nesillerin bir türlü kabûl edemeyip yadırgadığı bu kelimeler, ikinci, üçüncü… nesiller tarafından kanıksanıp benimsenir. Hattâ giderek bu değişiklik “dilin canlı olmasının gereği değişip gelişmesi / nesiller arasındaki fark” zannedilir. Bu “zan” gittikçe “hakîkat” kisvesine bürünür ve sonra “ilim” gibi görünür. Ders müfredatlarına girer, kitapları yazılır, kürsülerde anlatılır, profesörleri, doçentleri vs. olur. 

***

Askerî darbeyle dil darbesinin ülkeye verdiği zarar birbiriyle pek kıyaslanmaz. Çünkü birincisi, iktisâdî bakımdan filân, belki az çok ölçülebilir; fakat ikincisi hesaba kitaba gelmez.

Askerî darbe yapılan ülkede “kaybedenler”in yanı sıra “kazananlar” da olur. Gelgelelim, dil darbesi yapılan yerde “kazananlar” diye bir sınıf mevzûbahis değildir: Dilin lâfız-mânâ bağları herkesin kafasında az çok kopmuş ve zayıflamıştır. Tendonları kopmuş bir sporcu ne kadar iyi futbol oynayabilirse, lâfız-mânâ bağları koparılmış bir dili kullanan da o kadar güzel konuşabilir... İlkinde en kötü ihtimal, bir kişinin futbol hayatının bitmesidir; ikincisinde en iyi ihtimal, bir milletin toptan Alzheimer hastası olmasıdır.

***

Askerî darbe ile dil darbesinin en büyük farkı şudur: Askerî darbe, demokrasinin temeli olan “halk irâdesi”ne açıkça ipotek koyar; dil darbesi sinsice… Bu bakımdan;

a) İlkini kör bile görür, sağır dahi duyar; çünkü onu fark etmek çok kolaydır, ikincisi zor…  

b) İlki, milyonlarca insanın meydanları doldurmasına ve baş kaldırmasına yol açar; dil darbesi pek kaale alınmaz…

c) Birinde sesler yükselir, afişler asılır, sloganlar atılır, hattâ tankların önüne çıkılır. Öbürüne olan muhâlefet sessiz ve hareketsizdir. Derin düşüncelerde, kapağı açılmayan kitaplarda saklıdır. Ama içten kanayan bir yara, düşünmenin derinliklerinde uzayan fay, beyinde baş ağrısı sanılan bir ur gibidir.

d) İlki kısa zamanda hedefe ulaştırır; ama muhâlif fikirleri de kemikleştirir. İkincisi, kısa zamanda hedefe ulaştırmaz; ama uzun vâdede muhâliflerini sersemletir ve saflarına çeker.

***

Ben Türkiye’de gözü olan bir dış mihrak olsaydım ne mi yaptırırdım? Cevap: Dil darbesi… Meyvelerini hemen devşiremezdim, biliyorum; ama uzun vâdede köşeyi dönerdim. (Akıllı politikalar uzun vâdeli olmalı.) Geçmişinden ve birbirinden kopan nesilleri istediğim yönlere sevk ederdim, keyif çatıp zevk ederdim.

Bu yazıyı okuyanların çoğu fikirlerimi paradoks sanacak… Bu da söylediklerimin doğruluğuna işâret eder.

İnanmıyorsanız yazıyı tekrar okuyunuz...

 

23.08.2013 

Bu yazı toplam 1150 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim