• İstanbul 14 °C
  • Ankara 17 °C

Hasan Celâl Güzel Ayaş’a gömülmeyi vasiyet etmişti!

Hasan Celâl Güzel Ayaş’a gömülmeyi vasiyet etmişti!
Hasan Celal Güzel’in Ayaş cezaevinden tahliyesindan sonra olup bitenleri anlatan bu yazıda merhumun, Ayaş’a gömülmeyi vasiyet ettiğini okuyoruz.

AYAŞ BAHÇIVANI (ŞİMDİLİK) SERBEST!

*

Ayaş Ayaş olalı böyle vak’aya şahid olmamıştı her halde… 10 Mayıs 2000 Çarşamba günü, Ankara’nın tarihî ve sükunete alışkın kasabası Ayaş farklı bir gün yaşadı. Bir taraftan davullar dövülüyor, diğer taraftan özgürlük şarkıları seslendiriliyor. Şehrin girişindeki cezaevinin kapısındaki kalabalık da sürekli artıyor. Kalabalık arttıkça, heyecan da artıyor. İki partinin genel başkanları orada: Liberal Parti’nin genel başkanı Besim Tibuk ile Büyük Birlik Partisi’nin genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu. Bu arada çok sayıda milletvekili (FP ve DYP’den), bürokrat, yazar ve elbette Hasan Bey’in eski partisi YDP’nin yönetici kadrosu. Bu sırada Hasan Celâl gibi 312 mağduru olan Tayyip Erdoğan da geliyor. Kalabalıkta dalgalanma doruğa çıkıyor.

Hasan Celal Güzel, nihayet cezaevinin kapısından görünüyor. Sanki Başbakanlık Müsteşarlığı makamından çıkar gibi. Kıyafeti, tavrı, duruşu aynı. Bir alkış, bir heyecan ve bir şiddetli dalgalanma. Önce “Hasan Bey bu cüssesiyle bu küçücük cezaevine nasıl sığdı?” diye düşünüyorum. Biraz sonra Hasan Bey cezaevinin bahçe kapısından çıkıyor ve konuşmaya başlıyor. Sanki hiç cezavine girmemiş gibi. Söylenmesi gereken her şeyi ve söylenmesi gerektiği şekilde söylüyor. Suçsuz olduğu halde zorbalar tarafından cezalandırıldığını, bazı mekanizmaların emrinin yerine getirildiğini, buna rağmen korkmadığını, esasen zorbalıktan korkulmaması gerektiğini ve mücadelesinden vazgeçmeyeceğini, kendisini haksız yere cezalandıranlardan da hukuk ve demokrasi çerçevesinde hesap soracağını yükses sesle söylüyor. Konuşması, Ayaş’ın tepelerinde yankılanarak uzaya dağılıyor. Aynı düşünce zihnime takılıyor: “Hasan Bey bu cezaevine nasıl sığdı?” Muhtemelen onun cezaevine tıkılması emrini verenler bu konuşmadan saniyesi saniyesine haberdar oluyorlar!

Ayaş cezaevi küçük bir mahpushane. Koğuşları da öyle. Kapalı mekâna sığdıramadıkları için, onu cezaevinin “bahçıvan” kadrosuna almışlardı. Bu onun daha kolay bahçeye çıkmasını, her gün çok sayıda gelen misafirlerini daha kolay kabul etmesini sağlıyordu. Hasan Celâl’e yazar arkadaşlar “Ayaş Bahçıvanı” adını taktılar. Bu onun taşıdığı unvanların en sonuncusu idi. Elbette diğerleri kadar şerefli idi! Genel müdürlükler, müsteşarlıklar, başbakanlık müsteşarlığı, bakanlıklar, parti başkanlıkları yaptıktan sonra TC’nin küçük bir cezavinde bahçıvan kadrosunda yer almak kendiliğinden mizah değil miydi? Ülkemizin içine düşürüldüğü durumun saçmalığa irca edilmiş bir anlatımı değil miydi?

On yıl öncesi birden film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyor… Başbakanlık müsteşarı Hasan Celal Güzel, genç bürokrasinin efsanevi ismi, bir araseçim dolayısıyla milletvekili adayı olduğu memleketine, Gaziantep’e uğurlanıyor. Büroda kimler yok ki? Hasan Celal’in göreve getirdiği bürokratlar. Görev bekleyen bürokratlar. Milletvekili olması halinde mutlaka etkili bir bakanlıkta görev alacağını tahmin ederek konumunu tayin eden kamu görevlileri. Bürodaki kalabalık, uğurlamanın son noktası olan Esenboğa Havaalanındakinin yanında hiç kalıyor. Havaalanı miting meydana gibi adeta. Hasan Celal’in seçim kampanyası, Türkiye tarihinde belki de hiç görülmemiş bir seçim kampanyası oluyor. Ankara’dan sürekli ekipler geliyor, ekipler gidiyor.

Hasan Celal’in uğurlayıcıları…Zaman ne kadar çabuk geçiyor. Nedense, o uğurlama töreninde mansıp sahibi olarak bulunanların veya sonraki günlerde Hasan Bey’in görev verdiği simaların onda biri bile burda yok. Bilhassa da şimdi kendini MHP’li olarak tanımlayanlar yok!

Hasan Bey kendi tabiri ile “Ayaş Zindanı”nın önünde yaptığı özgürlük ve sivil itaatsizlik konuşmasından sonra, Ayaş’ın gelmiş geçmiş en ulu kişisi, Hacı Bayram-ı Veli’nin halifelerinden Bünyamin Ayaşi’nin türbesini ziyarete gidiyor. Bünyamin Ayaşi de bir Medrese-i Yusufiye müntesibi. Türbenin kapısında onun Kütahya zindanında hapis olduğu sırada Rodos seferinin açıldığını, seferin bütün uğraşmalara rağmen sonuçlandırılamadığını, bunun üzerine bir mâna ehlinin Kanunî Süleyman’a bunu hatırlattığını, zaferin ancak Bünyamin Ayaşi’nin serbest bırakılması halinde mümkün olacağını ihtar ettiğini, Kanuni’nin talimatı üzerine Ayaşi’nin serbest bırakıldığını ve rivayete göre, serbest kaldığı gün Rodos’un fethedilidiğini okuyoruz.

Hasan Bey, daha sonra Ayaş Belediye Başkanı’nı ziyarete gidiyor. Başkan ona fahri hemşehrilik beratı veriyor. Hasan Bey, geleceğe yönelik kararını burada açıklıyor: “Vasiyetimdir, vefat edince beni bu topraklara gömün!”

Ayaş Bahçıvanı” vefatında bu topraklara döner mi? Allah gecinden versin, onu şimdiden kestirmek zor. Fakat şu tahmin için fazla uzak görüşlü olmaya gerek yok: Hasan Bey’in yakın zamanda Ayaş veya başka bir cezaevinde gönderilmesi ihtimali çok kuvvetli. Yargılandığı davalardan bazılarının seyri onu gösterdiği gibi, hürriyet mücadelesine ve sivil itaatsizliğe devam kararlılığı da aynı sonuca işaret ediyor…

Vakit Gazetesi, 11.5.2000

Bu haber toplam 2786 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim