• İstanbul 19 °C
  • Ankara 19 °C

Hayatın anlamı fedakarlık ve vazife idi eskiden

Hayatın anlamı fedakarlık ve vazife idi eskiden
Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi, Âmâk-ı Hayal kitabındaki yolculuğa ‘hayal’ ile başlıyor. Zira o dönemde insanların elinde bulunan ve istibdata kurban gitmeyen belki de tek şey ‘hayalleri’. Özge Sena Bigeç yazdı.

Şehbenderzâde Filibeli Ahmed HilmiÂmâk-ı Hayal kitabını yayınladığında tarihler 1910’u gösteriyordu. Kitabın isminin anlaşılamaması üzerinden gidecektim ki; kitabın sonlarına doğru zaten muhteremin, adının bile anlaşılamayacağı bir kitaptan bahsettiğini gördüm. İç konuşmasında bu konuya da özel bir yer ayırmıştı. Ve belki de anlaşılamayan kelimelere tâlip olanları yanına davet ediyordu. Yoksa “Hayal’in Derinlikleri” de diyebilirdi kitabına. Ama asli karşılığından vazgeçmedi ve ‘âmâk’ dedi. Derinliği ancak bu şekilde izhar edebilirdi.

Dün ve bugün, ‘sade’ ismi adı altında (ki sadeliğe hakarettir bu) “öz”den uzaklaştırma faaliyetleri yaşandı. Harflerimiz, kelimelerimiz ve onlara mukabil gelen hayatlarımız, hatta ‘haya’mız çalındı. Üzücüdür ki; Nar Yayınları’ndan çıkan Âmâk-ı Hayal gibi mücahid bir kitabın sunumuna dahi, harflerinin sadeleştirilmesinin teşekkürü ile başlanmakta. Oysa muhterem Ahmed Hilmi, A’dan Z’ye, ya da elif’ten ye’ye kültür mücadelesi veren, asliyetin önemi üzerinde duran bir şahsiyettir. Kendisi bu durumu dahi sezmiş olacak ki, kitabın muhteviyatının da anlaşılamayacağını dile getiriyor. Kitabın sunumunun sonunda yapılan bu dikkatsizlik de kâtibin bu sezgisini ispatlıyor.

Bir tek hayal vardı ellerinde

Ahmed Hilmi Bey, 1900’lü katliam yıllarının sancılarını kalemine taşımış biri. Yolculuğuna ‘hayal’ ile başlıyor. Zira o dönemde insanların elinde bulunan ve istibdata kurban gitmeyen belki de tek şey ‘‘hayalleri’’… Sonra 'hayal’in yolu da tıkanacak. Öz’üne dair işaretler, harfler, kelimeler, manalar bulamayan insan, hayal de kurmaz olacak. Küçüldükçe küçülecek hayal dünyası. Ne verilirse onu alacak. Ne gösterilirse ona inanacak. Elinde Hakk’ın kılıncı, dilinde hakikatın lisanı olmayacak.

Katip Ahmed Hilmi’nin ‘hayal’ ile başlayan yolcuğunun üzerine sayfalarca yazsak, günlerce düşünsek o sancılanmaları anlamaya ve bulmaya yeterli olmayacak. Niçin hayal? Niçin derinlik? Niçin hayalin derinliği? Kimdir kitapta bâb bâb gezen o seyyah? Niçin dünyevi arkadaşlarını bırakır da mezarlıkta hakikati bulur. Bu bâblar arasında üzerinde aynalar taşıyan hikmet ehli Aynalı Baba da kim? Bâb’dan 'bâba’ya açılır kapı.

Eğip kamburca bırakan sistem

Âmâk-ı Hayal, eğitim sisteminin (‘eğil ve öyle kal sistemi’, ‘bir daha da kalkma’ diyen sistem) altında ezilen nesle, daha o tohum döneminde el uzatıyor ve yanlışlığa ayna tutuyor. Kitabın kahramanlarından marangoz Hamdun Ağa, çocuklarını okula göndermez. Bu haklı görüşünü de şu sözlerle ifade eder: ‘‘Mahalle mektebinde çocuk senelerini kaybediyor. Hem ahlaksız oluyor hem de hiçbir şey öğrenmiyor.’’ Peki ne yapar? Fakir bir hocadan destek alarak, kısa sürede çocuklarının okuma yazmayı öğrenmelerini sağlar. Çocuklar artık hem harfleri biliyordur, hem 'İkra’yı, hem de kendi mesleklerini öğrenerek helalinden para kazanmayı.

 

Devamı için: http://www.dunyabizim.com/?aType=haber&ArticleID=21521

Bu haber toplam 1899 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim