• İstanbul 19 °C
  • Ankara 19 °C

Hicabi Kırlangıç; Yorgun Düşler Sokağı Şairi

Fahri TUNA

Sağanak makamındaki derviş.Yok hayır, sağanak makamındaki derviş şair.Kendinden firari adamdır o.Tebdili kıyafet dolaşıyor aramızda. Aldatmasın sakın bu sizi.

Sağanak makamındaki derviş.

Yok hayır, sağanak makamındaki derviş şair.

Kendinden firari adamdır o.

Tebdili kıyafet dolaşıyor aramızda. Aldatmasın sakın bu sizi.

Şehzadeler şehri Amasya’da doğru büyüdü. Bin üç yüz yazarın üye olduğu Türkiye Yazarlar Birliği camiasında şehzade muamelesi görmesi bundan mıdır bilinmez. İkinciye tahta geçse de daima en liyakatli, donanımlı, merhametli şehzademiz kalacaktır o bizim.

Adını Hicabî koydular. Bir ömür mahcup, müeddep, mütevazı yaşasın diye.  Yanıltmadı, adını ezanla koyanların bu dileğini, duasını.

Şehre yarım saat yürümeli mesafede, sırtını dağlara, ayaklarını bağlara, gözünü Yeşilırmak’a dayamış bir köyün çocuğudur. O da şehrin kalabalıklarına kaçmak yerine, yaylaların yalnızlığına, özgürlüğüne vurdu kendini. Bir ömür başkentin kalabalığından firari yaşaması da bundandır elbet.

Sayısalcıydı ortaokulda lisede. ‘Doktor yapacağım seni’ diyordu Fen bilgisi öğretmeni. O ise ‘hayır, ben edebiyatçı olacağım’ diye tutturmuştu. Gazelleri, rubaileri, naatları çözümleyebilmek için, daha o yaşta harıl harıl Farsça öğrenmek, sınıfın yarısı Ülkücü, yarısı Sosyalist ortamında iki şey armağan edecekti ona: ‘Humeyni’ lakabı ve bir ömür sürecek ‘Farisi uzmanlığı.’ Ülkemizde ender rastlanan Doğu dilleri ve İran şiiri akademisyenliği o günlerden mülhemdir aslında.

 Amasya sonrası mı? ‘A-kara, makara, en kara, Ankara’yı güzelleştiren bir düzine adamdan birisidir o artık.

Geçimini yirmi beş yıl sürecek Ankara Üniversitesi Doğu Dilleri bölümündeki yüksek lisans, doktora, doçent ve profesörlükten sağladı.

Mevkiyle makamla mansıpla zerrece alakası yoktur. Biri söylemese ne profesör olduğunu hatırlar, ne şair, ne de dev bir yazar kuruluşunun genel başkanı.

Naif adam, içli adam, içten adamdır o.

Özgür adam, özgün adam, özerk adamdır da.

Binlercesinin aksine, camiasında tek uzun saçlı şair de odur, tek spor giyinen profesör de; taşralı komplekslilerin aksine.

Özgürlük yanlısıdır; ‘Bu şehri azad ediyorum / özgür bir şehre çıkacak diye yollar’ diye başlar şiire Hicabi kırlangıç. ‘Her şey acıyla sarmaş dolaştır’ onun dünyasında. Dolu dizgin yüreğiyle koşan bir küheylandır o. Ölüm bir değil bin kez ölünecek bir güzelliktir onun için. Sevgilinin, yarın gözlerinde ‘yedi iklim taşındığı’na vakıftır.

Yokluğun, yoksulluğun ve susuşların kalemidir; ‘yokluğun bir dağımı devirdi/susuşsun/çepeçevre kuşattı beni’ dizeleri de onundur.

Kutlu bir baharın özlemiyle doludur her daim, bütün şarkılarını bahara adar onun gönlü.

Ferhad’ın hemşerisidir; ilki dağları delmiştir, ikincisi yakmaya niyetlidir dağları.

Umut tarlası bir yüreğe sahiptir. Leyla’sını gördüğünde üstüne yürüyecek kadar.

Acılarını Allah’a adamış, sağanak makamında bir derviştir o. Ne hırka ne tespih arayışındadır, ‘sadece yar’dır,  ille de ‘yar’dır, ‘yaridir’ onun derdi. Derdi, acıları ve türküsü.

İçinde nice fırtınalar, nice infilaklar yaşamış bir şairdir Kırlangıç, gerilla kılığındaki dervişimizdir o bizim.

Sitemi de vardır sokağına, - ülkesine mi demeliyim-; şarkıların rengi solmaktadır, çünkü ülkesinde daha özgürdür kargalar, turnalardan. Kurt ulumaalrıdüşmüştür geceye zira. Ülkesi şiirden ve acıdan yapılmıştır ona göre. Elleri gül kokan ülkesinin yüreğinin kan kokuşundan şikayetçidir. İroniden de ırak kalamayacaktır: ‘Havandan geçilmiyor havanda su döverken.’

Son şiirlerine göz atıldığında, hüzzam veya suzinak kan sızdığı görülecektir mısralarına.

‘Yorgun Düşler Sokağı’nda ‘hüzünler evi’nde oturdu bir ömür, ve üç ‘düş kitabı’ armağan etti bizlere: ‘Hayret Makamında’, ‘Düşte Yürüyen Derviş’ ve ‘Başıboş Kıtalar.’

Sanıldığının aksine İran uzak, çok uzaktır bize. Meşrutiyetten bu yana ki – ki İran’da Meşrutiyet 1906, bizde 1908’dedir-  Çağdaş İran Şirini ülkemize tanıtan okutan sevdiren adamdır Hicabi Kırlangıç, ilmek ilmek, beyit beyit, mısra mısra.

Yüreğini ve beynini rabbine ısmarlamış bir şairdir Hicabi Kırlangıç. Yaradanından yakarırcasına adeta arz eder figanını bir dizesinde:

‘Oysa ben,

Bismillah demeyi ve seni seviyorum’

Ellerinde güller tutarak güneşten, kendinden firari bir şair olarak yaşıyor aramızda Hicabi kırlangıç.

Hicabına da şahidiz ey dost,

Adamlığına da,

Şairliğine de.

Hicranına, hüznüne ve hicabına ortak olamadık,

Dostluğuna kabul et bizi,

Yeter! 

Bu yazı toplam 953 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim