En küçük bir eleştiri karşısında bile şu yorum yapılabiliyor: “Gemiyi terk edecek galiba.” Yazmıştık, yine yazalım: Biz denizin kendisiyiz. Gemiler ve yolcular gelip gider, deniz yerinde kalır.
Türlü haksızlıklara maruz kalsak da küsmeyiz, gitmeyiz, siper değiştirmeyiz. Evet, ana gövde.
Halis niyetli uyarıların yapılması, eksiklerimizin söylenmesi, bizi zayıflatmaz, bilakis kuvvetlendirir. Yanlışları bile onaylayan, her şeyi tasdik eden insanlardan Allah’a sığınırız.
Otların şifalı olduğuna inanıyoruz da taşların şifa taşıdığına neden inanmıyoruz? Ara sıra o da lazım.
ESKİDEN BÖYLE DEĞİLDİ
Şairlerin dirisini değil, ölüsünü seven bir toplum olduğumuz söylenebilir.
Particilik dışındaki her şeyi “çiçek böcek edebiyatı” olarak adlandıran bir grup var. Eskiden böyle değildi. Tabiatı geçtim; inayet ve insaniyet gibi mühim konuları bile hafife alıyorlar. Elbette üzücü.
Köşemizde haber özetleri de çıkarıyor olabilirdik. Daha zahmetsiz. Yarım gün değil, bir saat sürüyor.
Camia diyoruz, parti anlayan oluyor. Hayata ve insan hallerine günlük siyasetin değil, hakikatin penceresinden bakmamız icap ediyor. Gönül almak ile gönül kırmak arasındaki farkın neye karşılık geldiğini en iyi müminlerin bilmesi gerekir.
HENÜZ BİTMEYEN…
Ülkemiz tehlikeli bir cendereden geçti, geçiyor. Henüz bitmedi.
Hendek meselesinden sınırlarımızdaki terör yapılanmasına, Gezi olaylarından iktisadi saldırılara, paralel ihanet şebekesinin kirli hamlelerinden darbe girişimine kadar bütün imtihanlarda, durmamız gereken yerde durduk. Bunu AK Partili olduğumuz veya Sayın Erdoğan’ı sevdiğimiz için yapmadık. Öyle yapmamız gerekiyordu ve yaptık. Hepsi bu.
15 Temmuz gecesi cumhurbaşkanımızın akıbeti belli değilken tavrımızı ortaya koyduk. Kendi özgür irademizle. Fıtratımızla.
Bunları söylüyor olmak, yanlış anlaşılmaya sebebiyet verebilir. Dememiz odur ki, parti bünyesinde olmadan yahut işaret gelmeden de doğru işler yapabiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.