• İstanbul 16 °C
  • Ankara 21 °C

İbrahim Tenekeci'den: Kısa Türkiye tarihi

İbrahim Tenekeci'den: Kısa Türkiye tarihi
'Biz yasımızı tutamamış bir milletiz.' Böyle söylenir. Çünkü her şey birbiri ardına gelmiştir. Ancak nefes almaya, azıcık soluklanmaya zaman kalmıştır.

 

Osmanlı-Rus Harbi'yle başlayan ve Kurtuluş Savaşı'yla biten o yorucu, yıkıcı mücadele. Ölüm kalımla geçen kırk beş uzun yıl. Bir çocuğun, gencin nice acıya ve ağır kayba şahitlik ederek büyümesi. Üç kıtaya ve sayısız beldeye dağılmış bir milletin eriye eriye Anadolu'ya çekilmesi yahut sığınması. İnanılmaz askeri ve sivil kayıplar. Hâlâ hesaplanamıyor, hatta tahmin bile edilemiyor.
Yahya Kemal, Mütareke'yi anlattığı 1918 başlıklı şiirinde, “Ölenler en sonu kurtuldular bu dağdağadan / Ve göz kapaklarının arkasında eski vatan / Bizim diyâr olarak kaldı tâ kıyâmete dek” der. (Kendi Gök Kubbemiz, İstanbul Fetih Cemiyeti, sayfa 44.) Biraz açalım: 1910 yılında ölen biri, Selânik, Manastır, Üsküp gibi nice Balkan şehrini bizim bilerek hayata veda etti. 1915'te şehit düşen bir asker, Kudüs, Halep, Musul, Mekke ve Medine'yi Türk toprağı bilerek gözlerini kapadı. Bugün bizim Diyarbakır, Hakkâri, Van ve Şırnak'ı vatan toprağı bilmemiz gibi. Peki yarın?
Kabul edelim veya etmeyelim, işte böyle bir süreç yaşıyoruz. Yanı sıra, otuz yıldır sayısız acıya ve acımasızlığa şahitlik eden, öfkeyle büyüyen nesiller.
Geçen gün, derinlikli, basiret sahibi, meseleye hâkim bir büyüğümüzle sohbet etme imkânım oldu. Kendisinin devlet katında mühim bir vazifesi var. “Bu sefer başka” dedi. “Türkiye, en az yirmi yıl sürecek bir dönemin içine girdi.” Doğrusu, ben de böyle düşünüyorum. Bir buçuk ay kadar önce, Örgütlü Kötülük başlığı altında şu cümleyi kurmuştum: 'Tanımlanması zor bir döneme girmiş bulunuyoruz.'
Feridüddin Attar şöyle diyor: “İnsanı düşkünlüğe uğratan dört şeydir: Çok düşman, hesapsız borç, sayısız iş, kalabalık aile.”
'Çok düşman' bahsini oradan alıp buraya koyalım.
***
Evet, yasımızı tutamamak. “Dinimizde yas kültürü yoktur” diye itiraz edecek olanlara, 'acımızı yaşayamamak' diyelim.
Öyle kayıplar veriyoruz ki, henüz birine üzülmeye başlamadan diğeri geliyor. İsimler ve simalar birbiri ardına silinip gidiyor.
Daha birkaç gün önce Silopi'de katledilip köprü altına atılan baba-oğul. İsimleri neydi?
Şehit edilen dört askeri toprağa vermeden, yeni bir kara haber: Siirt'te sekiz şehit. Üstelik, millî iradeye hasımlık eden bazı gazeteler, haberi, askerlerimizin fotoğrafıyla birlikte veriyor.
İşin / günün sonunda, kayıplar, birer rakama dönüşüyor. Otuz yılda şu kadar güvenlik görevlisi şehit oldu, bu kadar sivil teröre kurban gitti.
Yasin Börü, Aytaç Baran, Ceylan Önkol, Baran Çağlı, Fırat Simpil, Yunus Koca, son olarak Abdullah Biroğul. “6.500 sivil kayıp” ifadesindeki yerlerini, birer sayı olarak aldılar. Bu, hakikaten böyle mi peki?
Kırk yıl önce erkek kardeşimi kaybettim. Dört yaşındaydı. Adı İsmail. Annemle son konuşmamızda, ağlayarak, şunu söyledi: “Gözümün önünden bir an olsun gitmedi.”

Devamı için: http://www.yenisafak.com/yazarlar/ibrahim_tenekeci/kisa-turkiye-tarihi-2020018

Bu haber toplam 1060 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim