• İstanbul 14 °C
  • Ankara 20 °C

İbrahim Ulvi Yavuz'dan: Bir Şehrin Tarihi Üzerine: “Ömrüm Ankara”

İbrahim Ulvi Yavuz'dan: Bir Şehrin Tarihi Üzerine: “Ömrüm Ankara”
Elli yıla yakındır Ankara da yaşayan birisi olarak neleri gözden kaçırdığımı eseri okuduğum zaman daha iyi anladım.

1966 yılında Ankara’ya tayinim çıktığı zaman, sevineceğim yerde içimi bir hüzün kaplamıştı. Çok farklı bir kültürün hükümran olduğu bu şehirde nasıl yaşayacaktım? Ankara deyince ilk akla gelen TBMM, Gençlik Parkı, Ulus, Bakanlıklar, Hayvanat Bahçesi her şeye yeterli miydi? Bunları düşüne düşüne bu şehre kendimizi alıştırmaya çalıştık. Oysa Ankara’ya gelmek için can atan nice insanlar vardı. Burası başkentti. Kendine has özellikleri vardı. Siyasetin, bürokrasinin merkeziydi. TBBM burada idi. Her iş buradan yürütülüyordu. Ülkenin kaderine etki eden korunan ve kollanan önemli insanlar hep burada ağırlıktaydı.

Ama her şeye rağmen rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti’nin veciz ifadesi ile Ankara, “mabetsiz bir şehir” olarak anılıyordu.

Burada yaşayanların tek sığındığı, rahatladığı mekân Hacı Bayram Camiî idi. Buranın mânevî iklimi ile insanlar mutlu olabiliyorlardı. Sağlı sollu kitapçı dükkânlarından kitap alıyor, görmediği dostları ile sohbet edip hasret gideriyorlardı.

Kimileri için Ankara’nın merkezi, tarihî Ulus Meydanı iken; dindar kesimin merkezi Hacı Bayram Camiî idi. Tesbih, takke, seccade ve çeşitli kokuların satıldığı bir mekânda çay içmek, etli pide yemek, vakit ve cenaze namazlarını kılmak başlı başına bir heves ve heyecan işiydi.

Sözünü ettiğim tarih üzerinden elli yıla yakın bir zaman geçti. Ülke değişti, Ankara değişti, insanlar değişti. Başkent başka bir çehreye büründü. İhtilallere şahit olduk, sayısız hükümetler kurulup yıkıldı. Bütün bunlar olurken yollar, üst geçitler, köprüler, gösterişli parklar, metrolar ve yeni yeni farklı mimaride camiler kendini gösterdi. Elbette ki insanlar gibi şehirler de değişecekti. Gecekondular yıkıldı; yerine  apartmanlar, gökdelenler yapıldı.

Neler oluyor, bu yapılanlar mimariye, estetiğe, şehir kültürüne uyuyor mu? Yoksa kültürümüzü dışlayan eserler mi gözümüzü dolduruyordu? Bunları yorumlayan, kafa yoran ve alternatif fikirler üreten aydınlar ne yazık ki azdı.

İşte böyle bir çıkmaz içinde iken D. Mehmet Doğan bütün bunları kendine dert edinerek yazmaya başladı. Eleştiri ve önerileri önce gazete köşelerinde yer aldı. Daha sonra konferans ve seminerlerle şehir kültürünü ve Ankara’yı anlattı. Sonunda  ortaya “Ömrüm Ankara” isimli bir eser ortaya çıktı. Doğan eser hakkındaki düşüncelerini şu satırlarla açıklıyor : “Niyetimiz Ankara’nın geçmişinin derinliklerine dalmak değil, çünkü bu tarihin derinliklerine dalmayı gerektirir. Bu şehri anlamaya ve anlatmaya çabalıyoruz. Ankara’nın ruhuna nüfuz etmeye gayret ediyoruz. Yapabildiklerimiz, tarihe atıfta bulunmadan konuları hakkiyle izah etmek mümkün olmadığı için, sayfaları hızla çevirerek bugüne gelmek” diyor.

Küçük bir ilçede doğup daha sonra Ankara’ya yerleşen, çocukluğunu ve gençliğini buralarda geçiren bir insanın gözler ve hatıraları elbette önemlidir. Bu eleştiriler bazı  mahalli yöneticileri rahatsız etse de gerçekler yazılmalı ve anlatılmalıydı. Yoksa Ankara’nın en büyük camisinin Aslanhane Camii denilen Ahi Şerafettin Camii olduğunu, Ankara’nın merkezine dikilen geyik heykelinin sebebini, Ankara keçisinin nereden geldiğini, Razi’nin şiirlerini, bedestenleri, hanları ve Uzun Çarşı’yı, Hacı Bayram Camii’ni, Taceddin Camii’ni, Ankara Mevlevihanesi’ni, Cenab-ı Ahmet Paşa Türbesi’ni, Kul Derviş Mescidi’ni, Ahi Şerafettin Türbesi’ni, bunların nerede olduğunu ve ne zaman yapıldığını  nereden bilecektik. Elli yıla yakındır Ankara da yaşayan birisi olarak neleri gözden kaçırdığımı eseri okuduğum zaman daha iyi anladım.

 

 

 

 

Bu haber toplam 752 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim