• İstanbul 13 °C
  • Ankara 11 °C

İhtiyarlıktan utanıp sîmasında tâdilat yaptıran aydınlar

Ahmet Doğan İLBEY

Kemalist Cumhuriyet’ten bu yana hacâletin ve yozlaşmanın temsilcileri sahne sanatçıları, artistler ve aydınlar olmuştur hep.

“Bana aydınını göster sana ülkenizin nasıl olduğunu söyleyeyim”, “bana aydınını târif et sana toplumunuzun geleceğini anlatayım” gibi aforizmalarını bu mânada anlamak gerek.

İhtiyarlığın Müslümancasından nefret edenler

Allah’ın yarattığı sîmasında estetik ameliyatla tâdilat yaptıranlar Atatürkçü Cumhuriyetle meşrulaştırılan, “modern” ve “çağdaş” meslek olarak övülen sinema artistleri, sahne sanatçıları ve benzerleri ihtiyarlığın Müslümancasından nefret eden millet dışı maskeli bir zümredir. Aşağıda anlattığımız sîmada tâdilat vukuatları yeni değil, birkaç aydının yakın yıllarda sîmalarında sık sık tâdilat yapmalarına ait tenkitlerdir. Sağlık sebebiyle değil, utanç duydukları ihtiyarlıktan kurtulmak ve “genç” görünmek için sîmalarında tâdilat yaptırmaları cemiyet için kötü bir örnekti. Bugün saçını sakalını, yüzünü gözünü çeşitli şekillere sokup ekranlarda boy gösteren ve çevremizde dolaşan bir takım insancıklara mesaj ve ders olsun diye anlatmayı lüzumlu gördüm. 

Nine yaşına gelmiş sîmasında utanmadan bir dizi tadilât yaptıran, yüzünü gerdiren, “botoks” yaptırıp yüzündeki yağları aldıran, suratını bir baştanbaşa estetik operasyondan geçiren bir zamanların sabık gazetecisi Nazlıyev Ilıcakoviç, “yüzünüze niçin estetik ve botoks yaptırdınız, bu yaşta gerekli miydi yüzünüzü gençleştirmeniz?” sorusuna verdiği cevap onun aklını ve ruh hâlini ele veriyor: “Yaşımı hatırlamak istemiyorum…”

“Dinsizim, milliyetsizim” demekten daha âdi ve şenî bir cevap bu… İhtiyarlığın Müslümancasından nefret eden, yaşlılığın kemalâtından ve faziletinden hoşlanmayan, insanlığın laylay lom türüne dâhil olan, yüzünü gözünü, kaşını kirpiğini baştanbaşa “yenileyen” adı geçen hanım gazeteci bu cürmüyle yetinmemiş, İslâm allâmesi kesilmişti. “Bir kısım mezheplerde içkinin günah olmadığına, sağlığa faydalı olduğuna” dair fetva vermeye başlamış ve “Alkol yasağı kanunun yeni düzenlemesi” ne karşı çıkmıştı.

Bir zamanlar “Milliyetçilerin” safında yazılar yazan, askerî cuntalara kafa tutan,
dindar muhafazakârların partisinden mebus olan nine yaşındaki bu hanım kişi son yıllarda aklı ve davranışları magazincilere benzemeye başlamış, fikir ve inançlarında gevşemeler olmuştu. Ramazan Ayı’nda içki içmediğini, fakat diğer günlerde her akşam Boğaz’ın lacivert sularına bakarak şifa bulduğu içkisini içtiğini söylüyordu. Histerik, çok konuşan, muvazenesiz, nereye aidiyet hissettiğine karar veremeyen, Altıyedi Süleyman gibi omurgasız, fırıldak, bukalemun, Müslümana benzer yaşlı bir nine olmaktan nasipsiz liberal bir gazeteci kimliğine evrilmişti.
“Botoks” yapılmış balon gibi şiş bir suratla televizyona çıkarak “hayatın örselediği ruhunu estetikle nasıl savuşturmaya çalıştığını”, “yüzünüz arı sokmuş gibi, Bülent Ersoy’a benzemişsiniz” diyenleri “gülerek karşıladığını” yüzü kızarmadan anlatan, pespâyeliğin en âdi sûret ve hâlini temsil eden birinin “İslâm’ın bazı mezheplerinde içkiye cevaz var” demesini bu ülkenin insanları ciddiye almamıştı. Müslüman cemiyet böylelerini ciddiye almak şöyle dursun, “botokslu” suratlarına tükürmeye bile dinî terbiyeleri gereğince tenezzül etmezdi.
 

Sîmasında üç tâdilatı birden yaptıran sağcı aydın

Sîmasında tadilât yaptıran bir başka aydının hâli daha traji-komik. Bir zamanlar, milliyetçi muhafazakâr olduğunu söyleyen bir tarih profesörü vardı. Millî Mücadele öncesi İngiliz entrikaları ve Ermeni hainliği ile Sultan Abdülhamid Han’dan Sarıklı Mücâhitler’e, Mehmed Âkif’den Necip Fâzıl’a kadar birçok değerli şahsiyetler üstüne yazılar yazardı.

Buraya kadar her şey güzel gidiyordu. Fakat ne olduysa oldu, bu aydınımız sîmasında tadilât yaptırmıştı. “Yeni” sîması ile televizyon programlarında, yazı yazdığı gazete sütunlarında “işte yeni yüzüm sayın seyirciler ve okuyucular” edâsıyla görünmeye başladı. Yeni sîması sürekli gülüyordu hazretin. Gazete sütunlarındaki fotoğrafları gülüyor, ekranlarda gülüyor, yâni güler gibi yapıyor. “Güleç yüzlü Jön” olup çıkmıştı. Bu gülme işi de nereden çıktı? Modaydı herhalde. Bu güleç yüzlü (!) ve aynı zamanda narsist akademisyen aydınımız evveliyatında ağırbaşlı, olur olmaz yerde gülmeyen vakarlı biriydi. Hazretin tadilât yapmadan önceki sîması ve eşkâli şöyleydi:

Gözleri çok okumaktan ve akademik tezler hazırlamaktan dolayı haklı olarak gözlüklüydü. Türk delikanlısı zarâfetinde güzel bıyıklara sahipti. Tarama engelliydi, yâni başının tepe kısmı saçsızdı. Ense ve kulak üstü saçları lüle lüle ve gürdü. Hazret zaman zaman saç kompleksini ensede bıraktığı kıvır kıvır uzun saçlarıyla gideriyordu.

Ne oldu, ne olmadı bilinmez. Hazret yepyeni bir sîma ile çıkmıştı okuyucularının ve seyircilerinin karşısına. Gören gözler şaştı ve kafalar karıştı. Bu narsist aydınımız tanınmaz hâle gelmişti. Dalgalı gür saçlı olmuş, bıyığını kazıtmış ve gözlüğünü atmış, saç biçimi, yüz çizgileri ve mimikleriyle ecnebi sinema aktörlerine benzeyen acayip bir tip olmuştu.

Şuur altında biriken ve yıllar sonra patlak veren artistik bir sîma özentisinin tezahürü olabilirdi bu durum. Gözlerini lazerle tedavi ettirdi, gözlüğünü attı diyelim. Saçsız olduğu için kafasının güneşli ve soğuk havadan mutazarrır olduğunu varsayalım. Oysa tercihine göre terlik, takke, börk veya kasket giyebilirdi. Bu engeli için kafasına bolca saç ektirmesi gerekmezdi.

Bu iki tadilâttan sonra üçüncü değişiklik olan o güzelim delikanlı bıyıkları niçin kestirdi? Sünnet-i seniyye olan bıyığını kestirmesini hazmedemedim. Hazretin şuuraltında narsizm, yâni kendine hayranlık olduğunu söyleyebiliriz. Şöyle ki:
Gözlüğü atmasına sevindim. Kafasına saç ektirme işine gelince, Müslüman kültüründe böyle bir sîma tâdilâtı yok. Böylesine bir fiilin İslâmî vecibelere aykırı olup olmadığını ve örfe uygun düşüp düşmediğini fıkıhçılara danışması gerekirdi. Modernliğin getirdiği bir hastalık olan fizikî kusurları eksiklik saymak, sîma tadilâtı yaptırmak ve fıtratı bozmak Müslüman erkekliğe sığar mı?

Âlimlere göre İslâm estetiğinde sîma tâdilat haram. İslâm’da insanın güzelliği sûrette midir, yoksa ahlâk ve kemâlde midir? Bunu bilmesi gerekirdi aydınımızın. Sûret ve sîret âyetlerde buyrulduğu üzere birbirinden ayrı değildir. Güzellik, temizlik ve takvadadır. Yakışıklılık, edebin sîmaya yansımasındadır. Güzel huylu insanın zaten sîması da güzeldir. Allah, her kuluna bir biçim ve sûret vermiştir. Teğabun Sûresi 3. âyetini okusaydı sağcı aydınımız böyle bir denî fiile girişmezdi: “…O (c.c) ki, gökleri ve yeri yarattı; sizi şekillendirdi.

Hem de en güzel şekilde size sûret verdi, sûretinizi güzel yaptı. Dönüş O’nadır.”

Hazret, sîmasında bu üç değişikliği taammüden, yâni tasarlayarak gerçekleştirip yeni bir sîma ile arz- endam etmeye başlayınca savunulacak hiçbir tarafı kalmamıştı.

 

Saçını, sakalını, bıyığını ve kaşını boyatan Atatürkçü profesör şeyh

Şimdide işi gücü sîmasını parlak ve genç göstermeye çalışan sözde dinî bir kisve sahibi aydından bahsedeceğiz. Bu aydın (!) kişi saçını, sakalını, bıyığını ve hattâ kaşlarını siyaha boyatan Haydarbaşov nâmıyla ulusal bağımsızlıkçı (!) ve kuva-yı milliye cephesini temsil eden, “M. Kemal, Müslümanlığıyla örnek seyyid bir kişidir” diyen sahte ilahiyat profesörü bir cemaat şeyhidir.

Yaşını başını almış, âhir ömrüne gelmiş bu zat Allah’ın her günü simsiyah boyanmış saçı, sakalı, bıyığı ve kaşlarıyla kadınlı erkekli kalabalık dinleyicilerinin karşısına çıkmaktan ve kendine ait televizyonunda görünmekten “bencil” ve “narsist” bir haz duyuyor. Sözde şeyh makamıyla nüfuz sahibi olan bu zatın, sîmasında böyle bir tadilât yapıp genç görünmeye çalışması fânilik ve “ben”lik tutkusu olduğuna delâlettir.

 

Saçını, kaşını, bıyığını boyatan Atatürkçü İlahiyatçı

Bunun gibi, Atatürkçü “derin” ilahiyatçı Zekeriyaoviç adında, saçını, bıyığını ve kaşlarını boyatıp sîma değişikliği yaparak ekranlarda şarlatanlık ve hokkabazlık eden biri daha var ki nesillere kötü örnek olmak cürmünden evinden dışarı çıkması ve ekranlarda görünmesi yasaklanmalıdır. “Saç boyatmak sünnettir” diyerek fetva vermiş. Fakat niyeti başka; magazinleştirilen dinî (!) programlarda boyalı hanımların karşısında genç görünmek… Bu denî kompleksinden dolayı kırlaşmış saçlarını ve kaşlarını ve dahi Hitler modeli bıyığını siyaha boyatarak, tadilât-ı sîma yaptıran aydınlar kafilesine katıldığı malûm.

İmâm-ı Gazâlî Hazretlerinden bugüne âlimlerin kitaplarına göre Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali gibi sahabeler saçlarını boyamamıştır. İslâm’da saç sakal boyamanın hükmü belli. Dinî anlayışları gereğince saçını ve bıyığını boyamayan Yahudi ve Hıristiyanlardan farklı olmaları için, Hz. Peygamberimiz devrin şartları icabı ashabına özellikle saçları beyazlaşmış gençlerin saçlarını ve yaşlıların ise sakallarını kına ile boyatabileceğini buyurmuştur.

 

Kemalist inkılâplar önce sîma tâdilatlarıyla başladı

Yeri gelmişken anlatalım; sîma tâdilatı yaptırmanın devletlü cephesi de var. Batılılaşma, modernleşme, “çağdaşlaşma” inkılâpları önce sîma tâdilatlarıyla başladı. Din-i İslâm ve vatan-ı İslâmiyye şiarıyla Millî Mücadele’ye önderlik paşaların bir kısmı Osmanlı Türklüğünde İslâmî gelenek olarak bıyıklı ve sakallıyken, Batılı laik, seküler ve pozitivist bir cumhuriyetin başına geçince sakalı bıyığı kestikleri, saçını kaşını boyattıkları malûm. Kemalist şefler İstiklâl Harbi’nde bıyıklı ve çoğu sakallıydı, fakat inkılâpçı devletin imajını kuvvetlendirmek için sîmalarında değişiklik yaparak matruş bir yüzü tercih ettiler, kaşlarını saçlarını sarıysa sarıya, siyahsa siyaha boyattılar.

Ne diyelim; Müslüman Türk gelenek ve irfanını “redd-i miras” eden devrimci cumhuriyet sîma tadilatlarına müdahale etmek imkânı bırakmadı, bilakis teşvik etti. Bugün çeşit çeşit sîma tâdilatları yapanlar çoğalıyor. Yakın gelecekte kimlik ve fıtratımıza aykırı sîma tâdilatları salgın hâlde yayılacak. Hâsıl-ı kelâm, çevrenizde tadilât-ı sîma yaptıranlar ve özenenler çıkabilir. Bizden demesi…

Bu yazı toplam 244 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim