• İstanbul 14 °C
  • Ankara 17 °C

İlân edilmemiş savaşın ilânına doğru mu?

D. Mehmet DOĞAN

​20. yüzyılın en büyük siyasî olayı ne idi?

Bu soruya kolayından “Sovyet devrimi” denilir.

Evet, gerçekten Sovyet inkılâbı, dünyayı değiştiren keskin bir dönüşümdür. İki bloklu bir dünyanın ortaya çıkması böylece mümkün olmuştur. Bu dünya dengesinin birçok ihtilafı ertelediğini, birçoğunun geçici çözümlerle halledilmiş gibi gösterdiğini söyleyebiliriz.

Nihayetinde bu iki dünya, birbirinin içinden çıkmıştır. Daha doğrusu vahşi kapitalizm, kendi zıddı, ama dengi, komünizmi doğurmuştur. Bu bir iç hesaplaşmaya yol açmıştır. Kapilatist-komünist çatışması 20. Yüzyılın 70 yılını etkilemiştir. Batı/kapitalizmin hâkimiyet alanı ve Doğu/komünizmin hâkimiyet bölgesi konusunda çok büyük ihtilaf olmamıştır. Hatta liderler bir araya gelerek zımnî bir paylaşım yapmışlardır. Buna rağmen, hâkimiyet alanlarını korumak için genişletme siyasetinden vazgeçilmemiş, bizim gibi sınır ülkeleri ciddi sıkıntılar yaşamıştır.

Sovyetler Birliği, 1991’de dağılmış, bu dağılma doğuda ve batıda bağımsız devletlerin ortaya çıkmasıyla kendini göstermiştir. Sovyetler Birliği’nin merkez sahasında ortaya çıkan Rusya Federasyonu, kısa bir belirsizlik sürecinden sonra toparlanmış ve çevre ülkeler üzerindeki tesirini göstermiştir. Bu zaman zaman ilhaklar şeklinde (Kırım’da olduğu gibi), zaman zaman daha esnek müdahalelerle kendini göstermektedir.

Bu geçiş döneminde tasfiye sürecine batının müdahalesi olmamış, aksine Rusya’yı ayakta tutacak destek sağlanmıştır.

Sovyetler Birliği, geniş ölçüde Çarlık Rusya’sının mirasına oturmuş ve onun etki alanını belli miktarda genişletebilmiştir. Rusya Federasyonu’nun da neredeyse bu mirasa tekabül eden bir konumda olduğunu, hatta daha geniş bir sahaya yayılan hamlelerinin görüldüğünü söyleyebiliriz.

20. yüzyılın beklemede olan milletlerarası meselesi Osmanlı’nın tesir alanıdır. Osmanlı Devleti yıkılmasaydı, ya da Türkiye Cumhuriyeti başlangıçta onun varisi olabilse idi, dünya sistemi güçlü bir Müslüman bloku ile barışa daha yakın olabilirdi. Bu yüzden Osmanlı Devleti’nin yıkılması 20. Yüzyılın en önemli siyasi hadisesidir.

Doğu-Batı çatışması komünizm-kapitalizm çatışmasına dönüşmeden önce, Batı’nın “Şark meselesi” vardı. Tek dünyaya doğru yürüyen kapitalist/sömürgeci batı Şark meselesini, yani Osmanlı meselesini, daha geniş çerçevede İslâm meselesini, hallederek bu tek dünyayı oluşturmaya yürümüştür. Birinci Dünya savaşındaki galebesi ona bu fırsatı bahşetmiş, fakat arada bir arıza çıkmış, Bolşevik inkılâbı baş göstermiştir.

Bu yüzden Yakın Şark İşleri Konferansı (Türkiye’de Lozan Konferansı olarak bilinir), batı için tatminkâr bir çözüm olmamıştır. Osmanlı Devleti yıkılmıştır ama geride onunla veraset ilişkisini reddetse de Bolşevik inkılâbından ötürü planlanandan büyük bir Türkiye Devleti kalmıştır.

Sovyet sisteminin çöküşü sonrası dünyanın çatışma ekseni esas olarak Osmanlı mirasının nihai paylaşımı ile bağlantılı okunabilir. Arızi haller dışında çatışma bu coğrafyada sürmektedir. Irak, Suriye ve buna eklenen Libya, gerçek anlamda çözümlenmemiş asırlık meseleler olarak günümüze gelmiştir.

Türkiye’nin Osmanlı sonrası paylaşım meselelerinden uzak duruşu Hatay ve Kıbrıs meseleleri ile fasıla vermiş, ondan çeyrek asır sonra patlayan Irak ve Suriye meselelerinden uzak durma katı iradesi, giderek tesirini kaybetmiştir. Bugün Türkiye ister istemez bu mirasın dâvacısı olmak konumundadır. Çözülmemiş meselelerin dünya zorbalarının Osmanlı mirası üzerinde tasarruftan öte bir anlamı olmadığını görmek zorundayız. ABD’nin başını çektiği blok şimdilerde eski bütünlüğünü her ne kadar muhafaza edemese de Osmanlı sonrası dünyayı yüz yıl sonra yeniden paylaşmak için her türlü hile ve desiseye başvurmaktadır.

Bugünün gerçeği, Osmanlı yıkılırken tek hain olarak Hüseyin varken, şimdi hıyanet cephesinin genişlemesidir. İngiliz siyaseti, bölgede Hüseyin üzerinden bir ihanet hareketi başlatmış, bir müddet sonra onu yüz üstü bırakarak Suudileri piyasaya sürmüştür. Şu anda Hafter’e kadar uzanan ihanet blokunun müstakil ve muktedir bir İslâm dünyası ufku yoktur. Bunlar kendi hasis ve kısa vadeli ırkçı/arapçı emellerinin peşinde giderek, patronlarına hizmet etmektedirler.

ABD’nin bölgedeki açık ve gizli operasyonları şiddet odaklı uygulamalarla büyümektedir. Nerede duracağı belli olmayan bu operasyonlar ilân edilmemiş savaşı ilan edilir hale getirebilir mi?

Sadece temennimizi söyleyebiliriz: Allah saklasın!

Eğer bir aleni savaş çıkarsa bu savaşın nihai hedefi Türkiye olur!

07.01.2020 Karar

Bu yazı toplam 265 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim