İyi ki gitmişim, odama döndüğümde sabahki halimden eser yoktu üzerimde. Muhabbet yağmuru ile yıkanmış gibiydim ve adeta ruhum temizlenmişti. Başından sonuna kadar gözümü kırpmadan seyrettiğim filmde ara verildiğinde aklıma ilk gelen şey filmin şeridi mi koptu yoksa bir başka arıza çıktığı oldu, ara olabileceğini hiç düşünmedim bile. Filmin sonunda jenerik dönerken fonda çalan şarkı bitmeden kimse salondan çıkmak istemedi. Sanki film bitmemişti ve devam edecek gibiydi. Salonu temizlemeye gelenler olmasa kimsenin çıkacağı yoktu salondan. Emeği geçen herkesi tebrik ederim. Çıktıktan sonra düşündüm de meğer böyle bir filmi izlemeye ne kadar ihtiyacımız varmış. İlaç gibi geldi koşuşturmaktan ve son günlerde basında çıkan abuk subuk can sıkıcı haberlerden yorgun düşmüş yüreğime. Muhabbete susamışız da haberimiz yokmuş meğer. İki saat boyunca kana kana içtik. Şimdi siz, bu filmde bu adamı bu kadar etkileyecek ne vardı, diye düşünüyorsunuzdur. Sizi merakta bırakacak halim yok. Anlatayım. Film bir semboller resmigeçidi. Hat, hattatların şeyhi Hamdullah, babaanne, memleket, hüzün, aşk, hoca-talebe, Mantıku't-Tayr, Mesnevi, Şeyh Galib, tasavvuf, İstanbul, Sedat Anar ve santuru, bir de ilk gençlik yıllarımın walkmeni. Bunlardan sadece biri için çıldıran bir adamın kendisinden geçmesinden daha doğal ne olabilir? Filmin Şeyh Galib'in meşhur müsemmeninin nakarat beyti üzerine kurulu olduğunu söylesem aynı zamanda filmi özetlemiş olurum.
Devamı: https://www.fikriyat.com/yazarlar/ismail-gulec/2019/12/10/susarak-konusanlarin-filmi-dilsiz
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.